Sabri ALTUN
Hain köpek
Her köpek saldırmaz her köpek de ısırmaz.
Isıran köpek dişini hiç göstermez.
Ama bir köpek var ki dillere destan: Hain köpek.
Hain köpek ise iki dilde sanki iki ayrı manası var.
Türkçedeki karşılığı; benim algıladığım kadarıyla iğrenilerek söylenir.
Adeta aşırı saldırgan, saldırdığı oranda da kindar…
Ama Kürtçedeki karşılığında ise biraz daha yumuşak bir hali var.
“Kuçki xayin” sanki dost gibi gözüküp fırsat buldukça saldıran.
Öyle ki lafı edildiğinde kızgınımsı bir tebessümle yâd edilir.
Peki, her iki dildeki algıları üzerine toplayan köpekler yok mu?
***
Benim bu hain köpeklerle ilgili ilginç bir maceram var.
İşin garip tarafı hala var ya…
Her neyse…
Yıl 1982.
Haziran ayı…
Ailece o sene Malatya’ya rençperliğe gitmişiz.
Ektiğimiz tütün tamamen bozulmuş elle tutulacak hiçbir tarafı kalmamış.
Eğer herhangi bir önlem alınmazsa ailecek, hatta dayımlarla birlikte açlık felaketiyle baş başa kalacağız.
Yaş on sekiz.
Gelecek kapkaranlık. Lakin ümitler sıra dağlar gibi.
Hayata yeni yeni ama sıfırdan başlayacağım.
Anlık ve uzun vadeli hayaller kuruyorum.
Ama önce bu seneyi atlatmak gerekiyor.
Bunun için elime tırpanı alıp dayımın peşine takılıyorum.
Hayatımın ilk ve son tırpan maceralarını yaşayacağım.
Yukarda düzlük bir arazi var oraya gidip buğday dereceğiz.
Rahmetlik dayımla düzlüğe çıktığımız an uzaktan bir havlama sesi duydum.
O yöne baktığımda ne göreyim kocaman bir köpek son surat bize doğru havlayıp geliyor.
O gelişe bakarsanız kesin kes parçalayacak diye insanı bir ürperti sarıyor.
O zaman kadar genel olarak birçok insan gibi köpeklerden hep çekinmişimdir.
Hele böyle saldıranı görünce de ister istemez adrenalin üst seviyeye çıkıyor.
Birden rahmetli dayımın yüzüne bir gülücük gelip kendi tırpanını elime verip son surat köpeğe doğru koştuğunu gördüm.
“Hey dayı dur. Bak bize doğru geliyor. Büyük bir köpek parçalar” diye seslenmeme aldırmadan koştu.
O an eğer olay kameralara çekilseydi filmlerde olduğu gibi bir yandan dayımın son surat koşusu diğer yandan köpeğin havlayarak dişine göre bir av bulmuş gibi kendinden emin saldırışı gözükecekti.
Bir köpeğin saldırısı bir dayımın koşusu derken birden köpek çizgi filmlerdeki gibi öyle bir fren yaptı ki birkaç metre dört ayak üzerine kaydıktan sonra durdu ve durmasıyla gerisin geri kuyruğunu indirerek kaçışı bir oldu.
Tabi o an bende de zevkli bir kahkaha…
Hem bu büyük saldırının bu kadar komik bir hale dönmesi hem de içimdeki köpek fobisinin gitmesi benim açımda anlatılmaz bir zevk vermişti.
Eh artık aşırı azgın bir köpeğin dışında hayatım boyunca bir daha köpeklerden korkmayacağımın dersini almıştım.
Köpek korkum gitmişti ama ailecek açlık korkumuz gitmemişti.
Eğer o sene yaz boyu orda kalsak “tırpan” da kurtarmayacaktı.
***
Sonunda annem bir gün beni karşısına alıp, "Oğul bu sene ekinler böyle bozulduğu için babanın morali de gitti. Adeta hayata küsmüş. Her şeyi bırakıp tamamen Çelikhan’a dönmek de imkânsız. Mecburen sonbahara kadar burada kalacağız. En iyisi sen git sıvacı ustalarının yanına en azından kışlık yakacağımızı temin edersin. Sonra kardeşini de göndereceğim o da lokantacıda çalışacak" dedi.
Zaten canıma minnetti.
O kavurucu yazın kavurucu sıcağında kurtulacaktım.
Ertesi gün sabah erkenden yola çıktım.
Malatya Şahnahan'ın uçsuz bucaksız arazileri arasında yürüyordum.
Tenha ve gariptim.
Ama hayallerim benimleydi.
Ailem gelene kadar para kazanmalıydım.
Para üzerinde biraz hayal kursam fena olmayacaktı.
Zaten oldum olası en çaresiz zamanlarımda beni ayakta tutan bu tür hayallerim olmuştu.
O gün de yokluk içinde bolluk hayalleri kurarak ekin tarlaları arasında gidiyordum.
Yevmiye 100 liraydı.
Üç ay her gün çalışsam toplam 9 bin edecekti.
Ailemin kışlık ihtiyaçları karşılanacaktı.
Annemin mutsuzluğu babamın moralsizliği bir nebze gidecekti.
Bir an başımı kaldırıp, etrafı buğday ve arpayla çevrili toprak yola baktım.
Uzun uzadıya kıvrılıyordu.
Güneş tepemde boynumu yakıyor, alnımda ter boncuk boncuk olmuştu.
Bu uzun yolu ancak hayallerle geçebilirim.
Tekrar para kazanma hayalleri kurdum.
Hayal bu ya; günlük kazancımı arttırıyordum.
Tabi ki mantıklı örgüler kuruyor mantıklı ticaretler yapıyordum.
Bir ara o kadar kazancımı arttırdım ki günlük 5 bine çıkarttım.
Sonra birden durdum.
"Ağır ol" dedim kendi kendime.
Hayal bile olsa günde 5 bin kazanılmazdı.
“Bırak bu uçuk hayalleri” diye kendimi azarlamıştım.
Tabi yıllar sonra yaşadığım o zaman diliminin kapitalizm simetrisindeki dev dünyaların dolar milyarderlerini öğrenince ne kadar cüce bir çağın cüce bir devletinde yaşadığımı kavramıştım.
Elin oğlu “dolar milyarderliğinden” trilyonerliğe atlarken ben günlük 5 bin liranın hayalinin uçukluğunun hesabını yapıyordum.
5 binin hayali bile uçuk gelirken milyar kazandıklarını nerden bilecektim.
Öylesine devasa ağların kurulduğunu dünyanın en ücra yerindeki bir garibanın bile bunlara para aktardığını hatta kendimin bile bunların hesabına çalışmaya gittiğimi nerden bilecektim.
Global dünyanın Mc Donald vantuzlarıyla yeryüzünün her köşesinde kılcal damarlardan devasa kalplerine kan pompaladıklarını nerden bilecektim.
Ve 12 Eylül karabasanın tesirinin tüm hızıyla sürdüğü bir zaman diliminde yaşadığımı ve bu tesirin upuzun yıllar süreceğini toplum olarak genlerimizin değişeceğini nerden bilecektim.
Velhasıl 5 binliğin Kaf dağın arkasında olduğu basit bir dünyanın basit hayalleriyle hemhalken arkamda önce bir hışırtı ardında tüylerimi ürperten bir havlamayla zıplamıştım.
Geriye dönüp baktığımda birde ne göreyim dayımla bana saldıran köpeğin bu sefer direk bana doğru geldiğini gördüm.
“Seni tanıyorum” dedim ve dayımdan öğrendiğimi aynen tatbik ettim.
Köpek bana koşarken ben ona koştum. Koşarken elime taşlar da alıyordum.
Sonuçta yine köpek pes edip gerisin geri kaçınca ardından bir iki taş da fırlatmış koca bir köpeği püskürtmenin verdiği hazla yola devam etmiştim.
Kaysı bahçelerinden buğday tarlalarından hayal bineğine binip ne kadar gittiğimi hatırlamıyordum.
Uzun aralıklarla evler vardı.
Herkes kendi arazisinin başında evini yapmıştı.
Şahnahan bir köydü ama bildik manada bir köy değildi.
Kilometrelerce dağılmış bir köydü.
Etrafı büyük bahçe ve tarlalardan çevrili büyük bir evin hizasına geldiğimde, bir de ne göreyim şimdiye kadar gördüğüm en büyük bir köpek zincirle bağlanmış yatıyordu.
Beni görmesiyle saldırması bir olmuştu.
Ürpermemek elde değildi.
Köpek öyle bir saldırdı ki zincir bitene kadar koşması ve zincirin bittiği yerden köpeğin bütün vücudunun havalanıp bir daire çizmesi saldırısının hızını gösteriyordu.
Allahtan zincir kalındı da köpeğin vücudunu taşımış kopmamıştı.
Kim ki ben “köpeklerden korkmuyorum” dese bu köpekten korkmaması biraz fazla delice ve acemice olacaktır.
Defansif bir vaziyet alıp derin bir nefes çekerken tekrar arkamdan bir hışırtı ve köpek havlaması duydum.
Zincirli köpeğin havlamasını yabancısı olmadığım yeni bir köpek havlaması eklenmişti.
Geriye dönüp baktığımda hayretle dona kalmıştım.
Kovduğum köpek buğday tarlasının içinden çıkıp üzerime saldırıyordu.
Kilometrelerce yol aldığım halde peşimi bırakmamıştı.
Sinsi bir şekilde beni takip etmiş zayıf bir anımda saldırmayı bekliyormuş.
Zincirli köpeğin saldırısını görünce aklınca bunu fırsat bilmiş saldırıya geçmişti.
İşte o an sık sık kullandığımız "hain köpek" tabirini bizzat ve gerçeğinden yaşadığımı görüp:
"vay hain vay" deyip tekrar etraftaki taşları toplayıp karşı saldırıya geçtim.
Bizimki beklediği yardımı görmeyince yine kuyruğunu kısıp gerisin geri kaçmaya başladı.
"sen bir kaç taşı hakkettin” deyip epey peşinden koştum.
Bir daha saldırmaması için bir kaç tane taş vurup tamamen uzaklaştırdım.
Yola devam ederken "hain köpek" tabirinin gerçek boyutunu düşünüp tebessüm ederek yürüyordum.
***
Bugün durup geriye baktığımda "hain köpeğin" sadece gerçek bir köpek saldırısı olmadığını sosyal hayatın içinde her zaman bu tür saldırıların olabileceğini görüyorum.
Her insanın aslında bir hayvan karakterini taşıdığını, Bediüzzaman’ın tabiriyle, "iç dışa çevrilirse birçok insanın kurt, ayı, hınzır şeklinde olduğu görülecek" gerçeğini yaşadığımızı göreceğiz.
Ve işte bu tür insanlar fırsat kollarlar, kendileri karşınıza geldiklerinde sırıtırlar bire bir asla cesaret etmezler.
Ne zaman ki gündelik hayat gereği bazen kavgalara girdiğiniz an onun da kalabalıklar arasında sizin paçanızdan ısırdığını göreceksiniz.
Gerçi o an hemen durup suratına bir tekme atarsınız ama o yine kaçar dolanır tekrar arkadan saldırır.
Sonuçta tüm kavgaların ortasında dudaklarınızda bazen tebessümle bazen nefretle şu kelimeler dışarı çıkar:
“Vay hain köpek vay!”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.