Göklerde ve yerde kim varsa, isteyerek veya istemeyerek Allah'a teslîm olmuştur
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Âl-i İmrân Sûresi 83-89. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
83-O hâlde Allah’ın dîninden başkasını mı arıyorlar? Hâlbuki göklerde ve yerde kim varsa, isteyerek veya istemeyerek O’na teslîm olmuştur ve ancak O’na döndürüleceklerdir.
84-(Ey Resûlüm!) De ki: “(Biz) Allah’a, bize indirilene ve İbrâhîm’e, İsmâîl’e, İshâk’a, Ya‘kub’a ve (onun) torunlar(ın)a indirilenlere ve Mûsâ’ya, Îsâ’ya ve (bütün) peygamberlere Rableri tarafından verilenlere îmân ettik. Onlardan hiçbirinin arasında (peygamberlik cihetiyle) fark gözetmeyiz. Ve biz, ancak O’na teslîm olan kimseleriz.”(1)
85-Kim de İslâm’dan başka bir din ararsa, artık kendisinden aslâ kabûl edilmeyecektir.(2) Âhirette ise o, hüsrâna uğrayanlardan (olacak)tır.
86-Îmân (etme)lerinden ve şübhesiz peygamberin hak olduğuna şâhidlik yapmalarından, hem kendilerine apaçık deliller gelmesinden sonra, (bunlara rağmen) inkâr eden bir kavmi, Allah nasıl hidâyete erdirir? Çünki Allah, zâlimler topluluğunu (küfürlerindeki ısrarları sebebiyle) hidâyete erdirmez!
87-İşte onlar yok mu, onların cezâsı, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâ‘neti şübhesiz kendilerinin üzerine olmasıdır.
88-(Onlar,) orada (Cehennemde) ebedî olarak kalıcıdırlar. Onlardan ne azab hafifletilir, ne de onlar (rahmet nazarıyla) gözetilirler.
89-Ancak, bundan sonra tevbe edip (hâllerini) ıslâh edenler müstesnâdırlar; hiç şübhesiz ki Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.
(1)“Başta Kur’ân, bütün semâvî kitabların ve suhufların (bazı peygamberlere gönderilen sahîfelerin) ve başta Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm olarak bütün peygamberlerin (aleyhimüsselâm), bütün da‘vâları beş altı esas üzerine dönüyor. Mütemâdiyen (devamlı) o esasları ders vermeye ve isbât etmeye çalışıyorlar. Onların peygamberliklerine ve doğruluklarına şehâdet eden bütün hüccetler ve deliller, o esaslara bakıyorlar. Onların hakkāniyetlerine kuvvet veriyorlar. O esaslar ise, îmân-ı billah (Allah’a îman) ve îmân-ı bil-âhiret (âhirete îman) ve sâir rükünlere (esaslara) îmandır.” (Şuâ‘lar, 11. Şuâ‘, 231)
(2)“İslâmiyet’in hristiyanlık ve sâir dinlere cihet-i farkının sırr-ı hikmeti şudur ki: İslâmiyet’in esâsı, mahz-ı tevhiddir (tam bir tevhid inancıdır); vesâit ve esbâba (vâsıtalara ve sebeblere) te’sîr-i hakīkī vermiyor, îcad (yaratmak) ve makam cihetiyle kıymet vermiyor. Hristiyanlık ise, ‘velediyet’ (Allah’a oğul isnâd etmek) fikrini kabûl ettiği için vesâit ve esbâba bir kıymet verir, enâniyeti (benlik da‘vâsını) kırmaz. Âdetâ rubûbiyet-i İlâhiyenin (Allah’ın terbiye ediciliğinin) bir cilvesini azizlerine, büyüklerine verir.” (Mektûbât, 26. Mektûb, 124-125)