Şahin DOĞAN
Gülencilik üzerinden Nurculuk eleştirisi
Önceleri 17-25 Aralık darbe girişiminde ortaya çıkan ve 15 Temmuz askeri darbesiyle tavan yapan bilhassa sosyal medyada çokça dolaşan yanlış bir kanaat var: Paralel Yapı’nın cinayetlerini Risale-i Nur’a ve Nurculuğa mal etme yanlışı. Bu yanlışı irtikap edenler öyle sıradan avam insanlar değil, çoğu yazar ve akademisyenlerden müteşekkil aydın insanlar. Sözgelimi yakın geçmişte dost bir akademisyen şöyle diyebilmişti: “…Bugün Nurculuğa bizim gibi ilim adamları tarafından böyle ciddi bir eleştiri getirilmesinin sebebi, Haşhâşîlik bombasının ellerinde patlamasıdır. Eğer Nur bağlıları, “Onlar asla Nurcu değil” diyerek malum güruhla zamanında aralarına mesafe koymuş olsalardı Haşhâşîlik bombasının enkazı altında kalmazlardı.”
Her şeyden evvel sosyolog Mücahit Bilici’nin dediği gibi biz de yürekten ve bütün benliğimizle diyoruz ki “…Bugüne kadar meşruluğun ve yasanın içinde kadroculuk ve kurnazlıkla siyaset yapan Gülen Cemaati ilk kez ve herkesi dehşette bırakan bir vahşet ile yasanın dışına çıkarak intihar etmiştir. Yine de darbe çok kanlı olsa da Gülen Cemaati’nin darbeden daha büyük günahı, hiçbir zaman olduğu gibi görünmemesi, yalanı ve karaktersizliği karakter haline getiren bir riyakarlık takvasına sahip olmasıdır. Muhatap olduğu nefretin boyutları bu yüzdendir. Evet, Gülen Cemaati’nin asıl trajedisi kendi yalanlarına inanması. Hala da inkar içindedir. İktidar hırsının ve ikiyüzlülüğün bu cemaati götürdüğü sonuç bir felaket olmuştur. Cemaat meşruiyet ve haysiyet noktasında helak olmuştur…”
Bu ifadelerin altına tereddütsüz imza atmayacak akl-ı selim bir nurcu yoktur, sanırım. Şu an bütün Nurcuların hissiyatı bu ifadelerden daha yoğun ve daha şiddetlidir.
Bu menhus yapı üzerinden Nurculuğu eleştirme meselesine gelince; Mezhepler tarihine aşina olmayan yüzeysel bir okumanın neticesinde bile rahatlıkla görülecektir ki İslam tarihinde ortaya çıkan birçok mezhep ve fırkanın en çok yaptığı ve dahi bunu yaparken hiç zorlanmadıkları şey; kendi öznel yorumlarına Kur’an ve Sünnet’ten delil getirmeleri. Meşhur bir alimin dediği gibi bana bir mezhep ve fırka gösterin ki kendi düşüncesini kanıtlamak için Kur’an ve Sünnet’ten delil getirmekte zorlanmış olsun. Bu durum tarihte ortaya çıkmış olan itikadi, siyasi ve ameli bütün mezhepler için aynen caridir.
Mesela Mu’tezile “kul kendi fiilinin yaratıcıdır” şeklindeki meşhur düşüncesine ilgili kaynaklardan delil getirmekte zorlanmaz. Aynı şekilde Cebriye “insan ilahi irade karşısında rüzgarın önündeki yaprak gibidir” derken Kur’an ve Sünnetten rahatlıkla delil getirir. Keza Hariciler “hüküm Allah’ındır” (El- hükmü-lillah) derken öyle. Yine Tasavvuf meslekleri rabıta, kırklar, yediler, üçler, rical-i gayb, şeyh-mürit ilişkisini temellendirmek için Kur’an ve Sünnet’ten delil getirmekte hiç de sıkıntı çekmezler. Yine tasavvuf içerisinde Halveti, Celveti, Melami, Kadiri, Nakşi, Rufai, Mevlevi gibi çok değişik kollar kendilerini Kur’an ve Sünnet’e bağlamakta hiç de zorlanmaz. Konuyu biraz daha güncel olandan örneklemeye devam edersek IŞİD yaptığı korkunç ve insanlık dışı eylemlere temel kaynaklardan delil getirmekte sıkıntı çekmiyor. Ve bütün bu yaptıklarını hiç acımadan onlara mal edebiliyor. (Son zamanlarda bazı İslam düşmanları, aynı yanlışı takip ederek, bu örgütün yaptıklarından Aziz İslam’ı sorumlu tutuyorlar.)
Şimdi Gülencilik üzerinden Nurculuğu eleştirenlere istirhamla cevaplamasını istediğimiz hayati soru şu: Mezkur grupların içeriklerinden değil de etkilerinden yani sonuçlarından yola çıkarak yaptıkları yanlışları, beslendikleri ana kaynağa mal etmek ve bunlar üzerinden onların özünü sorgulamaya kalkışmak, zımnen o kaynakları sorumlu tutmak, ne kadar doğru, ne kadar hakkaniyetli? İşte bunların vahim yanlışları veya yanlış olarak algılanan bazı davranışları üzerinden İslam’ı ve Kur’an’ı vurmak ne kadar yanlış ve isabetsiz ise -teşbihte hata olmaz- Risale-i Nurları bilerek veya bilmeyerek yanlış anladığı ve yorumladığı kuşku götürmeyen Paralel Yapı’nın malum ve menhus cinayetleri üzerinden Nurculuğun özünü, Risalelerin meşruiyetini sorgulamaya açmak hakkaniyetli ve dürüstçe bir davranış olmasa gerek. Bizce bu çok yanlış ve tehlikeli bir metottur. Çünkü İnsan aklının muhatap olduğu metni bazen iyi niyetli olarak yanlış, eksik, hudutlu anlayabileceği ve zamanla bu anlayışını mutlak doğru olarak lanse edebileceği ihtimalini ortadan kaldırıyor. Paralel Yapı’nın ihanetleri üzerinden Nurculuğu mahkum etmeye çalışan değerli bazı kalemlerin bu yanlışı defalarca işlemesi bizi derinden üzüyor.
Bir de bazı modernist Müslümanların (mesela M. İslamoğlu) “gelenek” üzerinde rövanşist bir zafer sarhoşluğuna düşme temayülü var ki en kötüsü ve tehlikelisi budur. Daha açık bir ifadeyle FETÖ’nün yanlışlarını veya ihanetlerini geleneğe fatura etme tehlikesi. (M. İslamoğlu’nun eşi Yasemin İslamoğlu "kim Kur’an Müslümanlığını kabul etmezse potansiyel bir Feto’dur" diyordu.) Ne ki iki yanlış bir doğru etmez. Kaldı ki bu yapıyı en fazla eleştiren ve aynı zamanda bu yapının en fazla mağdur ettiği kesimlerin başta Nurcular olmak üzere “gelenekselci” cemaatler olduğu gerçeğini unutmamak lazım.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.