Gözde ol; ama hangi 'göz' de?
Abdürreşid Şahin'in yazısı..
VAPURDA OTURMUŞ akşam namazının yarıda bıraktığım tesbihatını tamamlıyordum. O sırada önümdeki koltukta oturan ikisi erkek biri bayan üç gencin konuşmalarına istemeyerek de olsa misafir edildim. Erkeklerden biri, telefon kontörü bitmiş bir kıza telefonunu verdi ve kız konuşmayı bitirdikten sonra kızın kullandığı bir cümleden dolayı bir hayli aşağıladı. Sonra yine başka birini araması için tekrar telefonu verdi ve “bu sefer de deminki gibi salak salak konuşma” türünden aşağılamalara devam etti. Kız bin bir dereden su getirerek kastını anlatmaya çalışıyor, arkadaşının aşağılamasına cevap veriyordu.
Erkek karizmatik, ağzı laf yapan, espri kabiliyeti gelişmiş, biraz da zengin bir tipti. Kız ise güzel olmasına karşın biraz kompleksli ve iç güveni olmayan bir tipti. Belli ki bu ikisi arkadaştan öte sevgili idiler. Bir an düşündüm. Kendisine böylesine hakaret eden biri bu kızı seviyor olabilir mi? Ya da insan sevdiği birini hatta arkadaşını bu şekilde aşağılayabilir mi? Vicdanım, kesinlikle hayır, dedi. Üstelik hakaret etmek için kızgınlık gibi bir durum bile yokken basit bir dil sürçmesinden dolayı bu şekilde aşağılamak ne sevgiye ne de arkadaşlığa sığardı. Anlaşılan o ki aralarındaki ilişki sevgi veya arkadaşlık ilişkisi değildi. Karşılıklı menfaatler veya zaaflara dayalı, pamuk ipliği ile bağlı bir ilişkiydi. Biri hayran olduğu vasıflara sahip olan birileri tarafından önemsenmek, diğeri de birilerini elindekilerle ezerek egosunu tatmim etmek ve yine önemli olduğunu hissettirmek istiyordu. Ortada ruh namına hiçbir şey yoktu. Ruhlar görüntü ve riyakârlığın maskesi içinde yitip gitmişti.
Yine bir gün sokakta yürüyen ruhunu tenine indirgemiş zavallı bir bayanın açık göbeğine ya da bacağına hayvanî bakışlar fırlatıp ağzından salya akıtanları görünce düşündüm ve hatta sordum herhangi birine. Sizce bir bayanın çıplak vucuduna şehvetle bakan biri için kendisine bakılan kadının kim olduğu hiç önemli midir? Elbette ki hayır. Onlar için yürüyenin kim olduğu değil ağız suyunu akıtacak beden ve vücut önemlidir. Bu bedenin kime ait olduğu ise hiç önemli değildir. İlgilenmezler bile. Binlerce yüzden biridir sadece. Hâlbuki insan kendisine bakan gözlerde değerli olmaya muhtaç ve sırf bu ihtiyacını tatmin etmek ve bir anlığına da olsa bakılan, değer verilen olmak için- dikkat çekmek için- o kılıklara giriyor.
Her insan gözde olmak ve göze girmek ister. Değerli olma ihtiyacı belki de insandaki en şedit arzulardan biridir. Birine, saç şeklin çok yakışmış, desen gün boyunca en az on kez aynaya bakar. İltifattan hoşlanmasa bile.
Kabul görmek, söylediklerimizin onaylanması, yaptıklarımızın takdir edilmesi hepimizin ortak isteği. Elbette bize takılan bu isteğin meşru bir mecraası olmalı. İnsan neyine değer veriyorsa o şey nisbetinde değer alır. Kendini tenden ibaret görenler dış görünüşe ve dışa iliştirilen, içi boş ruhsuz eşyalara değer verir. Malum dışa iliştirilenlerin değeri moda olma süresine ve de az bulunur oluşuna bağlı. Zahir ise hem değişken ve alternatifleri çok olduğundan bağlayıcılığı yok. Bağlasa bile ömrü ona değer verenin zevkine tabi. Sözün özü ten anlık lezzetler verse de aylık ızdıraplar barındırır içinde. Çünkü değerli olmayı isteyen insan değer kaybına asla tahammül edemiyor. Bedeni değerden düşürecek o kadar etken var ki. Hem bedene değer veren kişiye değer vermediğinden değerli olmak istiyeni hiç bir zaman tatmin edemez.
Oysa insanın ruhu biriciktir. İnsan ruhunun güzelliği nisbetinde değer alır ve o duygusunu tatmin edebilir. Ruha değer veren kişi kendine değer verir ve böylece ruhunun bekası nisbetinde değer bulur. Ruhun bekası da yansıtmış olduğu esmaya bağlıdır. Yoksa ondan bağımsız bir ruh ne kadar değer verilse de bekasız olduğu için değersizleşir hatta ona değer veren ruhlarda onarılmaz yaralar açar.
Mademki değerli olmak istiyoruz. Bizi yokluktan çıkararak bize sonsuz değer veren, biz o değeri gördükçe vermeye devam edecek olan Rabbimizin gözüne girmeye çalışalım, onun gözdesi olalım ki bu değerli olma duygumuz tam tatmine ulaşsın, elemsiz ızdırapsız bir lezzet olsun. Aksi takdirde bekasız değerler ve fani değerlendirenlerin ruha yaşatacağı ızdıraptan başka bir şey olmayacaktır. Sonsuz değerli olmak isterken ebediyen değersiz kalmayalım.
Öyleyse ey gençler ve gençlere özenen benim gibi ihtiyareler. Gelin iffetimizi muhafaza edelim. Aşağılık bir reveransa, riyakâr bir iltifata, sahte bir gülüşe, ruhu inciten bir bakışa aldanmayalım, kıymet verip kıymetsizleşmeyelim. Dilimiz, halimiz, sözümüz ve gözümüz ruhumuzun sözcüsü olsun, ruha ruh veren Allah’ın güzel bir ismine ayna olsun ki ona göre kıymet alalım. Gelin, maskesini düşürelim şeytanın istihza eden gülüşleriyle perdelenmiş ruhsuz medeniyetin den’i dünya balosunun. Bizi kendisi gibi den’i ve aşağı kılan aşağılamalarına kanıp beş paralık olmayalım. Gelin ruhumuzu yitmekten kurtaralım.
ALLAHIM, ruhumun tutunmak istediği dal Sensin. Senin gözüne girip Senin gözden olmayı istiyoruz. Zira sen bizim Rakîbimizsin. -Her an görüp gözetenimizsin- Nefsimizin sana rakip olmasına müsaade etme. Bizi onunla bir an bile olsa baş başa bırakma. Bizi gözünden ayırma Rabbim. Gözde olmak senin gözünde kalmakla olur. Bekamız ancak Senin bekanla mümkündür. Bizi Senden ve baki esmandan ayırma Rabbim.