Hace; Küçük Aşklar, Büyük Sevdanın Çakıl Taşları…

Hace; Küçük Aşklar, Büyük Sevdanın Çakıl Taşları…

Yitik Hazine Yayınları’ndan çıkan HÂCE ile, muhteşem Osmanlı’nın, Allah’a ve Rasulü’ne olan benzersiz Aşkı’nın, muhteşem işaretlerinden biri olan Surre Alayı yeniden canlanıyor.

Risale Haber - Haber Merkezi

Onyedinci yüzyılın ortalarında, başkent İstanbul’da, kapalı çarşıda, bütün renkler ve ışıklar içinize sızarken, binbir çeşit baharatın birbirine karışmış kokuları arasında usul adımlarla yürürken, kuvvetli bir tokmak sesi ve bir saray tellalının gür nidasıyla bir rüyadan başka bir rüyaya uyanmak ister misiniz?

Peki İstanbul’dan, ayrılık çeşmesinden çoşkun bir ırmak gibi doğup, geçtiği her yerden kendisine katılan sularla daha da çoşarak ve kabararak kutsal topraklara doğru akan, başını taştan taşa vuran suya karışmak, onunla beraber Oraya, Aşkın merkezine, Kainatın Efendisi’ne doğru muazzam bir kervanla yolculuk etmek ister misiniz?

Tarih sayfalarından BALKAN’la, Balkan savaş’ıyla yanan yüreklerin göç sızısını, ŞEHADETNAME’yle, Çanakkale’nin genç yiğitlerinin destanlarını ve SARIKAMIŞ KAR BOZGUNU’yla Sarıkamış Şehitleri’nin kanları donduran hazin hikayesini usta kalemiyle çekip çıkartan Halide Alptekin bu defa “HÂCE” isimli romanıyla okurlarını zarif bir aşk hikayesiyle, büyük aşk kervanına katıp, çölleri aşıp güle varan bir yolculuğa çıkartıyor.

Yitik Hazine Yayınları’ndan çıkan bu kitapla, muhteşem Osmanlı’nın, Allah’a ve Rasulü’ne olan benzersiz Aşkı’nın, muhteşem işaretlerinden biri olan Surre Alayı yeniden canlanıyor, her yıl İstanbul’dan Medine’ye, oradan da Mekke’ye bir aşk mektubu gibi uçup giden kervan yeniden yola çıkıyor.

1389 yılında Yıldırım Bayezid’le başlayan ve her yıl tertibatı daha da özenle yapılan Surre Alay’ları, Büyük Osmanlı Devletinin, Rasulullah’a bağlılığının bir mührü gibiydi. HÂCE, her yıl Recep ayında  İstanbul’da eşi benzeri olmayan büyük bir coşkuyla hazırlanan ve yine aynı coşkuyla uğurlanan bu kervanın bütün renkleriyle tanıştırdığı gibi, Osmanlı’nın hayatın her zerresine sindirdiği zarafet, asalet ve edebini de naif karakterlerle yeniden hatırlatıyor.

Romanı okurken, kah  Zencefilci Muharrem’in küçük dükkanındaki baharatları koklarken, kah İsmihan Fatma Hanım’ın çeyizlerine bakarken, kah Zekai Dede’nin dizi dibinde aşkla yanan Salih Yüzbaşı’nın iç titreyişini duyarken bulacak kendini okurlar. Yazar canlı betimlemeleriyle çölde ilerleyen kervanın bütün adımlarını gösteriyor, adeta yüzünüze çarpan kum tanecikleriyle siz de orada bir devenin üzerinde ilerliyormuşsunuz ya da bir konak yerinde onlarla birlikte dinlendiğiniz hissini uyandırıyor. Yüzbaşı Salih’in kaynayan gönlünden taşan şiirlerle bilip unuttuğunuz ya da hiç duymadığınız bilgilerle donanıyorsunuz.

HÂCE, yazarının yalın dili, olay örgüsündeki titiz üslûbu ve okuru yormadan hikayenin içinde ustalıkla işlenen tafsilatlı bilgilerle okuruyla meşk etmesinin yanında Surre Alayını konu alan ilk roman olma özelliğiyle de ayrı bir önem kazanıyor. Halide Alptekin, bu romanla, sizi unutamayacağınız bir Hac yolcuğuna davet ediyor.