Gürbüz Aksoy, Risale-i Nur'u akademik camiaya taşıdı
Geçtiğimiz hafta vefat eden Prof. Dr. Gürbüz Aksoy, Risale Akademi’de düzenlenen programla yad edildi.
Anma programı Mehmet Evren’in Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı.
Program açış konuşmaları, kendisi için hazırlanan belgesel gösteriminin ardından hayatı ve ilmî şahsiyeti anlatıldı. Program hatim duası ile sona erdi.
Prof. Dr. Gürbüz Aksoy için ne dediler?
“Bu cübbenin izzetini korumalılar”
Dr. İsmail Benek:
Bugün Gürbüz ağabeye Üstadın Hafız Ali’ye vefat ettiğinde söylediği “Bizden ona manevi hediyeler gitsin. Ondan da bize rahmani teselliler gelsin” duası gibi bu programı yaptık. 15 gün boyunca milyonlarca dua aldı. Üniversite camisinde bir fânî için ahret açısından çok kıymetli bir cenaze merasimi yapıldı. Bir benzeri Sivas’ta yapıldı. Daha sonra daha kalıcı, sempozyum konusu olacak Gürbüz Aksoy programı yapacağız inşaallah.
Gürbüz ağabey, camiamızın bildiğinden öte birisidir. Gürbüz ağabey bizimle beraber, bizden biri olmanın tevazusuyla kendini hayattayken de feda etti.
Gürbüz ağabeyin Türkiye’deki versiyonu Fuat Sezgin’dir. Fuat Sezgin Almanya’ya bir darbe sonrası gitti. Ve orada 18 yıl İslam Bilim Tarihi’ni yazdı. Benzer şekilde Aziz Sancar gitti. Bilim adamı olarak ve ödül alarak geldi. Gürbüz ağabey de ilmi yönü itibariyle en iyi üniversiteyi, Cumhuriyetin ilk üniversitesi olan Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesini birincilikle bitirmiş, Almanya’ya gitmiş doktorasını Alman ekolü ve bilim titrinin içinde yapmış, Türkiye’ye dönmüş, 35-36’sında çok genç yaşta profesör olmuş, 12 Eylül’de darbe sonrası misafir olduğu Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi salonunda komutana itiraz etmiş, herkes senin hayatın bitti derken o asla parmağının ucuyla işaret ederek -ben şahit oldum- diyecek cesaretle durmuştur. 28 Şubatı söylemeye gerek yok. Ben de şahidim. Beraber üç yıl yargılandık. YÖK Genel Kurulunda Kemal Gürüz’ün zamanında. Gürbüz ağabey böyle bir insan.
Bilim şahsiyetini içerde hiç göstermedi. Bunu hep Risale-i Nur'a yansıttı. 1992’de Harran Üniversitesini kurduk. Bir beyin olarak kurduk. YÖK’te, dışarıda birçok arkadaşımızın ağabeyiydi, hocasıydı, arkadaşıydı. Üç vasfı birden taşıyordu. Biz de buna şahidiz. Cesurdu. 90’lı yılların o faili mechullerin döneminde, doğu gibi bir yerde ağabeyimizdi. Yani terörün güvenlik probleminin had safhada olduğu bir yerde, ilçelerde bile, cesaretle ve sessizce yaptı görevini.
Ekip, yani şahs-ı maneviydi Gürbüz ağabey. Ben hep ağabey dedim ona, ağabeyimdi. Tolore etti hepimizi. Çalıştı. 1994’te ADAG’ı kurduk. Şöyle geriye baktığımızda 26 yıl önce kurulmuş bir akademisyenler vakfından bahsediyoruz. Gruplarımızın hepsi ile diyalogumuz vardı. O hep ağabeydi. Sonra artık 2007’de de Risale-i Nura yönelik bir yandan akademide, bir yandan bürokraside, bir yandan Türkiye’deki Risale çevrelerinde çalışmalarımız ve diyaloglarımız oldu. Geleneksel grup bazlı hareketlerin hepsi bizimdir. İçinden çıktık.
Biz sadece Risale-i Nurun metnini esas alarak daha sivil, daha rahat, hiç kimseye bağımlı olmadan Risale üzerinden akademik zeminde bir müzakereye başladık. O gün bu gündür Gürbüz ağabeyle her ortama girdik. Direk randevu istedik. Nasıl olduysa kapılar açıldı. Çok sınırlı sayıda ağabeylerimizden destek istedik. Böyle de bir nezaketi vardı.
Gürbüz ağabeyin bir bütçesi vardı. Bilim adamında olması gereken bütçe. Bunlar; cesaret, cömertlik, bir de cübbenin hakkını vermek. Din adamlarının, hukuk adamları yani adalet dağıtanların ve bir de bilim adamlarının cübbesi var. “Bu cübbenin izzetini korumalılar” diyordu. Hakikaten biz buna şahidiz.
Gürbüz ağabeyin model olarak bilinmeye ihtiyacı var. Onun ihtiyacı olmaz. O hep yalnızdı. Sessizdi ama cesurdu. İyi bir bilim adamıydı. Dış dünyada ve bizim dini cemaatlerin hepsiyle tasavvuf ekibiyle irtibatı vardı. Mesela rahmetli Muhsin Yazıcıoğluyla aynı dönemde okumuş. Tasavvuf ehlinin çoğunu bilirdi. Bizim bütün sempozyumlara kimi çağırdı ise reddetmediler. Zaman zaman 6-7 rektörün katıldığı dönemler oldu. Protokolde böyle de bir özelliği var idi. Şu anda bunu dua kabilinden söylüyoruz.
Risale-i Nurdaki temel temaları akademiye taşımada gayret gösterdi
Prof. Dr. Adem Ölmez
Hz. Peygamber (asm) zamanında sıdk ve kizb birbirinden ayrıydı. Sahabeler sıdk tarafını temsil eder. Küffar ise kizb tarafını temsil eder. Ahirzamanda bu birbirine karışmış vaziyettedir. Çok temiz gördüğümüz bazı insanlarda sıdk cenahından özelliklerini görebiliyorsunuz. Gürbüz Aksoy nazarımda hep sıdk tarafında, o sahabe mesleğinin mücessem bir temsili olarak göründü. Gürbüz ağabey bizim hocamızdı.
Gürbüz ağabeyin Risale-i Nur hizmeti içerisindeki yerinden bahsetmek istiyorum. Hizmette iki şeyin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Birisi iman-ı tahkiki dersleri okuyarak zikretmektir. Yani Risale okumak insana manen velayet noktasına çıkaracak kadar zikir sağlar. İkincisi de fikretmektir. Dünyada olup biteni, kendi varlık nedenini sorgulayan insan ortaya koymaktır.
Gürbüz ağabeyi farklı kılan bir özelliği, kendisi fenci olduğu halde sosyal bilimci gibi Risale-i Nurdaki meselelerin her birisiyle yorumlar yapan, bazen biz sosyal bilimci olduğumuz halde bize ufuk açan konuşmalar yapan bir insandı. Risale-i Nurdaki temel meseleleri fikretme bağlamında bütün hayata nasıl taşınması gerektiğine dair değerlendirmeleri olurdu. Risale-i Nur hizmetinde Gürbüz Aksoy’un yeri bana göre kendi ekibiyle birlikte Risale-i Nurdaki temel temaları akademiye taşıma noktasında gösterdiği gayrettir.
Risale-i Nurun tüm dünyada anlaşılması ve tartışılması için belli kavramların evrensel anlamda ortaya konması gerekiyor. Risale Akademi ile özdeşleşen Gürbüz Aksoy, aslında bunu yapmaya çalıştı. 2010’lardan itibaren yapılan çalıştaylar, sempozyumlar ve sair toplantılarda o kavramları genele mal etmeye çalıştı.
Bizim buradan çıkarmamız gereken şu, Gürbüz Aksoy’un bırakmış olduğu o noktada, bu bayrağı alıp daha ötelere götürmek için gayret etmemiz gerekiyor. Çabalamamız gerekiyor. Çünkü ölüm sıra beklemiyor. Her zaman karşımıza çıkabiliyor. Yaşarken örnek bir insan olan Gürbüz Aksoy’un bıraktığı bayrağı devralarak hem dünyamızı, hem ahretimizi mamur etmek için çabalamamız gerektiğini düşünüyorum. Kendisini rahmetle anıyorum.
Gürbüz kardeşimiz gıpta edilecek bir insan
Ziyaeddin Akbulut
Gürbüz Aksoy kardeşimi ben Şanlıufa Valiliğim sırasında tanımıştım. Çok gayretli, cevval, yeni kurulan üniversitenin bir an önce gerektiği manada geliştirilmesi yolunda büyük gayretleri olmuştu. Ondan sonra da takip ettim kendisini. Burada anlatıldı, hakikaten dolu dolu bir hayat yaşadı. Ne mutlu böyle hayatını ilim yolunda, bilimsel çalışmalarda, iman hizmetinde tamamlayıp geçirenlere. Gerçekten gıpta etmek lazım. Gürbüz kardeşimiz gıpta edilecek bir insan. Bilim adamı olarak, Nur Talebesi olarak gerçekten hayırlı hizmetlerde, bilimsel çalışmalarda performans olarak örnek alınacak, gıpta edilecek bir kardeşimiz. Mekânı cennet olsun. O vazifesini bitirdi.
Bu gibi toplantılarda benim arzum ve temennim, kendimizin de bir ders çıkarması. Sıra bize geliyor. Peygamberimiz (asm) bir mezarlığa gittiğinde ehl-i kubura selam verdikten sonra “Sizler görevinizi tamamladınız. Şimdi sıra bizlerde” dediğini ifade ediyorlar. Gürbüz kardeşimiz gerçekten vazifesini hakkı ile ifa etti. Buna hepimiz şahidiz. Ne mutlu böyle hayırlı hizmetlerde, iman hizmetinde, bilim hayatında, ülkemizin düşünce hayatında vermiş olduğu hizmetlere bu kadar insanın tanıklık etmesi. Onun inşaallah ahrette en büyük şahitliğini yapmış olmak bakımından önem arz ediyor. Cenab-ı Haktan kendisine gani gani rahmet diliyorum. Peygamberimize komşu olmasını diliyorum. Üstadımızın onu karşıladığını ben de düşünüyorum. Geride kalan başta hanımefendiye, çocuklarına ve yakınlarına Cenab-ı Haktan sabr-ı cemil niyaz ediyorum.
Risale-i Nurları akademik camiaya anlatmaya çalıştı
Hidayet Yıldız
Gürbüz ağabeyi 1994 yılı Nisan ayında Harran Üniversitesinde çalışmaya başlayınca tanıdım. Daha önceden tanımıyordum. Yirmi beş yıl boyunca hem Üniversitede akademik çalışma ortamlarında, 1996 yılında ADAG Vakfının kuruluşu ile sivil toplum çalışmalarında, hem de AKAV ve Risale Akademi’de Risale-i Nur çalışmalarında beraberliğimiz oldu.
Üniversitenin Ankara bürosunda çalışırken Gürbüz hocam Ankara’ya gelip giderken çok beraberliklerimiz oldu. Özellikle 28 Şubat sürecinin başlangıcı olarak 1996 yılındaki Harran Üniversitesi ile ilgili YÖK soruşturması ve Ankara’daki yargılama sürecinde tam bir dava adamı duruşu ile hiç geri adım atmadan davasını, inancını savunmuş ve netice almıştır.
ADAG Vakfının kuruluşunda ve Vakıf Başkanı olarak akademik ve Risale-i Nur hizmetleri kapsamında vakıf çalışmalar yapmış, daha sonra AKAV ve Risale Akademi’de Van’dan Kastamonu’ya kadar yirminin üzerinde konferans ve panellerle Risale-i Nur çalışmalarına önderlik etmiştir.
Bütün bu çalışmalar esnasında benim Gürbüz ağabeyden öğrendiklerim ve gördüğüm başlıca hasletler:
Öncelikle sadece kendi işini yapan, işine odaklanan birisi idi.
Problemleri alt kadrolara yansıtmayan bir idareci idi. Bir problem çıktığı vakit idareci olarak temsil makamında bulunan birisinin önce kendisinin bu problemi çözmeye çalışması gerektiğine inanan birisi idi.
Üniversite ile ilgili soruşturma sırasında soruşturma ile ilgili durumu soran bir Yüksek okul müdürüne "Siz kendi işinizi en iyi şekilde yapın, o konu bizim işimiz" diye uyaran birisidir.
Akademik kariyerini, profesörlük titrini sadece akademik zeminlerde kullanan birisidir. Kariyeri ile makamına değer katan, makamını kullanarak büyüyen birisi değildi.
Son derece mütevazi birisi idi. Ben doktorasını Almanya’da yaptığını yıllar sonra öğrendim.
Sisteme inanan, bu nedenle her zeminde sistem kurmaya çalışan birisidir. Ama kervan yolda düzülür mantığı ile hareket eden bir toplumda ne kadar sistem kurulabilirse o kadar sistem kurabildi maalesef.
Risale-i Nur hizmeti için gecesini gündüzüne katan ve Risale-i Nurları akademik camiaya akademik yorumlarla anlatmaya çalışan birisi idi. Arkadaşını seçerken çok titiz davranan, ancak arkadaşım dedikten sonra da arkadaşlarına sonuna kadar güvenen ve güvendiği kişiyi bir daha sorgulamayan birisidir.
Dünyalık makamını iman nuruyla taçlandırdı
Ali Irmak
Yirmi beş yıl önce oğluyla tanıştım. Oğlu ve birkaç arkadaşı derslerimize katıldı. Onlarla hem ders yaptık, hem de oynadık. İnsanların bazı dönemleri vardır unutulmayan. İşte o da hem çocukların, hem de bizim için unutulmaz bir dönemdi. Bu sürede Gürbüz ağabeyi uzaktan da olsa tanıma fırsatı buldum.
Gürbüz Aksoy dendiğinde ya da yüzü gözlerimin önünde canlandığında benim üzerimdeki tesirinden bahsedeceğim. Tesirinden diyorum çünkü bazı insanların görünüşleri, hal ve hareketleri de en güzel hizmet aracıdır. Gürbüz ağabeyimiz de öyle mümtaz şahsiyetlerden biriydi.
Gürbüz ağabey inanmış ve inancının gereğini yapan biri oldu. Sessiz ve sakin görünüşünün arkasında cesareti ve kararlılığı vardı. Bunu da en iyi şekilde yaşayarak gösterdi.
Bazı makamlar vardır dünyalık. Gürbüz ağabey de dünyalık makamının belki de en üst seviyesindeydi. O bunun bilincindeydi. Bu dünyalık makamını iman nuruyla taçlandırdı. Ahirette de bu makamdan daha iyisini alacağı inancındayım. Gürbüz ağabey nasıl yaşadıysa öyle ahirete gitti. Öyle de dirilip Peygamber Efendimiz’e komşu olacaktır. O bir âlimdi. Âlimin yeri de Efendimize komşuluk değil midir?
Bediüzzaman’ın “hem bu, hem o” düsturunu hayatında şiar edinmişti
Kadir Aytar
Yönetimleri esnasında insana, kaliteye ve ihtisasa önem vermiş, adalet, liyakat, katılımcılık, takım ruhu, iş bölümü, samimiyet ve demokratik yönetim prensiplerini uyguladı.
“Ya bu ya o” dayatmalarına karşıydı. Bediüzzaman’ın “hem bu, hem o” düsturunu hayatında şiar edinmişti.
Gürbüz Ağabey, güler yüzlü, nazik, mütevazı, samimi, iyi niyetli ve sabırlı bir insandı. İnsanları ciddiye alan, onlarla empati kurmaya çalışan, adaletli, pozitif yaklaşım sahibi, olaylara ve geleceğe karşı iyimser bir kişiliğe sahipti. İyi bir çevre dostuydu. İyi bir eş, iyi bir baba idi.
Gürbüz Ağabey Risale-i Nurlardan aldığı feyiz ile 2007 yılından bu yana Risale-i Nur eksenli akademik çalışmalarına destek vermeye devam etmiştir. Risale-i Akademi ile birlikte 2010 yılından beri çalıştaylar, konferanslar, paneller ve sempozyumlar düzenleyerek ülkenin dört bir yanına hizmet aşkı ile koşturmuştur. İman ve Kur’an davasına dört elle sarılmıştır. Biz buna şahidiz. İyi bir nur talebesi olduğuna kaniiz. Ruhu şâd olsun. Rasulullah Efendimize ve Üstadımıza komşu olsun.
Mehmet Timur
Bir kahramanımızı daha kaybettik hakikaten. Cenab-ı Hak gani gani rahmet eylesin. Kendisiyle çok uzun süredir tanışıyoruz. Çok beraber hizmetler yaptık. Hakikaten davasından başka düşündüğü hiçbir şey yoktu. Bu sözler inşaallah Cenab-ı Hak indinde de şehadet edecek. Ben şahidim her şekilde. O kadar güzel bir insandı. Ailesine sabr-ı cemil niyaz ediyorum. Hakikaten çok güzel evlatlar da yetiştirmiş. Ne mutlu onun amel defteri hiç kapanmayacak.
Gürkan Avcı
Gürbüz ağabeyi kaybetmenin hüznünü hâlâ yaşıyorum. Allah kabrini cennet bahçelerinden bir bahçe etsin. Gürbüz ağabey hem bir ağabey, hem bir hoca idi. Hem de örnek alınması gereken birçok haslete sahip bir ağabeyimizdi, arkadaşımızdı. Gece geç saatlerde vefatını öğrenince çok hüzünlendim. Gürbüz ağabey çok nazik, çok naif, çok latif bir ağabeyimizdi. Tebessümüyle, o nazik hitabıyla, sesiyle, gülüşüyle, vücut diliyle, imanı, ihlası ve cesur bir insan olduğunu kolayca hissedebildiğimiz o duruşuyla hafızamızın en mutena köşesinde yerini almıştır.
Babamın hayatı hizmetle geçti
Sacid Aksoy(oğlu)
Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir. Aynı zamanda âlimin evladı nakıs olabilir. Dolayısıyla nakıs bir tasavvurla ifade etmeye çalışacağım düşüncelerimi. Zaten herkes babamın ilmi ve toplumsal şahsiyetine şahitlik etmiş olması dolayısıyla fazlasıyla ifade ettiler. Allah hepinizden razı olsun. Bir yönüyle hususi ama mahrem olmayan, belki bize bakan vechesiyle konuşmamı sürdürmek istiyorum.
Elhamdülillah bizim için en büyük medar-ı iftihar öyle bir insanın evladı olmak. Başka bir şey gerekmiyor benim açımdan. Allah onu bize baba olarak nasib etmiş. Bu bizim için büyük bir nimet. Bununla beraber en büyük tesellimiz, vefatından bir hafta önce babamızı görmek nasib oldu. Dedim ki: “Babacığım Malatya’dan doktora toplantısından dönüyorum. Şırnak’a geçeceğim. Şanlıurfa üzerinden gitmek istiyorum.” Bir sıla-i rahim manasında aynı zamanda. Gittik elhamdülillah. Son üç-dört gününde beraberdik. Namazlarımızı cemaatle kıldık. Beni uğurladılar 29 Aralık 2019 Pazar günü. Bir hafta geçmişti aradan ben Şırnak’taydım. Haber geldi ki, durum böyle böyle. Hemen apar topar çıktık Şanlıurfa’ya geldik. 15 gün boyunca yanına gidip geldik.
Babamın hayatı hizmetle geçti. Sekeratı da vefatı da hizmetlere medar oldu elhamdülillah. Yani bütün bu hüsn-i şehadetler, ağabeylerimizin, ablalarımızın, herkesin, bütün cemaatlerimizin, ehl-i tarik kardeşlerimizin, onu tanıyanların hüsn-i şehadetleri bizi teselli ediyor.
“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.” Hadisine muvafık bir şekilde babamızın hayatı vardı. Hakikaten öyleydi. Babamın vefat ettikten sonraki yüz ifadesini görmenizi isterdim. Babam tebessüm halindeydi. Kulağına eğilerek telkin manasında “Baba sen inşaallah şehit oldun. Sen ilim şehidi oldun. Manevi şehid oldun. Senin Rabbin Allah. Kıblen Kâbe, Peygamberin Hz. Muhammed (asm). Sen ahrete inanırdın. Meleklere inanırdın. Kur’an’a inanırdın. Senin ömrün namaz kılarak, hizmet ederek geçti. Biz sana hakkımızı helal ettik. İnşallah sen de biz hakkını helal etmişsindir” diye kulağına son düşünce ve duygularımızı arz ettik.
Bizim için netice olarak öyle bir insanı Rabbimizin bize nasib etmiş olması zaten en büyük medar-ı iftiharımız, en büyük şeref vesilemiz. Bizim onun üzerinde hiçbir hakkımız yok, şahsım adına. Dünya noktasında babamın yüzünü ağartacak bir başarım yok benim. Ama belki manevi anlamda Risale-i Nur noktasında babamın istediği yoldan yürümeye bütün noksaniyetimle çalıştım. O noktada inşallah babamı sevindirmişsem benim için en büyük bir teselli kaynağı da budur. Gönül isterdi ki, son bir helalleşme yapalım. Biz döndüğümüzde aslında mevzu çoktan kapanmıştı. Annemle helalleşebildiler. İnşallah o da bize hakkını helal etmiştir. Benden yana sonuna kadar babama hakkım helal olsun. İnşallah Rabbim mekânını cennet eylesin. Kabrini cennet bahçelerinden bir bahçe eylesin. Kabrini genişlendirsin, pür nur eylesin. Bizleri, hepimizi tekrar cennetinde kavuştursun.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.