Helal dairesi geniştir

Helal dairesi geniştir

Köşesinde helal gıda meselesini işleyen Bugün Yazarı Latif Erdoğan yazısına Bediüzzaman'ın sözüyle başladı.

Latif Erdoğan'ın yazısı:

Helal gıda meselemiz

"Helal dairesi geniştir. Keyfe /ihtiyaca kafi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur."( Bediüzzaman)
 
Yediklerinin, içtiklerinin, İslami ölçü, kural ve prensiplere uygun olup olmadığını bilmek, araştırmak, sorgulamak, bir Müslüman'ın sadece hakkı değil, aynı zamanda ihmal edilmemesi gereken en temel vazifesidir. Konunun kişisel tercihle alakası yoktur.

Çünkü Müslüman, dinin helal dediğini helal, haram dediğini de haram olarak kabul etmek durumundadır. Kabullerindeki hassasiyeti yaşantısına taşımak da yine bir Müslüman'ın sorumluluk alanındadır. Eşyada esas olan ibahe (serbestlik)dir.

Bu manada helalleri saymak imkansızdır. Onun için de İslam, helalleri, "iyi ve temiz" sıfatlarıyla mutlak bırakmış, haramları da "kötü ve çirkin" kategorisine dahil etmiştir.

Aynı zamanda sayıları belirli haram yiyecek ve içecekler dışında iyi ve temizlerin hepsinin helalliğini hükme bağlamıştır. Durum böyle olunca, çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bir ülkede, helallerin değil, haramların tespit ile deklaresi gerekir, aksi ise tersine işleyen bir mantık sayılır ve/ya öyle sayılmalıdır.

Ya da, bu durum bazı şeylerin tersine işlediğinin bir kanıtıdır; galiba ülkemiz bakımından da bu böyledir...

İhracat ve ithalat söz konusu olduğunda elbet durum farklılaşır. Hangi Müslüman ülke olursa olsun, ithal ya da ihraç edeceği gıda maddelerinde İslam'a uygunluk standardını belirtmek ve aramak durumundadır. Müslümanların azınlıkta bulunduğu ülkelerde de böylesi bir uygulama, oralarda yaşayan Müslümanların işlerini kolaylaştıracağı ve bu yönüyle de şayanı tercih olacağı şüphesizdir.

Konuya bu perspektiften ve bütüncül olarak bakıldığında "Helal Gıda" meselesi, dini hassasiyet yanında ekonomik gerekçeleri de bulunan bir meseledir; ve konuyla ilgili değerlendirmeler yapılırken daima bu iki gerçeğin birlikte düşünülmesi gerekmektedir...

Helal ve haram bellidir ve konuyla ilgili hükümlerin bütünü, tüm ayrıntılarıyla fıkıh kitaplarında kayıtlıdır. Bir de "şüpheli" konumda olanlar vardır ki, günümüzde helal gıda açısından halledilmesi gereken problemlerin büyük çoğunluğu bu noktada (ve tabii ki ilaç endüstrisi ürünlerinde) toplanmış bulunmaktadır. Bileşik, sentetik bu maddelerdeki dinin mahsurlu gördüğü katkıların varlığını ya da orantısını tespit öncelikle bir laboratuar çalışmasını zorunlu kılmaktadır.

İkinci mesele, "çoğu haram olanın azı da haramdır"; "hüküm galibe/çoğunluğa göredir"; "zaruretler mahsurlu şeyleri mubah kılar"; "zaruretler, zaruret ölçüsüyle sınırlandırılırlar" gibi fıkıh kurallarından hangisinin tercih edilmesinin isabetli olacağı hususu fakihlerce hükme bağlanmalı, en azından İslam Konferansı Örgütü'ne üye ülkeler seviyesinde bir uzlaşma, bir konsensüs oluşturulmalıdır. Konunun kurumsallaşma boyutu da hayati öneme sahiptir.

Kurumsallaşma derken, öncelikle Helal Gıda ölçümlerine ait teorik ve pratik bütün argümanların hazırlanmasını, ardından da kurum, kuruluş ve firmaların yetkilendirmelerinde bu argümanlara uyumun tavizsiz teminini kastediyoruz. Aksi halde yapılanlar, zevahiri kurtarmak kabilinden, göstermelik atraksiyonlardan hatta aldatmacalardan öte bir mana ifade etmeyecektir.

Malezya'nın devlet olarak sahip çıktığı bu meseleye başta ABD olmak üzere pek çok batılı devlet de sahip çıkmış durumda. Devletimiz de çalışmalarını Türk Standartları Enstitüsü (TSE) aracılığı ile sürdürüyor. Yetkililerin, son günlerde verdikleri bilgilerden medyaya yansıyan haberlere göre yıllardır süren çalışmalar yakında sonuçlanacak gibi. Kuşkusuz denilenler gerçekleştiğinde, hem dindar insanların hakları gözetilmiş hem de büyük bir pazara girilmiş olunacaktır. Ümitle bekliyor, destekliyoruz...

Bugün