Gündüz Düşleri ve Fanteziler
Himmet Uç'un yazısı...
Yahya Kemal’in eserlerinin büyük bir kısmı düş kurma olarak yorumlanabilir. Psikanalistler rüyayı ikiye ayırırlar. Bunlardan biri insanın müdahale etmediği insanın iç dünyasında kendi denetiminde olmayan bir ekrandır, insan orada sadece seyircidir. İkinci tür rüya ise kişinin televizyon ekranı gibi kendi kurguladığı rüyadır. Tanpınar ‘ın ünlü Ne İçindeyim Zamanı’nda kurguladığı zaman anlayışı tamamen şairin uyanıkken kurguladığı bir rüyadır.
Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil
Garip rüya geleneksel rüyadan farklıdır, şairin tasarladığı bir gündüz düşüdür.
Yahya Kemal yıkılışlar ve terk edilişler devrini yaşamış, imparatorluktan Cumhuriyete geçişin bütün sancılarını gözlemlemiş bir aydındır. Bu bozgunun ruhunu burkup ümitsiz bir kenarda yaşamasını itecek kadar büyük olduğu bir dönemde şair Milletin şehametli günlerinin hatıralarında onları yücelterek yaşar. Bu psikanalitik bir durumdur, başkıyı aklileştirmek veya onu enerjiye dönüştürmek. Bizim edebiyat tarihimizde çeşitli şekillerde baskıyı idare edemeyip, kendine kahredenler olmuştur. Mehmet Akif , Cumhuriyetin kuruluşundan sonra yeni şartlara ruhen adapte olamayınca Mısırda kendine kapanmış bir halde yaşar. Sanat hayatının en verimsiz yıllarıdır bu dönemler, çok az yazmış ancak sembolik öğelerle ruhunu teselli etmiş ve vatana ölmek için gelmiştir. Yahya Kemal 1877 Harbinden İstanbul’un işgali , Anadolu’nun işgali, Balkan topraklarının ve şairin yaşadığı toprakların kaybı , hafızasında meydana gelen huzursuzluklar, İmparatorluğun yıkılıp orta Anadolu’da bir küçük toprağa itilmiş bir milletin her türlü halini görmüştür. Bu yıkılışlar devrinde o kendini mazinin büyük değerlerine sığınarak tatmin etmiştir. Onun şiiri kendi deyimi ile ruhunu baskılayan olaylardan sıyrılıp , her gece fatihane zanların rüyasına girmesidir. Bütün temaları bu rüya mantığı içinde düzenlenmiş gündüz düşleridir.
Yahya Kemal iki dünya içinde dolaşır bu dönemde , biri gözleri ile gördüğü , diğeri onların çirkinliklerinden kurtulmak için rüyanın nizamında kurduğu şiirlerinde yaşadığı dünya . Bütün temalar bu baskı altındaki ruhun yansımalarıdır. Ve şair bu kadar büyük bir baskıyı yöneterek yine deha olduğunu gösterir. Haşim’in hayatında da onu ezen baskılar olmuştur, o Ölmek şiirinde bütün sistem ile birlikte “firaz-ı zirve-i sina-yı kahrdan “ büyük bir boşluğa düşerek intihar etmek ister. Bu bir baskının yansımasıdır. O Belde şiirinde yaşadığı dünyadan bir başka dünyaya sığınmak ister, yaşadığ dünyanın felsefesi onun ruh dünyası ile uyuşmaz. Yahya Kemal de şiirlerinin açtığı pencereden, rüya penceresinden Osmanlı coğrafyasının bütün haşmetli mekanlarına, insanlarına , olaylarına , zaferlerine giderek hem kendini hem sanatını yönetir.
Yahya Kemal otuz yılı aşkın bir süre imparatorluğun dağılışını hazırlayan savaşları, memleketin her yerinden kopuşları , yeni Türkiye Cumhuriyetinin sancılı günlerini yüreğinde hissetmiştir. Bu olayların içinde olan şair, şiiriyle farklı bir dünyada tamamen mükemmelin peşinde , bir ütopya değil yaşanılmış ihtişamlı günlerin sinesinde kurduğu dünyada yaşamıştır. Onun birçok şiirini bir rüya ülkesinin kısımları haline getirebiliriz. İşte Freud’un sanat eserleri gündüz düşüdür demesi bu noktada araya girer. Şairin her gece rüyasına giren fatihane zan bu şiirlerdir.Selimname, İstanbul’u Fetheden Yeniçeriye Gazel, Şerefabad, Bir Saki , Mükerrer Gazel, Alp Aslan’ın Ruhuna Gazel, Gedik Ahmet Paşa, Selim-i Sani’ye Gazel, 35, 97,199 daki üç Mevlana bahisli şiir, Sene 1140, Seyfi’ye Refakat,Tamburi Cemil, Abdülhak Hamit, İsmail Dede, Hafız, Feyzi-i Hindi, Nefi, Leskofçalı Galib . Bu büyük rüyanın insanları , olayları, mekanları orijinal ve mükemmel, gerçekten rüya gibidirler. Zaten Yahya Kemal mükemmeliyetçi bir şiiri ve bakışı vardır. O Haşim gibi toplumun alalade bakış açısından iğrenip O Belde’ye sığınmamıştır, o sembolik bir alame değil, yaşanmış bir dünyanın mükemmelliklerine sığınmıştır. Rüyaya kaybedilmiş mükemmelliklerin , vatan topraklarının, estetik duruşların , tavırların elde olmamasının getirdiği bir hüzün havası hakimdir. Onun rüyası içindeki güzeller Nefi’nin kendi güzelleri için söylediği bir beyit doğrultusunda portrelerdir.
Yok senin vasfettiğin güzel bu şehr içre Nedim
Bir peri suret görünmüş bir hayal olmuş sana
Sene 1140 ‘daki güzel bu kabilden bir güzeldir.
Nevbahar-ı vuslatın bassun deyu ilk ayına
Buseden papuş giydirdim o Nermin payına
Kasr-ı Sadabat gülzar-ı hümayun sayına
Eyledim mehtabı hem davet düğün alayına
Ta ki seyretsün felek o şuh çözmüş kakülü
Bir elinde cam-ı ateş fama kalbetmiş gülü
Leyl içinde ah ederken nevbaharın bülbülü
Eyledim mehtabı hem davet düğün alayına
E Ş R s 104
Yahya Kemal sadece imparatorluk coğrafyasındaki kayıp edilen mekanların ve o mekanlara bağlı olan ruh ve hatıraların kaybını rüyalarında yaşatmaz, İmparatorluğu imparatorluk yapan felsefelerin ruhi rabıtaların iklimini de rüyasında görür. Kaybedilen sadece Üskub , Rakofça kıyıları değil , mekanları birleştiren felsefelerdir. İşte Hazreti Mevlana bu rüzgarın sahiplerinden biridir.
Mesnevi şevkini eflake çıkarmış nayız
Haşredek hem nefes-i Hazret-i Mevlana’yız
Bu şiirde öyle bir kainat çizilmiştir ki aklın düzenine ve ihatasına göre olmayan bir kainattır.
Şeb-i lahutda manzume-i ecram gibi
Lafz-ı bişnevle doğan debdebe-i manayız
…
Şems-i Tebriz hevasıyle sema üzre Kemal
Dahil-i daire-i bal ü per-i Manlayız
E Ş R s 96
Nerde bu temenniler, nerde Mevlana nerede aşrı kürsiyi ihata eden Mevlana nefesi. Rüya değil mi bu temenniler. Ama Yahya Kemal Akif, N Fazıl, Arif Nihat, Karakoç gibi eleştiri yapmaz. Mesnevi şevkını eflaka çıkarmışız, rivayet halinde kalmış iklimlerdir anlatılan. Cümlenin nedeni niçini yok ama , gerçekte nedeni niçini yok mu ?
Yahya Kemal ‘in iki ithaf şiirinden biri yitirilen manevi atmosferi, kültürel ortamı anlatır.Kuraklığın nedenlerini eleştirel ifadelerle sorgular.Yahya Kemal , niçin, ümid ettim ki , er yok, eser yok, haber yok, melamet söndü, her şuleden mahrum, mavera .kelimeleri ile yoklukları , yoksullukları ifade eder. Şairi rüyaya iten baskı bu kuralklıktır.Çünkü Yahya Kemal’in şiiri tamamen bir kemal ve olgunluk şiiridir. Her bölümü birbiri ile bağlantılı bir büyük altın saray gibidir. Bu şiir, koca bir kültürü doğuran yağmurların yokluğundan huzursuz şairin iç burukluklarıdır. Ledün kelimesini Eski Şiirin Rüzgarları isimli kitapta gördüğüm kadarı ile üç kere kullanır şair. Ledünni şiir , varlıkla varlık ötesi, madde ile mana, fizik ile metafizik arasındaki ilişkileri ifade eder. Yahya Kemal A Hamit’ten sonra ledünni şiirin menbaları kurudu “ der. Yakup Kadri ve Yahya Kemal bir arayış içinde ruhen tatmin olacak yerler ararlar ama sonuç hüsrandır. Bu kuraklık daha sonraki yıllarda daha da artacak, o kurak tarlalarda yerli yabani birçok otlar bitecek, toplum mühendisleri kuraklığı değil, yabani otları takibe alacaktırlar. Şiirde imparatorluk coğrafyasının odak şehirlerinin isimleri verilir, şarkın her yerindeki kuraklıktan bahsedilir. Bir roman kadar geniş bir şiirdir bu ithaf şiiri .” Diyar-ı Rum’a gelmiş evliyadan eser “olmadığını söyler. Yahya Kemal kimseyi suçlamaz ama yoklukların muhakkak bir nedeni vardır. Yahya Kemal’in rüya hülya , musiki, sanat ve edebiyat dehaları, yüksek tepelere kaçıran , her şeyi ile mükemmel bir maziyi terennüm ettiren işte bu manevi ve kültürel kurak zeminlerdir. Psikanalizde baskı cinsel , sosyal, toplumsal, dini , ferdi, ruhi birçok nedenlerden ortaya çıkmıştır. Zulüm sadece başkasının yaptığı değil, zulüm çok anlamlı bir kelimedir. Dostoyevski’yi romancı yapan Sibirya sürgünüdür,Kemal Tahir’i romancı yapan hapislerdir.Yahya Kemal’in ruhunda bir sürgünün acıları yok mu . O milleti millet yapan iklimlerden sürgün olmanın endişesi ile baskısı ile rüya görür. Haşim “bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkumuz “ derken şiirde inşa ettiği alemlere sığınır, Orhan Veli diyonizyak isteklerinin baskısından rakı şişesinde balık olmak ister. Yahya Kemal son derece mantıklı bir sanatcı kendini kale alınmayan eleştirilerin zeminine atmak istemez.
“Freud yaratıcılığı gündüz düşlerine benzetmiştir. Gündüz düşleri ve fanteziler esas olarak gündelik hayatta tatmin olmamış kişilere özgü olduğundan Freud gündüz düşü kuranları da yaratıcı kişileri de özünde mutsuz insanlar olarak algılar “( Oğuz Cebeci, Psikanalitik Edebiyat Kuramı, s 120)Yahya Kemal’in Süleymaniye de Bayram Sabahı şiirinde bir rüya hali bir de o rüya halindeki aleme girmiş şair vardır.
Senelerden beri rüyada görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim
Rüya alemi, şair orada senelerden beri cedlerini görmektedir. Bir başka alem de “ mağfiret iklimi”dir.şair özlediği ecdadının bulunduğu aleme girmiş gibidir
Yıllardan beri gördüğü rüya , ama şu anda o tür bir aleme girmiş değil girmiş gibidir. Şiir gündüz gözü ile tasarlanmış bir gündüz düşüdür, Yahya kemal bu hali böylece ifşa etmiş olur. Bundan sonra gördükleri metafizik bir alemde olanlardır. Zaten şiir metafizik ağırlıklı bir şiirdir. Coğrafya, tarih, din, zaman , mekan gündelik hayatın kısır boyutunu aşmıştır şiirde.şair biz başka zaman boyutuna girmiştir.
Kalkıyor tozlu zaman perdesi aradan
Bizim dünya güneş ve ay üçlüsünün birbiri ile münasebetlerine bağlı olan zaman kavramı ezeli zaman kavramı üzerinde bir perdedir, şair bu perdeyi aralar, bu gündüz düşü ile her yönü ile nihayetsiz bir zaman ve mekan yani setting içinde dolaşır, ruhu cesede hapsolmuş ruha değil, cesedden kurtulan rüyadaki ruh hızına ulaşmıştır, bu yüzden şairin bu şiirdeki ruhu azade ve kayda alınamayan bir ruhtur. Yer , gök gelişler, hayaletler, karanlık, ışık, gazi, serdar, işçi , mimar,Malazgirt,Anadolu coğrafyası , kadın , erkek , çocuk, Çaldıran topları, Mohaç topları , Niğbolu,Kosova, Varna , Belgrad, Budin, Eğri, Uyvar, Adalar, Tunus, Cezayir. Basit zaman boyutundan varlık ötesi zamana, adeta Süleymaniye’deki bütün bayram sabahlarının özeti, bütün asırların bütün insanlarının buluştuğu,bütün mekanların yer aldığı bir mekan olarak tahayyül edilmiş, bu bir gündüz düşüdür, ancak şairin artistik sanatçı muhayyilesi ile ortaya konmuştur. Freud bu gündüz düşünden öte sanatçıları böyle bir düşe iten motivasyonu merak eder. Bu hayali yaratan şairin bu yaratıcı motivasyonu nasıl elde ettiği konusu psikanalistlerin merak ettiği konulardandır. Şair ‘in melekeleri ruhu zaman perdesi ile sınırlı bir ruh olmaktan çıkmış, bütün coğrafyayı mazi ve müstakbeli ihata etmiştir. Ama bu kapsanamaz ve ihata edilmez hayali nasıl tahayyül ettiği konusu üzerinde biz ancak diyebiliriz ki , bu şiirdeki olay, insan, mekan , zaman kavramı Yahya Kemal’in bütün hayatını , kültürel serüvenini, ihtişamlı devirlerin coğrafyasını içine alır. Bu şiirde kaybedilmiş bir yer yok, sanki şiir imparatorluğun en ihtişamlı günlerinin şiiridir, çünkü şiir yazıldığında birçoğu kaybedilmiş topraklar ve tarih olmuş zaferler burada mevcuttur. Asıl Yahya Kemal’in biyografisindeolmayan psikobiyografisi buradadır. Bu ruh artık gündelik hayatın içindeki ruh değil, başka bir ruhtur. Eserdeki ruhlar da söz konusudur, çünkü şair onları görmüş ve üzerlerinde düşünmüştür.
Çok şükür Tanrı’ya gürdüm bu saatlerde yine
Yaşıyanlarla beraber bulunan ervahı
Freud Mikelanj’ın Musa’sında hem heykeldeki ruhu , hem sanatçının eserdeki ruhunu aramıştır. Biz de Süleymaniye de Bayram Sabahı şiirinde şairin ruhunun boyutunu ve eserdeki büyük insanların ruhunu psiko analiz yapmış oluyoruz. Bu şiir tek başına uzun bir çalışma olacak kadar geniş bir psikanalitik metindir. Bozgundaki fetih rüyasıdır. Bu eserde hem şairin ruhu, hem eserdeki insanların ruhu ve ruhi atmosfer, hem de bu şiirden etkilenen okuyucunun ruhunun konusu psikanalitik eleştirinin konusudur. Bu şiiri meydana getiren endoceptler yani ilhanım farklı kaynakları Yahya Kemal’in kişiliğini etkileyen şahıslar, mekanlar, kültürel öğelerdirdir ki biz bunu elliye yakın endocept olarak tesbit ettik. Üsküp ve Cevresi, İstanbul, Paris, Avrupa, yeniden keşfedilen İstanbul ve bunların içindeki kültürel ve sanatla ilgili öğelerdir.
Yahya Kemal ‘de rüya kelimesi çok anlamlı ve çok katmanlı manalar yüklüdür.Açık Deniz şiirinde şairimiz neden rüyaya sığındığını anlatır. Burada rüya kelimesi bizim kullandığımız anlamda bir rüya değildir, Yahya Kemal neden rüya üzerine şiirini kurmuştur. Ve rüyaya geleneksel rüyadan farklı anlamlar yüklemiştir. O tatmin edici hayali ama mükemmel tasarımlara rüya ismini verir. Bu tasarım yaşanmış olabilir, yaşanmakta olabilir, yaşanacak da olabilir. Mazinin haşmetli günlerini rüya mükemmelliğinde tasarlar, bazan aşkları ve onu etkileyen insanları anlatırken yaşanılmakta olan ihtişamı rüya kelimesi ile anlatır. Bazan da yaşanacak olanları rüya intizamında verir, en az olanı budur. Kendi Gök Kubbemiz ‘de bu kelime yirmiye yakın yerde çok farklı anlamlarda kullanır. Bu kullanımlar tamamen geleneksel rüya ile bağlarını koparmış , Freud ve daha sonraki psikanalistlerin dediği gündüz düşü şeklinde tasarlamıştır. Açık Deniz şiirinin başında çocukluğunun geçtiği iklimlerden kopmasının verdiği üzüntü ve melal ve daha sonra mağlubiyetler devrinin başlaması ile görünen dünyanın kararması nedeni ile , bu olumsuzlukların baskısı sonucu “ her gece bir fatihane zan “ rüyasına girer.
İstanbul’un Fethini Gören Üsküdar isimli şiirinde rüyayı Üsküdar, İstanbul’un fethinde görmüştür. Rüyayı gören bir insan değil bir semttir. Gündüz düşü bir semtin düşüdür, şiirde iki defa rüya kelimesi kullanılır, birinde rüya “ulu rüya “ diğerinde “uyanık görülen bir rüya”dır. Şair o kadar ihtişama, zafere isteklidir ki o günün şartlarında bunu ancak tarihi bir geriye dönüşle gerçekleştirir, bu zamanın arkasına giderek rüyaya yeni anlamlar yüklemeYahya Kemal’in gündüz düşleridir, enteresandır burada “uyanık gördüğü rüya “ diye ifade eder, uyanık rüya görülmez, bu rüya Freudvari bir gündüz düşüdür. Sanki Freud’un farkındadır ünlü şair. Şiir bu rüyanın azametini safahatını ve tesilerini anlatır. Bu rüya hiçbir şehre nasib olmayan bir rüyadır, mutlu gündür,mehabetli temaşadır, büyük bir hatıradır , hengamedir. Şair sürekli şimdiki zamanı kullanarak rüyayı sabitleştirir, devamlılaştırır. Rüyanın safahatını anlatır , fethin günlüğünü tutar.
Hayal Şehir şiirinde rüyayı yine bir İstanbul semti görür, Cihangir.
Git bu mevsimde gurup vakti Cihangir’den bak
Bir zaman kendini karşındaki rü’yaya bırak /30
Şair burada da rüyanın safahatını anlatır. Rüyaya Cihangir’de bakılır, insanın kendini bırakacak kadar mutlu bir rüyadır. Seyredilen rüyayı güneş çizer, ve çizerken ilah olur. Nice yüz bin senedir şarkın ışık mimarıdır. Güneşe nasıl ultra orijinal bir imaj yükler, o yüzbin senelerin mimarı, ressamıdır. Mimar ressam kelimeleri de omadık biçimde harika çizilmişlerdir. Yahya Kemal bütün mükemmel hayallerini rüya ile ifade eder. Olağanüstü her an ve mazi onda rüya kelimesi ile karşılanır. Kelime onda taşmıştır.
Bir zaman kendini karşındaki rüyaya bırak
Başkadır çünkü bu akşam bütün akşamlardan
Güneşin vehmi saraylar yaratır camlardan
O ilah isteyip eğlence hayalhanesine
Çevirir camları birden peri kaşanesine
Son ateşten bu saraylarda bütün karşı yaka
Benzer üçbin sene evvelki mutantan şarka 30/
Akşam ve gurup Haşim de de farlıdır, ama Yahya Kemal’in guruba verdiği anlam daha zengindir. Üç bin yıl geri gider. Som ateşten saraydır, üç bin yıl önceki mutantan şarktır, peri kaşanesidir. Şiirdeki her imaj insan hayalinin bulmakta zorluk çekeceği manzaralardır. Mükemmeli istemek başka gerçekleştirmek başka. Şair fakir Üsküdarı böyle bir saltanatla ödüllendirir, onu fakir görmek Yahya Kemal’i husursuz eder. Yahya Kemal’in mükemmeli hayal etmesi rüyalaştırması tezaddan doğar, fakir Üsküdar onda birden zengin ve ihtişamlı bir maziye dönüşür, güneş ressamı ve mimarı sayesinde. Tasavvuftaki müşahade ve tenezzüh Yahya Kemal’de modern bir imaj zincirine dönüşmüştür. Tasavvufta müşahadenin öznesi Allah’tır. Bakmak ve görmek fiili hem dinin , hem sanatın, hem felsefenin hareket noktasıdır, Yahya Kemal bakmasını ve görmesini, hepsinden öte göstermesini bilen bir sanatkardır.
Akıncı şiiri bir gündüz düşüdür. Şair akın anını sonsuzlaştırır. Empati o kadar zengindir ki burada şair seyirci değil, bir akıncı neferidir.
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendi demez, deseydi de kim ne diyecektir. Ama
O Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik ‘der Akıncı ordusuna dahil olur. İki yüz yıl akıncılar Tuna’da seferler yapmışlardır. Asırlarca devam etmiş koşu ile Yahya Kemal bu mukaddes seferleri anlatır. Tarihi bu kadar harika ve canlı bir fonda güncelleştirmek Yahya Kemal işi olabilir. Köprülü’nün de bir akıncı şiiri vardır, karşılaştırılınca ne kadar farklıdırlar.
Yahya kemal’in annesi onun için “inşallah şehid olur”der, şair bu şiirde akıncı neferleri ile şehid olmuş ve yerden yedi kat arşa kanatlanmış ve anasının rüyasını şiirde de olsa gerçekleştirmiştir.
Cennette bugün gülleri açmış görürüz de
Hala o kızıl hatıra titrer gözümüzde
İnsan hissiyatını bu kadar derinleştirebilir işte.
Koca Mustapaşa şiirinde şair ruhen ve fikren değil ama yaşayış olarak koptuğu insanlarla arasındaki mesafenin ruhuna verdiği yıkımı yorumlar. Bir roman gibi bir semtin insanını, itikadını, dünyasını, tarihini , halini anlatır. Şair o semtin ahalisinin seyircisi değil onlardan biridir.
Ki biziz hem görülen , hem duyulan , yalnız biz
Şair bu insanlarla bir gün birlikte kalmıştır, o süreyi rüya olarak değerlendirir.
Kaldım onlarla bütün gün bu güzel rüyada
Bir gündüz düşüdür üzerinde düşünülen ve seyredilen. Şairin ruhu ile onların ruhu arasında mesafe o kadar açılmıştır ki onların dünyasını kendi için bir rüya gibi görür. Burada rüya kaybedilmiş bir yaşam biçiminin temennisidir. Şair içinde bulunduğu aydınlar gurubunun prototipi kendisi olarak , Kocamustapaşa insanının karakter özelliklerini milletin kendisi olarak ifade eder, temsil ettiği insanların onlardan kopuşunu hüzünle değerlendirir. Rüya ile ifade edilen manalar bütünü içinde en hazin rüya şairin bu anlattığıdır. Şair şiirde üç yerde rüya kelimesini kullanır, her mükemmelliğe ve ihtişama rüya gibi bakan şair , bu rüyadan kopuşu yorumlar.Yahya Kemal’in şiiri bin yıllık hayatımızın bazen hazin, çok zaman ihtişamlı ve göz kamaştırıcı romanıdır. Bütün şiirleri bir roman gibi yorumlanırsa şairin panoramik bakışı ortaya çıkar ki çok önemlidir. Yahya Kemal panoranik bakıştır, bir kenara takılıp kalmamıştır o hiçbir zaman . Aydınların hüsranı o rüyadan kopmaktır, aslında kopmak katmanlı bir anlamdır, aydınlar bir milletin kolektif hayatından koparsa o ülkenin başına gelen her şey bu kopuş yüzündendir, bütün tarihi ve coğrafi kopuşlar kültürel kopuşlardan kaynaklanır. İbni Haldun da da, Weber de de böyle yorumlanır.
İstanbul sevgisi bazan maziye ve geleceğe taşmamış gündelik durumları da rüya tavsifi ile şaire değerlendirtmiştir. Akşam Musikisi şiirinde Kandilli’nin bir akşamından hareketle rüyaya gider. Gece gelmeye başlayınca şair Bin Bir Gece masallarının rüya dünyasına girer.
“Gözlerden uzaklaşınca dünya
Bin bir geceden birinde güya
Başlar rüya içinde rüya /56
Şair burada rüyanın anlamını gecenin ilerleyen saatlerinde açılan alemleri ifade için kullanmıştır. Bu rüya kelimesinin yeni bir durağıdır . Şiir bir gündüz düşüdür.
1918 isimli şiir Mütareke yıllarını anlatır, o yılları yaşayan şair, o günleri korkulu rüya olarak niteler. Rüya kelimesi menfi anlamda sadece burada kullanılır.
İstanbul’un Fethini Gören Yeniçeriye Gazel şiirinde rüyayı İstanbul’un bir semti olan Üsküdar görür.Deniz Türküsü şiirinde ise rüyayı yaratılış hilkat görür. Bu şiir de emsali görülmemiş bir gündüz düşüdür, bir yelkenli deniz üstünde akşam vaktinden geceye doğru gitmektedir. Yelkenin deniz üstünde akşamdan sabaha doğru bir değişim içinde gidişini yaratılışın gördüğü rüya olarak isimlendirir. Etraf ağarınca bu rüya sona erer. Rüya ihata edilemeyen bir kainat manzarasını ifadede kullanılmıştır. Yahya Kemal kendini aşan, ihatada zorluk çektiği, azametli , komplek güzel olayları rüya diye ifade eder. Varlığın ve güzel tabiat tablolarının , tarihi manzaraların düğümü gibi görülür rüya kelimesi onda. Yahya Kemal sanki de hayret ettiğinde gördüğü düşü rüya şeklinde ifade eder.
O Taraf şiirinde fizik ile metafizik arasında , metafiziki alemlerin ilki olan kabir tarafına gider. Ama rüyada gitmiştir ölüm diyarına .
Gördüm ölüm diyarını rüyada bir gece
Sessizlik ortasında gezindim kederlice /110
Tamamen bir rüya anlatılır, şairin tasarımı ile düzenlenmiş bir ölüm diyarı . Böyle bir ölüm diyarı naslarda yok, yanılsama olan bir ölüm diyarı . Gotik bir roman gibi düzenlenmiş hareketli bir tablodur burada anlatılan. Şair bu şiirde bir gündüz düşü tanzim etmiş , adını rüya koymuştur. Varlık ötesinin ilk durağı olan ölümle aramızdaki perdeyi rüyada aralamış şair ve gördüklerini anlatmıştır. Bu rüya şimdiye kadar ki rüya tasarımlarından en farklılarından biridir. Mehlika Sultan şiirinde yine perde aralanmış , yedi genç bir kuyunun başındadırlar, en küçükleri bir yüzüğü bir esrarı çözen anahtar gibi suya atar, ortalık bir anda rüya olur. Buradaki anlatımda rüya esrarengizliğin kapatılması için kullanılmıştır. Bu folklorik nitelikli şiir, bir folkorik roman da rüya ile bitirilmiştir.
Vuslat şiirinde vuslat kelimesinin arkeolojisini yaparken , çok yönlü ve çok anlamlı bir vuslat anlayışını derinletir, yükseltir, genişletir. Vuslat yine manasının farklı katmanları yüzünden rüya kelimesi ile karşılanır. Rüyanın bitişi yine hüsran ve hüzündür. Fakat şairin temennisi yine vuslatın devamıdır.
Ey vuslat ! o aşıkları efsununa ramet
Ey tatlı ve ulvi gece ! yıllarca devam et/129
Yahya Kemal şiir yazmağa başladığında bir başka aleme girer , bir başka alemden konuşur gibi, sembolistler gibi eşyayı, olayları değiştirmez ama , hayatın nizamından sıyrıldığı izlenimini verir. Bir akşam vakti Bebek ve Küçüksu’da İstanbul’un o semtlerini seyrederken yine gündüz düşü görmektedir. Bu esnada Boğaz’dan bir ses yükselir. Etrafı, dağları dolaşır ve denizin kalbine siner. O anda şair gündüz düşünden uyanır.
Geçmiş Yaz şiiri libidanal bir gündüz düşüdür, geçmişte yaşanmış ve günü rüyaya çevirmiş bir aşk macerasını tabiatta körfezdeki dalgın suda sabitleştiren şair, mısraları ile de o aşıkane sergüzeştini daimileştirir.Yahya kemal yine kendini kuşatan ahvali anlatmada rüya kelimesinden çıkamaz.
Mehtab… iri güller… ve senin en güzel aksin
Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde! /138
Reel unsurlar taşımakla birlikte Nazar şiiri esatiri-mitik bir şiirdir, gündüz rüyası unsurları taşır.
Özetlersek Yahya Kemal çok mutlu olduğu anlarda mutluluğu biçimlendirmek için rüya kelimesine sığınır, ve rüyayla açıklar , somutlaştırır.Bazan da kapamak istediği sahneyi rüya kelimesi ile kapatarak finali güçlendirir. Çok az da kötü durumları korkulu rüya ile ifade eder, Mondros yıllarının İstanbul’u gibi. Onun mutluluk anları İstanbul seyirleri, aşk hatıraları, tarihi vakalar içinde biçimlenirler. Bütün bu rüyalar gündüz düşüdür ve şairin tasarımı ile şekillenirler. Yahya Kemal’in hayal , hülya , rüya kelimelerini kullanmada mükemmellikleri teşhis ettiği söylenebilir. Ama bunların içinde en sanatlı imajlarını gündüz düşleri tarzında kurduğu rüya penceresinden inşa ettiği şiirlerinde görmekteyiz.
Yahya Kemal’in her şiirinde değişik bir ruh hali taşıdığını şiirlerinin derinliğinde görmekteyiz, buna ilave olarak şiirlerdeki şahıslar ve kainat ve İstanbul tablolarının da bir ariyet ruh edindiği görülür, ayrıca bu şiirlerin okuyucuların ruhları üzerinde de meydana getirdiği ruhi durumlar tamamen psikanalizmin konusudur. Bu konu başlı başına ayrı bir etüddür. Baskı umumiyetle Freud ve sonrası psikanalistlerde iyi idare edilince üretici bir atmosfer ve iklim demektir.Ancak baskı sanatkar ruhlarda üretici olmaktadır,sıradan insanlarda baskı onları pasif hale getirmekte ve üretici olmayan bir atalete atmaktadır. Yahya Kemal uzun yıllar gurbette yaşamıştır, yetişme yıllarında Paris’te daha sonra görevlerle Avrupa’da bulunmuştur, özellikle Istanbul’u , bazı kültürel unsurları hayal etmek bu gurbet yıllarının bazı imajlarına neden olmuştur. Yahya Kemal’in şiirlerinde gurbetin baskısı şairi bazı imajlar üretmesine neden olmuştur. Bunun dışında İşgal yıllarının Istanbul’unda da şairin işgal baskısı ile bazı şiirler yazdığı görülür mesela 1918 şiiri gibi. İstiklal Harbi yazılarında bu baskının verdiği üretkenlik de görülür. Bunun dışında daha estetik bir baskı çeşidi olarak Yahya Kemal’in perişan hal ile muhteşem mazi arasında kalan ruhu fetihane rüyalar görür, bu noktadan bakılınca Yahya Kemal halin perişanlığını eleştirmek yerine farklı bir çıkış noktası ile ihtişamlı yılları anlatmıştır, böylece o baskı da enerjiye dönüşmüş ve edebiyatımız büyük şiirler kazanmıştır. Nasıl Namık Kemal Evrak-ı Perişan ile hezimet içindeki devrinin yöneticilerine Fatih, Yavuz , Selahattin Eyyübi , Emir Nevruz gibi büyük hükümdarları örnek göstermişse Yahya Kemal de o günün muzdarip nesline tarihin ihtişamlı günlerini sığınak olarak göstermiştir.
Yahya Kemal’de psikanalitik öğeler bir kitap ile ifade edilecek kadar zengindir, biz bir deneme ile yetindik.