Habibi Nacar YILMAZ
Kovancılar Günleri-2
Bu ramazanın ilk yarısını, yanında geçirmek üzere, küçük mahdumun görev yeri olan Elazığ'ın şirin ilçelerinden Kovancılar'a geldik. Yine, 2023 Ekim ayında da buraya gelmiş ve o gelişimizdeki günlerimizi "Kovancılar Günleri" adlı bir yazıyla özetlemiştik. Bu sefer, hava biraz soğuk ama dolu geçen günlerimiz, seminer ve görüşmelerimiz sayesinde ne oruçlu olduğumuzdan ne de zamanın geçmesinden haberimiz bile olmadı.
Ramazan'ın ilk gününde geldik Kovancılar'a. Yine Milli Eğitim'e uğradık. Murat Kaya Müdürümüz, başka bir ziyaret için makamında yoktu. Kartımızın arkasına "Hocam, bir müddet buradayız ve emrinizdeyiz." yazdık ve bıraktık. Değerli hocam, yarım saat sonra döndü ve bizi beklediğini ifade etti. İsmi bizde kalsın, bir yerde aynı müdürlüğe verdiğimiz aynı mahiyetteki dilekçeye menfi ya da müspet üç ayda cevap alamamıştık. Ama Kovancılar'da bir hizmet olsun, öğrenciler farklı bir sesten farklı şeyler dinlesin, şuur ve gayretinde olan Murat Kaya Hocamız, hemen dilekçemizi aldılar.
İki gün sonra, bu sefer ortaokul ve lise pansiyon ziyaretlerimiz başladı. Beş ortaokul, iki lise pansiyonuna uğradık. Yani gündüz ortaokullara, teravihten sonra ise, ilçede mevcut olan iki lise pansiyonunu ziyaret ettik. Uğradığımız okullarda, başta müdür ve müdür yardımcıları, öğretmen arkadaşlar ve konuşma sonrası, öğrenciler tarafından bir sevgi ve muhabbet halesi ile karşılaştık. Bazen öyle anlar oldu ki konuşma süresi bitmesine rağmen, öğrenciler yerinden kalkıp gitmek istemedi. Konuşmadan sonra, tanışmak, soru sormak ve teşekkür etmek için, sıra bekleyen öğrencilerimiz bile oldu. Bunlardan; başta, bize hiç yabancılık çektirmeyen tüm okul idarecilerini ve hassaten Kovancılar Anadolu Lisesi'nin pansiyonunda kalan bir öğrencinin "Keşke bu konuşmayı daha önce de dinlemiş olsaydım."diyen bir öğrencimizi; yine "Kovancılar Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi pansiyonunda kalan öğrencileri ve müdür yardımcısı ve coğrafya öğretmeni Ziya hocamızın heyecanı, bizi uğurlayışını unutamam. Bize her zaman ve zeminde yol gösterip yardımcı olan Milli Eğitimin önemli ismi Emrah Kaya hocamızı ise, unutmak mümkün değil.
Kendi imkânlarımız ve okul imkânlarının el verdiği ölçüde görselleştirmeye; sual, cevap ve basit ödüllerle süslemeye çalıştığımız, bazen 40 dakika bazen bir saat süren konuşmalarımızda, konuşma akışı ve öğrencinin seviyesine göre "Birinci, 23. ve Altıncı Söz'ü" dramatize ederek anlatmaya çalıştık.
Bu sefer, konuşmaya kendi ismimizden başladık.
"Habip ne demek?" diye sorup "Öncelikle, kimin habibi (sevgilisi) olmak istediklerini, yani kim bizi severse,daha çok memnun olabiliriz?" diye düşüncelerini sorduk öğrencilerimize. Maşallah hepsi birden "Elbetteki Allah bizi severse memnun oluruz." dediler. Peki, "Allah'ın sevdiği, O'nun habibi olduğu kesin olan kimdir?" sualimiz, ikinci olarak geldi. Onun cevabını da bilenler bir hayli fazlaydı. "Öyleyse, biz de o Zât'a ne kadar benzersek, o nispette Allah'ın sevgilisi olmaz mıyız?" mukadder sualini sorduk.
Bunu başta kendi üzerimizde deneyelim, dedik. "Size bir çift ayakkabı hediye edilse, ne yaparsınız?" diye sorduk.
-Teşekkür eder, minnettar oluruz.
-Arkadaşlar, size bir çift ayakkabı değil, bir çift ayak hediye edilmiş, farkında mısınız? Hepsi birden ayaklarını yoklamaya başladılar.
Evet, farkında mıyız gerçekten? Ya da ne kadar farkındayız? Bu fâkirin emekli öğretmen bir abimiz var. Her şey tamam ama yürüyemiyor. (Sadece dua etmeniz için yazıyorum) Bırak ayağı, yürümek nimetinin ne kadar farkındayız?
Bir öğrenci kardeşimizi yanımıza alıp:
-Sadece bir çift ayak mı hediye edilmiş diye sorduk.
-Hayır öğretmenim, bir çift göz, bir çift kulak da hediye edilmiş, dedi.
Biz devam ettik. Az konuşalım, çok dinleyelim, diye iki kulak; yanında bir de ağız verilmiş. Ağzın içine de emsalsiz tasarımlı ve bir sanat harikası olan dil yerleştirilmiş. Dil de binlerce maharet becerisi ile donatılmış. Yine dil, beyan ve hitap çiçeği ile süslenilmiş. Kafanın en korunaklı yerine de en nazik olan gözlerimiz hem de dakikada yirmi defa silinen kapak mekanizması ile birlikte yerleştirilmiş.
Bunlar sadece görüp bildiklerimizin birkısmı.Bu kadar harika hediyeleri veren kimdir? Ya da kim olabilir? Işığın sahibinden başkası olabilir mi gözü yerleştiren? Kâinatın sahibidir, her nefeste hayatımızı iki defa bağışlayan.Küreleri evirip çevirendir bizi yere sabitleyen.
"Bir buçuk kilo ağırlığıyla, iç vücudunuzun en ağır organı olan karaciğerin binlerce vazifeni yapmak için, fabrikalar kurulsaydı, bir İstanbul yetmezdi." diyor bir tıp profesörü hocamız. Bunların farkında mıyız?
İşte, Peygamber Efendimiz (asm), bunların en farkında olan insandı. Onun içindir ki O, "zikrin de şükrün de fikrin de" zirvesinde idi. Bununla da bîhakkın Habibullah olmuştu. Biz de eğer 'habibullah' olmak istiyorsak, bunca nimetlere ve hediyelere karşı "zikir, fikir ve şükür" hâlinde olmalıyız, değil mi?
Konuşmamızı yine O'nun "Tut dilini, kurtar ahiretini." sözü ile süsleyerek devam ettirdik. Anlamı ne derin bir ifade değil mi?
-Tut dilini, kurtar ahiretini.
Biz de buna bazı ilavelerde bulunuyoruz.
-Tut gözünü, kurtar ahiretini.
-Tut elini, kurtar ahiretini.
-Tut kalbini, kulağını kurtar ahiretini.
İlaveleri nasıl buldunuz, bilemiyorum. Daha başka ilaveler de olabilir elbette.Ama bu "tutmak" meselesi önemli bir tembih. Hani "kıl beni ey namaz, tut beni ey oruç" seslenmeleri de var ya. Ona yakın seslenmeler, diyebiliriz.
Merhum Necip Fazıl'ın da "Namaz, camiden çıktıktan sonra; oruç, ramazandan sonra; hac, hacdan döndükten sonra başlar." diye bir sözü var. Çok hikmetli bulurum bu ikazları da.
"Dilini tutmak", bir yönüyle hasenatını da muhafaza etmek demek. Yaptıkların gibi, konuştukların da ameldendir. Bunu, iyice kalbimize koyalım böylece.
"Gözünü tutmak", tutabilmek hele de bir tuş ile yakın olabildiğimiz münkerattan uzaklaştırmak belki de bu asırda bir kahramanlıktır. Menfi ibadetten yani harama yaklaşmamak, onlardan uzak durmaktan gelen bereketle, saniyelerimizi ahirete gönderebiliriz. Bunlar gibi hakikatleri ve insanın mahiyet ve mesuliyetini anlatmaya çalıştık gençlere.
Kovancılar günlerimizde, ilçe müftüsü Muhammed Sait Hocamıza da uğradık, hâl hatırını sorduk. Kur'an kursları hizmetlerini dinledik. Ve ondan aldığımız malumatla, Kovancılar'da bulunan Seyyid Ubeydullah Kur'an Kursu'na uğradık. Bu bölgede âlim ve fazıl insanlara seyyid lakabıyla hitap ediliyormuş. Seyyd Ubeydullah'ın nezaretinde bulunan üç kurstan biri de Kovancılar'da bulunuyor. Bu kursa da yine Seyda'nın küçük oğlu Alaaddin Hocamız nezaret ediyor. Hocamız bizi büyük bir nezaket ve alakayla karşıladı. Nur talebesi olduğumuzu ifade edince de "Hocam sizi görür görmez anladım, merak etmeyiniz. Biz kurslarımızın bir safhasında öğrencilere İşarat-ül İ'cazı, Arapçasından okutuyoruz. Üstad, bu bölgenin ve medresenin bir meyvesi. Ondan istifade etmeye çalışıyoruz." ifadelerini kullandı. Onun da isteği ve teşvikiyle öğrencileriyle birlikte olduk ve bir ders okuduk.
Son günümüzde teşekkür için, Milli Eğitim Müdürü Murat Kaya Hocamıza uğradık. Müdürlük mescidinde takip edilen hatmin 12.Cüzünü hafızlardan dinledik. Cumadan sonra ise, Murat Hocamız bizi tekrar davet ederek bize bir hediyelerinin olacağını ifade ettiler. Resimde göründüğü gibi ilçenin Halk Eğitimi Kurslarında hazırlanan ismimizin yazıldığı tabloyu Halk Eğitim Müdürü olan değerli hocamızla birlikte bize takdim ettiler. Çok sağ olsunlar.
Evet dostlar, Kovancılar günleri yorucu da olsa çok hareketli ve bereketli geçti. Hizmet Vakfı dersanemize uğradık. Kadir ve Mehmet Zeki vakıf kardeşlerimizin meşveretlerine iştirak ettik.Talebe ve okul hizmetlerini müzakere ettikleri meşveretten biz de çok müstefit olduk, hissemizi aldık, katkıda bulunmaya çalıştık. Hizmette şevk ve heyecanımızı tazeledik böylece.Hizmette devam için dualarınızı bekleriz.
Selam ve dua ile.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.