Mustafa ORAL
Gökyüzü Rahlesinde Hafız Ali Ergün’ün Sonsuzluğa Uzanan Hikâyesi
Sevgili dostlar; bir ay önce Levent Bilgi ve Caner Kutlu ile birlikte Hiçbişey yayınlarını kurduk. Taha Çağlaroğlu, Mahmut Kaplan, Mehmet Kara, Murat Çiftkaya, Said Duran, Metin Şencan, Derya Atalay, Ceylan Güriçin ve Ayşe Hayta gibi yazarlar da bize destek verdi. Yayınevimiz daha çok Risale-i Nur eksenli kitaplar yayımlayacak. İlk 8 kitap yayımlandı.
Levent Bilgi (Risale-i Nur Okuma ve Anlama Metotları), Mustafa Oral (Gökyüzü Rahlesinde Hafız Ali Ergün’ün Hayatı), Caner Kut (Tek Kişilik Oyun, Zaman Zaman İçinde), (Murat Çiftkaya (İktidar ve Adalet Arasında), Taha Çağlaroğlu (Sanat ve Vicdan), Derya Atalay (Oğullarıma Nasihatler) ve Ceylan Güriçin (Dilefruz) kitaplarıyla okurları selamlıyor.
Uzun bir süredir üzerinde çalıştığımız Bediüzzaman için hayatını feda eden Hafız Ali Ergün’ün belgesel romanı kitabımız (Gökyüzü Rahlesinde Hafız Ali Ergün’ün Hayatı) başlığı ile Hiçbişey yayınlarından çıktı.
Risale-i Nur hayatın içinden geçen ve içinde hayatlar geçen sözlerdir. Bediüzzaman’a kalbini ve hayatını yatırmış masalsı isimler orada gezinir durur. Külliyatın hemen her yerinde bir hayata, bir hikâyeye, bir yaşanmışlığa dokunulur. Müellif ve okuyucu orada öylece oturur, uzun bir yolculuğa çıkar. Yolda rüyalar görür, dualar okur. Ben 25 yıl önce bu kitapların dünyasına girdim, rüyalara tutuldum, dualara durdum. O gün bu gündür rüyalarımın ve dualarımın peşinden koşuyorum. Yıllardır en büyük rüyam ve duam Bediüzzaman’ın biricik talebesi, onun ifadesiyle ikinci Isparta olan Denizli’nin iftihar sebebi Hafız Ali Ergün ve Hasan Feyzi Yüreğil’in hayatını yazmaktı.
Bediüzzaman, 1943 yılında Ayet’ül Kübra ve Beşinci Şua Risaleleri bahane edilerek Isparta Hapsine konulur. Hafız Ali de aynı gerekçeyle tutuklanır. Bir gün bir rüya görür. Bir adam karşısına çıkar. “Al sana Denizli toprağı” deyip avucuna bir avuç toprak bırakır. Uyanır. Anlar ki Denizli Zindanına girecek ve orada vefat edecektir. Rüya gerçek olur. Bediüzzaman ile Denizli Hapsine girer. 6 ay sonra 17 Mart 1944 tarihinde de özünde sadece bir rüya olan dünyadan ruhunun ufkuna yürür.
Hafız’ın vefatından 70 yıl sonra ben de bir rüya görüyorum. Hafız Ali’nin şehit kardeşi, kabir arkadaşı, Denizli’nin iftihar sebebi Hasan Feyzi Yüreğil ismi rüyamda ses veriyor. Rüya 3 yıl sonra gerçekleşiyor. Garip bir şekilde, hiç beklemediğim bir anda Şeyh Edebali ve Dursun Fakıh’ın şehri Bilecik’ten Hafız Ali ve Hasan Feyzi’nin memleketi Denizli’ye göç ediyorum.
Yıllarca Şeyh Edebali ve Dursun Fakıh türbelerinde Barla tadında geceledikten sonra şimdi de Hafız Ali ve Hasan Feyzi’nin kabri başında türbedarlık nöbeti yazılıyor bana, seviniyorum…
Denizli Kabristanına Yolculuk
Ahmet Haşim’den kalma, Hasan Feyzi Yüreğil’den olma aşk ve yalnızlık içre Denizli Kabristanına doğru yürüyorum. Bir zamanlar Bediüzzaman’ın Hafız Ali, Hasan Feyzi, Süleyman Hünkâr, Hesna Şener gibi talebelerinin Risale okudukları şehrin sokaklarını adımlıyorum. Her an karşıma çıkıverecek gibiler. Karşıma çıkmasalar da, onların suretinde Hafız Aliler, Hasan Feyziler görüyorum sokaklarda.
Şurası Bediüzzaman’ın 15 gün kaldığı Şehir Oteli. Şimdi kafeterya (McDonald’s) olarak kullanılıyor. Oradakilerin çoğu bundan habersiz.
Beş dakika kadar yürüyorum. Karşıma hapishane çıkıyor. Hafız Ali ile Bediüzzaman burada ana rahminde gibi 9 ay, 10 gün kalıyor. Şimdiyse yıkılmış, yerine okul ve otopark yapılmış. İhtimal ki öğretmenler ve öğrenciler bundan habersiz.
Sağa doğru yöneliyorum. 5 dakika sonra geniş bir meydandayım. Meydana meydan okuyan bir cami: Ulu Cami. Bediüzzaman ve talebeleri burada defalarca namaz kılmış. Ben de miraslarına sahip çıkıyor, ikindi namazını kılıyorum. Bir an önce Hafız Ali’ye varmak istiyorum. Tesbihatı yolda yaparım, diyerek çıkıyorum. Bayramyeri’nden Kabristana doğru yürüyorum. İşte yeşillikler içindeki Kabristan göründü.
Kabristana geldim. Demir kapıyı hafifçe aralıyorum. Gökyüzüne erişmeye çalışan ulu ağaçların gölgelediği yolda elli metre kadar yürüyorum. İşte rüyalarımın kahramanı Hafız Ali Ergün karşımda.
Üstad hapisten çıktıktan sonra ikindi vakti Hafız’ın kabrine gider. Hüzünden yüzü çökmüştür. Kur’an okur. İçli içli dualar eder. Hafız Ali’nin ruhuna dokunurcasına kabir taşına dokunur. Ellerini semaya kaldırır. “Bu şehit bir yıldızdır” diye inler. Talebeleri başlarını kaldırır. Bakarlar ki güpegündüz gökte bir yıldız ışıl ışıl parlamaktadır.
Şimdi Hafız Ali’nin kabrinin başındayım. Yıllardır beklediğim an bu an. Vakit ikindi. Hüzünlü ve heyecanlıyım. Kulaklarımı dünyanın debdebe ve gürültüsüne kapayıp kalbimin frekansını Hafız Ali’ye ayarlıyorum. Ben de Üstad’ım gibi Hafız Ali’nin ruhuna dokunmak için kabir taşına dokunuyorum. Taş canlanıp sinema perdesine dönüşüyor. Beni tarih içinde sırlı bir yolculuğa çıkarıyor. Kahramanlar geçidinde gibiyim. Jenerikte onlarca Nur kahramanının, hakikat insanının ismi geçiyor. Elbette başrolde Hafız Ali Ergün var.
*Hiçbişey yayınlarının tüm kitaplarına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
https://www.kitapyurdu.com/index.php?route=product/publisher_products/all&publisher_id=10964&sort=purchased_365&order=DESC&filter_in_stock=1
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.