Güvendiğin hayat, yalnız bir dakikadır

Güvendiğin hayat, yalnız bir dakikadır

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Hakikat ilmini, hakikî hikmeti istersen, Cenâb-ı Hakkın marifetini kazan. Çünkü, bütün hakaik-i mevcudat, ism-i Hakkın şuââtı ve esmâsının tezâhürâtı ve sıfâtının tecelliyâtıdırlar. Maddî ve mânevî, cevherî-arazî, herbir şeyin, herbir insanın hakikati, birer ismin nuruna dayanır ve hakikatine istinad ederler. Yoksa, hakikatsiz, ehemmiyetsiz bir surettir. Yirminci Sözün âhirinde şu sırra dair bir nebze bahsi geçmiştir.

Ey nefis! Eğer şu dünya hayatına müştaksan, mevtten kaçarsan, kat’iyen bil ki, hayat zannettiğin hâlât, yalnız bulunduğun dakikadır. O dakikadan evvel bütün zamanın ve o zaman içindeki eşya-yı dünyeviye, o dakikada meyyittir, ölmüştür. O dakikadan sonra bütün zamanın ve onun mazrufu, o dakikada ademdir, hiçtir. Demek güvendiğin hayat-ı maddiye, yalnız bir dakikadır. Hattâ bir kısım ehl-i tetkik, “bir âşiredir, belki bir ân-ı seyyâledir” demişler. İşte, şu sırdandır ki, bazı ehl-i velâyet, dünyanın, dünya cihetiyle ademine hükmetmişler.

Madem böyledir. Hayat-ı maddiye-i nefsiyeyi bırak; kalb ve ruh ve sırrın derece-i hayatlarına çık, bak: Ne kadar geniş bir daire-i hayatları var! Senin için meyyit olan mazi, müstakbel, onlar için hayydır, hayattar ve mevcuttur.

Ey nefsim! Madem öyledir, sen dahi kalbim gibi ağla ve bağır ve de ki:

Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem.

Ruhumu Rahmân’a teslim eyledim; gayr istemem.

İsterim, fakat bir yâr-ı bâki isterim.

Zerreyim, fakat bir Şems-i Sermed isterim.

Hiç ender hiçim; fakat bu mevcudatı birden isterim. (Sözler, Yirmi Altıncı Söz)

Bediüzzaman Said Nursî

SÖZLÜK:
âciz : güçsüz
adem : yokluk
Allahu ekber : “Allah en büyüktür”
ân-ı seyyâle : bir anda akıp giden zaman dilimi
Arabî : Arapça
âşire : saatin dakika ve saniye gibi on birim küçüğü olan zaman dilimi
cihet : yön, taraf
daire-i hayat : hayat alanı
derece-i hayat : hayat derecesi
ehl-i tetkik : dikkatle ve titizlikle araştıran kimseler
ehl-i velâyet : veliler, Allah dostları
eşya-yı dünyeviye : dünyaya ait şeyler
fâni : geçici, ölümlü
fıkra : bölüm
fıkra-i Arabiye : Arapça bölüm
gayr : başkası
hâlât : haller, durumlar
hayat-ı maddiye : maddî hayat
hayat-ı maddiye-i nefsiye : hayatın madde ve nefse bakan yönü
hayattar : canlı
hayy : diri
hiç ender hiç : hiç içinde hiç
kat’iyen : kesinlikle
mazi : geçmiş zaman
mazruf : içinde olanlar
mertebe-i tefekkür : tefekkür mertebesi
mevcudat : varlıklar
müstakbel : gelecek zaman
müştak : aşık, çok düşkün
nefis : kişinin kendisi
Rahmân : rahmeti sonsuz, yarattıklarını esirgeyip koruyan, şefkat eden ve rızıklandıran Allah
Şems-i Sermed : devamlı olarak herşeyi nurlandıran ve aydınlatan Allah
yâr-ı bâki : daimi ve sürekli dost
zerre : en küçük madde parçası