Habip ARTAN
Düşünce iklimi-10: Motivasyon ve sonuca rıza göstermek
Yabancı uyruklu yeni bir öğrenci dönemin başında, “hocam size bir sorum olacak. Ben üniversite giriş sınavlarına çok iyi hazırlandım ama istediğim bölüm olan tıp gelmedi. Ben de Bilgisayar Mühendisliğini tercih ettim. Ama tıp aklımdan çıkmıyor, uykularım kaçıyor, bir daha da sınava girme şansım yok. Bu durumda ben ne yapabilirim” dedi. Ben de ona: “İyi bir meslek ve bölümü seçmişsin, ayrıca tıp okumak o kadar kolay değil, okuduktan sonra o alanda hizmet vermek iki katından daha zor. Sen şu anda çok iyi bir bölümdesin, şanslısın, bunu iyi değerlendir. Software ve Hardware alanlarında çalışmalara ağırlık ver, derslerine devam et, hocalarını dinle, mesleğinin geleceği parlak, ileride elinde altın bilezik gibi meslek olacak. Bunun kıymetini şimdiden bil. Dahası kazamadığın tıp bölümünden dolayı pişmanlık duyma. Elinden geleni yapmışsın, kısmetine razı ol ki rahat edesin. Eğer buna rağmen aklından çıkmıyorsa, psikolojik olarak içinden atamıyorsan ‘Allah bana yeter, O ne güzel vekildir’ de. Gayretini ve çalışmalarını artır. İnşaallah başarılı bir mühendis olarak gelecekte kendi ülkene ve ülkemize büyük katkılarınız olur” dedim. Aradan bir ay sonra gibi bir zaman geçtikten sonra beni görünce, “Hocam Allah sizden razı olsun, iyi ki beni motive ettiniz” diyerek sevincini paylaştı.
İyilik yap iyilik bul
Geçenlerde derse giderken ellerinde ekmek ve tepsi olan iki çocuk gözüme ilişti. Üç-beş adım beride 200 TL gördüm. Başka birisi onun üzerinden geçti ama görmedi. Dedim belki onundur, o almayınca bu para olsa olsa şu eve ekmek götüren çocuklardan düşmüş olabilir diyerek parayı yerden aldım. Arkalarından seslenerek onları çabucak çağırdım, düşürmüş olabileceğiniz bir para var mı deyince hemen avuçlarına baktılar evet dediler, miktarını da bilince hemen verdim. Sevinerek teşekkür edip ayrıldılar. Tabii ben de bu iyiliğe sebep olduğum için ayrıca sevindim. Ardından durağa yanaşarak otobüs beklemeye başladım iki dakika sonra yere baktım, yerde bir kredi kartı gördüm. Hayırdır inşallah diyerek onu da yerden aldım, bir de ne göreyim? Benim kredi kartı olduğunu gördüm. “Fesuphanallah, iyilik yap iyilik bul, ne ekersen onu o nu biçersin” diyerek bir yandan kendi kartımı nasıl düşürdüğümü anlamaya çalışırken diğer yandan latif bir tevafuk yaşamanın sevinci ile tefekkür ettim.
10 yaşındaki çocuğu vefat eden bir arkadaş
Çalıştığım kurumda yeni güvenlikçi bir arkadaşla tanışma fırsatım oldu. Eski arkadaşlardan birisi “hocam, arkadaşı sana tanıştırayım” diyerek ona nasihat etmemi, sorup sual etmemi istedi. Ben de beş on dakika ona Risale-i Nur’dan Çocuk Taziyenamesi’nden birkaç parça okuyarak teselli ettim. Çok memnun kaldı, “o kitaptan bana da getir, okuyalım” dedi. İnşallah onu derslere davet edeceğim ve yakından ilgileneceğim. Tabi ki kolay değil, iki üç yıllık bir hastalık sürecinde imtihan geçiren birisi ile, on yaşındaki çocuğunu kaybetmenin acısını yaşayan bir baba ile konuşuyordum. Çektiği acıları, sabrını ve duygularını bana anlatırken gözlerim yaşardı.
Çoğunluk dünyasını tahkim etmekle meşgul
İrili ufaklı, büyük küçük, yaşlı genç demeden, etrafımızda gaflette olanlar, kendisinin gaflette olmadığını zanneden birçok kişi dünyasını daha tahkim etmek için uğraş vermekle ve didinmekle meşgul haldeler. Baktım ki, çoğu ne kadar aklı, gücü ve mesaisi varsa tümünü bu uğurda harcamaya feda ediyor. Elleri ahirette ama gözleri dünyada gibi çabalamaya çalışıyorlar. Sanki demirden ve çelikten yapılmış bir vücudu varmış, hep hayatta kalacaklarmış gibi davranıyorlar. Demiyorlar ki dünya bizi terk etmeden biz onu manen terk edelim. Kalbimizi, ruhumuzu, aklımızı nefsimizin esaretinden kurtarmaya çalışalım. Sırf bu dünya için yaratılmadığımızı, onun ötesinde asli vatanımıza bir gün döneceğimizi düşünerek Rabbimizin rızasını kazanmak için iman ve Kur’an istikametinde çalışalım, çaba sarf edelim. Ahirette bizi kurtaracak bir eserimizin olmaması durumunda, fani dünyada bıraktığımız eserlerinde bir kıymet-i harbiyesinin olmadığını idrak etmeliyiz. İnsanoğlunun bu dünyaya gönderilmesinin asıl gayesinin sadece bu dünya için vaktini harcaması değil, ahiret için de çalışıp vaktini ona göre taksim etmesi ve çabalaması gerektiğini bilmesi gerekir.
Makamlar bize ganimet değil emanettir
Maddi makamlar geçicidir, padişah bile olsak bizden büyük Allah var. Bize verilen makamların gereğini iman ve Kur’an istikametinde Hakka ve halka faydamız olacak şekilde yerine getirmeliyiz. Bu hizmetlerimizin ecrini ancak bu şekilde dünyada da ahirette de alabiliriz. Makamlar kişinin kendinden değerini almaz. Makamlar, kıymetini, gördüğü hizmetin değerinden alır. Halka hizmet Hakka hizmettir. Kimin gayesi ve himmeti milleti ise o tek başına bir millet sayılabilir. Bize emanet edilen makam ve mevkiler sırf hizmet içindir. Makamları ve mevkilerimizi şan, şeref ve şöhret sahibi olalım diye görmemeliyiz. Bizi manevi makamlarda gören insanlar bile olsa sırf ihlasa zarar gelmesin diye bu da istenilmez.
Denetimsizlik ve otorite boşluğu suiistimallere kapı açar
Babanın ailede otoritesi, idarecinin kamuda otoritesi kaybolunca suiistimaller başını alıp gider. Otorite boşluk kabul etmez. Otorite baskı olarak yanlış anlaşılmamalıdır, otorite disiplindir, yanlışa yanlış, doğruya doğru demektir. Yönetimindeki gemiyi sahil-i selamete ulaştırmaktır. Disiplin ve otorite boşluğunda art niyetli olanlar ortamı kendi menfaatlerine çevirerek kullanmaya başlarlar. Bu gibi durumlarda her alanda sıkı denetim yaparak elinizdeki yaptırım gücünü yerinde ve zamanında kullanmak gerekir. Zamanı ve yeri geldiğinde kullanılmayan yaptırım gücü her alanda keşmekeşliğe ve karmaşaya yol açar, adalet terazisinin dengesini bozar.
Bu duygu ve düşüncelerle siz değerli okuyucularımı muhabbetle selamlıyorum.
Allah’a emanet olunuz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.