Metin KARABAŞOĞLU
Hangi genç dinsiz olmuş?
Şefkati aşktan daha keskin, daha güçlü, daha ince ve daha derin gören insandan; aşk berzahına girmeden şefkat tarîkiyle ehl-i aşkın çıkamadığı zirvelerde seyr ü seyahat eden o müstesna güzelden, ism-i Hakîm ve Rahîm’e beraberce mazhar asrın şefkat sultanından ders almış bir isimdi o...
Ders almakla kalmamış; hayatını, o şefkat sultanına hizmetkârlığa adamıştı...
Öyle bir şefkat sultanından ders almış, hayatını onun hizmetine adamış bir isimden başka nasıl bir söz sâdır olabilirdi ki?
İmanın aydınlığına, küfrün karanlığına; iman-küfür, hidayet-dalâlet mukayeselerine dair onca dersin akabinde, başka türlüsünü söyleyebilir miydi?
Zübeyr Gündüzalp, “Teessür ve ızdırap karşısında kalbden bir parça kopsa idi, bir genç dinsiz olmuş haberi karşısında o kalbin atom zerrâtı adedince paramparça olması lâzım gelir” dedi.
Ondan beklenen de buydu.
Sadece ondan değil, aynı şefkat pınarından aynı dersi almış herkesten beklenen de...
Nitekim, o sözün ilk kez söylendiği 1948’den bugüne, bu söz nice kalbi dağlıyor, nice vicdanı ihtizaza getiriyor, nice istidadı gayrete sevkediyor.
“Bir genç dinsiz olmuş” haberini duymamak, atom zerrâtı adedince paramparça olmamak için, bu ülkede ve dünyanın dört bir yerinde, yüzbinlerce, belki milyonlarca mü’min gayret gösteriyor.
Gelin görün ki, benim rikkatli kalbim, hangi meşrepten olursa olsun, ehl-i hizmetin, hele ki Risale-i Nur ekseninde imana hizmet çabası içinde mü’minlerin bunca gayreti arasında, bir ilgi ve algı zaafını da gözardı edemiyor.
Bunca gayreti bir parça bulandıran bir ilgi ve algı zaafını...
Uzun yıllar önce, kendisinden çok şey öğrendiğim bir büyüğüme, onda da gördüğüm için, açıkça söylediğim bir zaafı...
‘İman hizmeti’ne ihtiyacı olan gençler, zihinleri şüphelerden arınmaya, imanın hakikatleriyle tanışmaya muhtaç olan gençler, yalnızca ‘Cadde’de mi oturuyor demiştim ona?
Koleje gitmeyen, aristokrat ya da zengin bir aileye mensup olmayan, Boğaziçi’nde okumayan gençlerin; benim gibi taşrada doğup büyüyen, taşranın da kenar mahallesinde doğup büyüyen gençlerin iman hizmetine ihtiyacı yok mu?
Neden ‘genç’ deyince ‘kolejliler,’ marka giyinmiş zengin çocukları geliyor aklımıza?
Yıllar geçti; bu sorularımın en azından belli mahfillerde ‘işe yaradığı’nı düşündüren değişimleri Rabbim bana gösterdi.
Ama benim rikkatli kalbim, ilgi ve algı zaafının büsbütün silinip gittiğine ikna olamadı.
Bu kez, “‘Genç’ deyince ve ‘iman hizmeti’ deyince, neden sadece ‘zeki’ gençler geliyor aklımıza?” diye sormam, bu sebeptendi.
Galatasaray’da, İstanbul Erkek’te, Robert Kolej’de okuyan, orada okumasa bile, giriş sınavlarında istese orada rahatça okuyacak kadar yüksek notlar alan gençlerin, yalnızca onların mı ‘iman hizmeti’ne ihtiyacı var diye sormuştu bu kez kalbim.
‘Sıradan’ bir lisenin, üniversite sınavını kazanması imkânsız gözüken bir öğrencisini de ‘iman hizmeti’ne lâyık görüp görmediğimizi; “Bir genç dinsiz olmuş” haberi karşısında ‘atom zerratı adedince parçalanması lâzım gelen’ kalbimizin kapsama alanına bu gençle ilgili böyle bir haberin de girip girmeyeceğini sormuştu.
Bu soruyu bir kez daha gündeme taşıma düşüncesi arefesinde, bir ‘girizgâh’ı denedim.
‘Gençlik’ deyince, gençliğin ancak küçük bir oranını temsil eden kısmını aklımıza getirdiğimizi; onun ötesinde, çok daha geniş bir ‘öteki gençlik’ vâkıasının varolduğunu, ‘öteki gençlik’in tek bir kesitinden, ‘kapıcı çocuğu’ diye hakir görülerek büyümeye mahkum, sayısı muhtemelen milyonları bulan bir kesiti irdeledim.
‘Öteki gençlik’i yazarken, biliyordum ‘sessiz çoğunluk’un rikkatine değerken, ‘sesli çoğunluk’un ilgisini çekmeyeceğini...
Değil mi ya, ‘öteki gençlik’ dediğin nedir ki?
Öyleleri sırtımızda bir kanbul en fazla; içinden zekileri zaten kendini belli eder, bir şekilde ilgiyi çeker kendileri...
Zengin çocuğu değilse, fakir çocuğu olup bir de zeki değilse, bir genç ne derece kapsama alanımıza giriyor acaba?
“Bir genç dinsiz olmuş” haberi karşısında ‘atom zerratı adedince parçalanması lâzım gelen’ kalblerimiz, ‘öteki gençlik’in gerçekten farkında mı; anlıyor mu onların ızdırabını; anlıyor mu onların protein zengini çocuklardan çok daha farklı ama sonu ya inkâra, ya isyana, ya tuğyana, ya gaflete yahut boşvermişliğe varıp dayanan sorularını, sorgulamalarını...
Türkiye, nüfusu genç bir ülke...
Türkiye, gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderek büyüdüğü, en zengin ile en fakir arasındaki makasın giderek açıldığı bir ülke...
Türkiye, kapitalizmin kurtlar sofrasında yeni tüketim lokması muamelesine mazhar bir ülke...
Böyle bir ülkede, genç zihinler giderek daha fazla tüketime, markaya, üstündeki elbise, altındaki araba yahut cebindeki saat üzerinden ‘kendini tarif’e yöneltilirken; çift taraflı bir savrulma bekliyor bizi...
Bir kapıcı ailesinin aylık gelirinden fazlasını tek bir gecede bir gece kulubünde harcayan gençlerden; bir asgarî ücretli işçinin aldığı maaştan fazlasını ‘harçlık’ olarak alan delikanlılardan fazlası yaşıyor bu ülkede...
Gençliğin, her zaman aktüel kalabilmiş sorularının yanıbaşında, bunca adaletsizliğin getirdiği sorular, sorgulamalar, duygusal tepkiler ve isyanlar bekliyor ‘öteki gençlik’i...
‘Zeki’ olanları, bir ümit, geleceğe odaklanabildikleri için ‘şimdilik’ paçayı kurtarabiliyorlar da belki, niceleri ya isyanın, ya boşvermişliğin kollarını bırakıyor kendisini...
“Bir genç dinsiz olmuş” haberi sarsmalı yüreğimizi...
Ama sınıf, gelir, semt, statü, okul, şehir ayrımına gitmeksizin...
‘Öteki gençlik’ de hizmet bekliyor...
Sözüm şuna-buna değil.
Sitemim hepimize...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.