Hayatı da ölümü de veren O'dur

Hayatı da ölümü de veren O'dur

Günlük Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Yedinci Kelime

Yani, mevti veren O'dur. Yani, hayatı veren O olduğu gibi, hayatı alan, mevti veren dahi yine O'dur.

Evet, mevt yalnız tahrip ve sönmek değildir ki esbaba verilsin, tabiata havale edilsin. Belki, nasıl bir tohum zâhiren ölüp çürüyor; fakat bâtınen bir sümbülün hayatına ve yoğurmasına, yani cüz'î tohumluk hayatından, küllî sümbül hayatına geçiyor.

Öyle de, mevt dahi zâhiren bir inhilâl ve bir intifâ göründüğü hâlde, hakikatte, insan için hayat-ı bâkiyeye ünvan ve mukaddime ve mebde oluyor. Öyleyse, hayatı veren ve idare eden Kadîr-i Mutlak, yine elbette mevti O icad eder.

Şu kelimedeki mertebe-i uzmâ-yı tevhidin bir bürhan-ı âzamına şöyle işaret ederiz ki:
Otuz Üçüncü Mektubun Yirmi Dördüncü Penceresinde beyan edildiği gibi, şu mevcudat, irade-i İlâhiye ile seyyâledir. Şu kâinat, emr-i Rabbânî ile seyyaredir. Şu mahlûkat, izn-i İlâhî ile, zaman nehrinde mütemadiyen akıyor, âlem-i gaybdan gönderiliyor, âlem-i şehadette vücud-u zâhirî giydiriliyor, sonra âlem-i gayba muntazaman yağıyor, iniyor. Ve emr-i Rabbânî ile, mütemadiyen istikbalden gelip hâle uğrayarak teneffüs eder, maziye dökülür.

İşte şu mahlûkatın şu seyelânı, gayet hakîmâne, rahmet ve ihsan dairesinde; ve şu seyeranı, gayet alîmâne, hikmet ve intizam dairesinde; ve şu cereyanı, gayet rahîmâne, şefkat ve mizan dairesinde, baştan aşağıya kadar hikmetlerle, maslahatlarla, neticelerle ve gayelerle yapılıyor.

Demek, bir Kadîr-i Zülcelâl, bir Hakîm-i Zülkemal, mütemadiyen tavaif-i mevcudatı ve her taife içindeki cüz'iyatı ve o taifelerden teşekkül eden âlemleri, kudretiyle hayat verip tavzif eder, sonra hikmetiyle terhis edip mevte mazhar eder, âlem-i gayba gönderir, daire-i kudretten, daire-i ilme çevirir.

İşte, hiç mümkün müdür ki, şu kâinatı heyet-i mecmuasıyla çevirmeye muktedir olmayan ve bütün zamanlara hükmü geçmeyen ve âlemleri hayata, mevte bir fert gibi mazhar etmeye kudreti yetmeyen ve baharları, bir çiçek gibi hayat verip, yeryüzüne takıp, sonra mevtle ondan koparıp alamayan bir zat, mevt ve imâteye sahip çıkabilsin?

Evet, en cüz'î bir zîhayatın mevti dahi, hayatı gibi, bütün hakaik-i hayat ve envâ-ı mevt elinde bulunan bir Zât-ı Zülcelâlin kanunuyla, izniyle, emriyle, kuvvetiyle, ilmiyle olmak zarurîdir. (Mektubat 20. Mektup)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
ÂLEM-İ GAYB : Görülmeyen âlem.
ÂLEM-İ ŞEHÂDET : Şehâdet âlemi, gözle görülen âlem, dünya, kâinât.
BÂTINEN : İçüzü bakımından, içinden olarak.
BEYÂN : Açıklama; izah; anlatma.
BÜRHÂN-I ÂZAM : En büyük delil.
CÜZ'İYÂT : Parçaya ait olan şeyler, ufak tefek şeyler.
EMR-İ RABBÂNÎ : Allah'ın idâre ve terbiye eden işi, emri.
ENVÂ-I MEVT : ölüm çeşitleri.
ESBÂB : Sebepler.
HEYET-İ MECMUA : O şeyi meydana getiren her şeyi ile.
İCAD : Yoktan yaratmak.
İMÂTE : Ölü hâle getirmek, öldürmek; fena, heder etmek.
İNHİLÂL : Çözülüp ayrılma, dağılma, erime.
İNTİFA' : Bir şey ortadan yok olma. Aradan çıkma.
İRÂDE-İ İLÂHİYE : Allah'ın irâdesi; Allah'ın sonsuz kudretiyle kâinatta koyduğu kanunlarını işlettirmesi.
İZN-İ İLÂHÎ : Allah'ın izni.
KADÎR-İ MUTLAK : Kudreti mutlak olan ve herşeye gücü yeten, sonsuz kudret sahibi Allah.
MASLAHAT : Fayda, maksat, keyfiyet.
MAZHAR : Nâil olma, şereflenme, kavuşma, ortaya çıkma ve görünme yeri.
MÂZİ : Geçmiş zaman; geçen, geçmiş olan.
MEBDE : Başlama, başlangıç, kaynak, kök, esas.
MERTEBE-İ UZMÂ-YI TEVHİD : Tevhidin BİRLİĞİN yüksek mertebesi.
MEVCUDÂT : Yaratılmış olan, mevcut olan şeyler; varlıklar
MEVT : Ölüm; hayatın sona ermesi.
MUKADDİME : Önsöz, başlangıç, evvel gelen, öne geçen.
MUKTEDİR : Kuvvetli, iktidar sahibi.
MÜTEMÂDİYEN : Aralıksız, durmadan, devamlı sûrette.
SEYELÂN : Akma, akış.
SEYYALE : Akıcı olan, akıp giden.
SEYYARE : Gezegen. Bir yerde durmayıp yer değiştiren; sâbit ve devamlı olmayan.
TAHRİB : Yıkma, harap etme, bozma.
TÂİFE : Kavim, kabîle, takım, hususî bir sınıf meydana getiren insanlar.
TAVÂİF-İ MEVCUDAT : Eşyanın, mevcûdatın türleri, nevileri, çeşitleri.
TAVZİF : Görevlendirme, vazifelendirme.
TERHİS : İzin ve ruhsat verme, serbest bırakma, salma, kurtarma.
TEŞEKKÜL : Meydana gelme, şekillenme, şekil alma
VÜCUD-U ZÂHİRÎ : Görünen, görünüşteki vücut, varlık.
ZÂHİREN : Görünüşte.