Haşir Risalesi’nin tarihçesine dair bir değerlendirme

Bediüzzaman Said Nursî’nin Nisan 1925’te bastırılan Şeyh Said hadisesi gerekçe gösterilerek başlayan sürgün hayatı, hiç kuşkusuz, 23 Mart 1960’taki vefatına dek sürecek olan çileli hayatının da önemli bir kesitini ifade etmektedir.

Nitekim bu hadiseyi takip eden aylarda Van’dan alınarak Erzurum ve (deniz yoluyla) Trabzon-İstanbul-Antalya üzerinden önce Burdur’a ve akabinde Isparta’ya getirilen Said Nursî, bir müddet sonra ise Haşir Risalesi’nin yazılacağı yere, yani 1934’e dek tutulacak olduğu Barla’ya sürgün edilmiştir. (1)

Ancak, Van’dan Barla’ya dek süren bu yolculuğun güzergahıyla ilgili olarak Bediüzzaman ve Risale-i Nur araştırmalarının neredeyse genelinde görülen fikir birliğini, söz konusu yolculuğa ait kronolojide görmek ise pek mümkün olamamaktadır. Zira pek çok kaynağa göre bu sürgün yolculuğu Şeyh Said hadisesinin hemen akabinde, hatta hadisenin henüz sona ermediği bir tarihte başlayarak, 1924 veya 1926 senelerinde (2) gerçekleşmiş bulunuyordu.

Dahası, talebelerinden merhum Abdulkadir Badıllı, Bediüzzaman’ın Osmanlıca Yirmi Dokuzuncu Söz’ün sonundaki: “..Risale-i Nur’un mebde-i te’lifi olan 1341 tarihini” şeklindeki ifadesini delil göstererek, bunun, hem Burdur’da başlayan te’lifle, hem de Bediüzzaman’ın sürgün olarak Van’dan ayrılışıyla ilgili tarihleri “1925 yılı içerisinde” olarak gösterdiğini belirtmiştir. (3)

Ne var ki, gerek Bediüzzaman’ın söz konusu yolculuğa Şeyh Said hadisesi zamanında çıkılmadığı manasında da okunabilecek kendi ifadeleri, (4) gerekse de bu yolculuk sırasında İstanbul’a getirildiğinde gerçekleştiğini söylediği Meşîhat Dairesi yangınının (5) kayıtlardaki çıkış tarihi (6) gibi bilgiler; O’nun Barla’ya 1926-Mart’ı başında Van’dan başlayan bir yolculuk (7) sonrasında Burdur ve Isparta’daki dokuz aylık mecburî ikametinden de sonra (8) ancak 1927 Mart ayı başlarında ve hatta bazı yeni çalışmaların da işaret ettikleri üzere tam olarak “1 Mart 1927” tarihinde varmış olmasını daha makul bir bir tarihleme olarak öne çıkarmaktadırlar. (9)

Bu bilgiler ışığında –ve de Tarihçe-i Hayat’ta geçen “1925-1926 senelerinde” ifadesinin Bediüzzaman’ın tashininden geçmiş bir bilgi olduğunu da unutmamak kaydıyla- denilebilir ki, Haşir Risalesi’nin Barla’da 1928 ilkbaharında yazılmış olması daha muhtemeldir. (10)

Bununla birlikte, Haşir Risalesi’nin telifiyle ilgili bir diğer önemli konuya değinecek olursak; öncelikle, ‘bir bahar günü Barla’da, Rum Sûresi Ellinci ayet-i kerîmesiyle açılan manalar ışığında telif edilen’ eserin “Haşir Risalesi” değil de, onun esası olduğu belirtilen (11) “Lâsiyyemalar” olması daha kuvvetli bir ihtimal olarak gözükmektedir. (12) Dolayısıyla, Barla’da bu suretle yazılan söz konusu eserin Haşir Risalesi olduğuyla ilgili bazı hatıralarda geçen ifadeleri (13) ise, bu bilgiyle birlikte değerlendirmek faydalı olacaktır.

Muhtemelen Haşir Risalesi yine Barla’da, Lâseyyimalar’ın bir izahı-açılımı suretiyle ve yine aynı ayet-i kerîmenin füyuzatıyla telif edilmiştir.

Bu nurlu kaynaktan doya doya içebilmek duasıyla.

__________________________

1) Abdulkadir Badıllı, Bediüzzaman Said Nursî Mufassal Tarihçe-i Hayat, Timaş Yay., İst.1990, s.704-955.

2) Bediüzzaman Said Nursî Tarihçe-i Hayatı, Envâr Neşr., İst.1989, s.152; Haşir Risalesi, “Bediüzzaman Said Nursî Kimdir?”, Yeni Asya Neşr., İst.2009, s.14; A.Badıllı, a.g.e., s.672, 705, 714, 724 vd.; Mary Weld, Bediüzzaman Said Nursî’nin Entelektüel Biyografisi (Çev.: Celil Taşkın), Etkileşim Yay., İst.2011, s.273.

3) A.Badıllı, a.g.e., s.725.

4) “Van’da ders-i hakāik-ı Kur’âniye ile meşgūl olduğum mikdârca, Şeyh Saîd hâdisâtı zamânında vesveseli hükûmet, hiçbir cihetde bana ilişmedi ve ilişemedi. Vaktâ ki, neme lâzım dedim, kendi nefsimi düşündüm, âhiretimi kurtarmak içün Erek Dağında harâbe mağara gibi bir yere çekildim. O vakit sebepsiz beni aldılar, nefyettiler; Burdur’a getirildim." Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, Envâr Neşr.,İst.1986, s.41.

5) “Ben menfî olarak İstanbul’a getildiğim vakit.., İşte o gece Meşîhat kısmen yandı. Herkes vâesefâ dedi.” Nursî, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Envâr Neşr., İst.1996, s.161.

6) Dönemin 30 Nisan 1926 tarihli “Cumhuriyet, Vakit, İkdam” ve 1 Mayıs 1926 tarihli “Cumhuriyet, Son Saat, Akşam, Vakit” gibi gazetelerindeki söz konusu yangınla ilgili haberler, yangının 17 Şevvâl 1344’te, yani 29 Nisan 1926’da çıktığını haber vermektedirler. Bkz.: Bilal Tunç, “Meşîhat Yangını”, 25.12.2013, http://risaletalimhaber.com/haber/11080-meshat-yangini; Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, Nesil Yay, İst.2013, s.234; “Şeyhülislâmlık makamı 22 Ekim 1827 tarihinde buraya taşınmış ve bu müessesenin lağvına kadar burada hizmet verilmiş, 1924 yılında şeyhülislâmlığın lağvedilmesi üzerine İstanbul Müftülüğü’ne verilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında bu binaların önemli bölümlerine İstanbul Kız Lisesi yerleştirilmiş, 1926 yılında çıkan yangın sırasında lisenin işgal ettiği bu bölümlerin tamamı yanarak yok olmuştur.” İsmail Kurt, “Şer’î Siciller ve Meşihat Arşivleri”, Diyanet Derg., S.147, s.8-11, bkz: http://İsmail kurt.blogcu.com/ser-siciller-ve-mesihat-arsivleri/2132109.

7) Yusuf Kenan Beysülen-Cemalettin Canlı, Zaman İçinde Bediüzzaman, İletişim Yay., İst.2010, s.329; N.Şahiner, a.g.e., s.230.

8) A.Badıllı, a.g.e., s.726.

9) Beysülen-Canlı, a.g.e., s.334; Barla Platformu, “Barla Yılları” Kataloğu, (Metin Yazarı: Ümit Şimşek), Eflatun, İst.2008, s.7; N.Şahiner, a.g.e., s241; Şahiner, Nurlar’ın İlk Dershanesi Aziz Barla, İst.2011, s.28; ayrıca konu hakkında yakın dönemde yapılmış iki yetkin araştırma için bkz: Bilal Tunç, “Sürgünden Onuncu Söz’e: Onuncu Söz'ün Te'lif ve Tab'ı”, 25.08.2013, http://risaleakademi. org/?page=3&YaziID=137; Abdullah Kılıç, “Said Nursi’nin adım adım fişlendiği raporlar”, Zaman, 9.01.2011, http://www.zaman.com.tr/pazar_said-nursinin-adim-adim-fislendigi-raporlar_1076175.html.

10) Zira Haşir Risalesinin yazılış tarihi olarak bazı kaynaklarda geçen ‘1926’ (A.Badıllı, a.g.e., s.931) veya ‘1927’ (N.Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, s.245) şeklindeki tarihler yerine, yukarıda değinilen bazı yeni araştırmaların da ortaya koydukları üzere, konunun araştırmacılarınca artık “1928 ilkbaharında yazıldığı” fikrinin ağırlık kazandığı görülmektedir. Bkz: “Barla Yılları”, a.g.e., s.12; Bilal Tunç, aynı yer.

11) Mesnevî-i Nurî Tam Tercümesi (Terc.: Ümit Şimşek), Nesil Yay., İst.2009, s.67.

12) Söz konusu “Lâsiyyemalar” adlı eser hakkında talebelerinin kaleme aldığı ve Bediüzzaman Hz.nin de tashihinden geçmiş olan sunuş cümlelerinde bu görüş açıkça ifade edilmektedir: “İman-ı Haşre dair olan bu risale Risale-i Nur'daki Onuncu Söz'ün esası olup Barla'da, Üstadımızın -bir bahar gününde- rahmet-i İlahiyenin âsârını bağ ve bahçelerde müşahedesinden ve ihtiyarsız olarak فَانْظُرْ اِلَى آثَارِ رَحْمَتِ اللّهِ كَيْفَ يُحْيِى اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ ذلِكَ لَمُحْيِى الْمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ âyet-i kerimesini kırk defaya yakın okumasından sonra tulû' etmiş gayet kıymettar ve bu zamanda çok lüzumlu ve inkâr-ı haşir mefkûresini köküyle kesip İbn-i Sina gibi acib bir dâhînin “Haşir bir mes'ele-i nakliyedir, akıl bu yolda gidemez" dediği haşri en basit fehme de kabul ettiren; ve haşrin binler nümunelerini arz yüzünde gösteren; ve haşri iktiza eden pek çok esma-i İlahiyeden tut, tâ mahiyet-i insaniyede dahi haşri isbat eden bir risaledir.” Mesnevî-i Nuriye, Envâr Neşr., İst.2004, s.261.

13) Örneğin, (Tahirî Mutlu): “1926 yılında Eğirdir Gölü kenarında iki ağaç arasında kırk defa gidip gelerek Rum Suresi’ndeki ‘Fenzur ila âsâri rahmetillahi..’ ayetini okuyor. Sonra, “Bana Şamlı’yı çağırın” diyor. Geliyor. “Yaz kardeşim!” diyor. Ekrandan okur gibi söylüyor ve Şamlı Hafız Tevfik’e yazdırıyor. Meğer o sırada Ankara’da Milli Eğitim komisyonlarında, haşir akidesini çürütmek için bir çalışma başlatılmış. Üstad bunu manen keşfediyor ve ilk defa Barla’da Haşir Risalesi’yle telife başlıyor.” İhsan Atasoy, Kulluğu İçinde Bir Sultan: Tahirî Mutlu, Nesil Yayınları, İst.2006, s.242; ayrıca: (Uzun bir ayrılıktan sonra, eseri yazdığı yer olan Barla’yı 1954’te ziyaretinde), “Bundan Otuz sene önce aynı bu mevsimde idi. Şu bahçelerde geziyordum. Badem ağaçlarının da çiçek açtığı zamandı. Birden, (Rum Suresi, Ellinci) âyeti hatırıma geldi. Bu âyet o gün bana açıldı. Hem geziyordum, hem de bağıra bağıra bu âyeti okuyordum. O gün kırk defa okudum. Geldik, akşam, Şamlı Hafız Tevfik’le Onuncu Söz’ü telif eyledik. Yani, ben söyledim, Hafız Tevfik yazdı. Mary Weld, a.g.e., s.291. Şu da var ki, Bediüzzaman Hz. tarafından Barla’da yazılan ilk risalenin Şamlı Hafız Tevfik hattıyla kaleme alınmış olan Haşir Risalesi olamayacağı; bu anlamda en azından “Küçük Sözler’in” Haşir risalesinden önce kaleme alınmış olması gerektiği, Bediüzzaman’ın Barla’da ‘daha kimselerin yanına yaklaşamadığı bir dönemde’ kendi hattıyla kaleme almak zorunda kaldığı “Küçük Sözler’in” sonuna düştüğü şu notla da düşünülebilir: “Şu Küçük Sözler’i bidayette müsvedde olarak, kendim, kendi müşevveş hattımla yazmaya mecbur oldum. Çünkü o vakit herkes benden çekiniyordu.” Bkz: N.Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, s.252.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum