Her Ayetten Ders Almak

Dayanamıyorum.
Riyakârlığa, maskeli yüzlere, şekilci dindarlara.

Dayanamıyorum.
Hissiz, gerçeksiz, yalan hayatlara ve o hayatlarda mutluymuş gibi rol yapanlara.

Dayanamıyorum.
Sevmeyi bilmeyenlere, saygısız, bencil, çıkarcı, vefasızlara.

Dayanamıyorum.
Hayvan sevgisini, insan değerini, dost kıymetini, dua edenini hiçe sayanlara.

Dayanamıyorum.
Üç günlük Dünya'da fır fır fırıldak çevirip, sonra da temizlikten, masumiyetten, adaletten, kavl-i leyyinden dem vuranlara.

Dayanamıyorum Kur'anî emirleri, sünneti, vacibi işlerine geldiği gibi yorumlayanlara.

Dayanamıyorum ırkçılığa, cinsiyet ayrımcılığına, inanç yobazlığına.
İsrafa, gösterişe, şükürsüzlüğe, kibire, cimriye, yalana, kırk taklalı menfaate.

Sonra...
Sonra Yusuf suresindeki ifadeler geliyor aklıma.

Ve Hz. Yakup peygamberin hüznü.
Ve Hz. Fatıma'nın yangını,
Hz. Asiye'nin firavunun içten pazarlıklı zulmüne karşı dik duruşu, prs etmeyişi. Huzurlu küçücük yuva dileğine karşılık cennet köşklerine layık görülüşü.

Ve peş peşe gelen ölüm ve sıkıntılardan dolayı, hüzün yılı denilen zamana, Nebiler şahının teslim oluşuna, tevekkül edişine karşılık, teselli gibi ikram olunan mir'aç.

Sonra iç sesim bastırıyor nefsin feryadını.

Bu Dünya mükafat yeri değil. Keyf-sefa yeri de değil. Herkesle, her şeyle mutlu olunacak yeri hiç değil...

Aç bak Kur'an'ı ne diyor?

Nahl Suresi, 127. ayet: "Sabret; senin sabrın ancak Allah(ın yardımı) iledir. Onlar için hüzne kapılma ve kurmakta oldukları hileli-düzenlerden dolayı sıkıntıya düşme" ayeti gibi daha nice ayet ve hadisler, manen diyor ki:

Bırak biçare feryadı, beladan gel, tevekkül kıl.
Zira feryat bela-ender, hata-ender beladır, bil."

(Ey) biçare, beladan feryat etmeyi bırak da Allah’a tevekkül et. (Veya belaya bir çare olmayan feryat etmeyi bırak da Allah’a tevekkül et)

Zira feryat bela içinde ayrı bir beladır, hata içinde hatadır ve kendisi de bir beladır.
"Bela vereni buldunsa, atâ-ender, safâ-ender beladır, bil.
Bırak feryadı, şükür kıl manend-i belâbil, demâ keyfinden güler hep gül mül."

Belayı verenin kim olduğunu bilsen, o bela (sabretmek şartıyla) senin için bir atâ (lütuf), bir safadır bil.
Feryadı bırak da o keyfinden gülen güllere karşı bülbüller gibi (ol), şükür yoluna gir.

"Ger bulmazsan, bütün dünya cefâ-ender, fenâ-ender hebâdır, bil.
Cihan dolusu bela başında varken, ne bağırırsın küçük bir beladan? Gel, tevekkül kıl."

Eğer bela vereni bulmazsan bütün dünya senin için cefa içinde cefadır, her şeyin faniliği seni rahatsız eder ve beladan alman beklenen fayda da heba olup gider.
Başında cihan dolusu belalar varken, küçük bir beladan bağırıp çağırmayı bırak da tevekkül yoluna gir.

"Tevekkülle bela yüzünde gül, ta o da gülsün.
O güldükçe küçülür, eder tebeddül."

Tevekkül ile bela yüzüne gülersen (onu bir imtihan vesilesi kabul edip, ondan elde edeceğin faydayı nazara alırsan) o da güler. O bela küçülür ve sonunda değişerek yerini afiyete bırakır.

"Bil, ey hodgâm! Bu dünyada saadet, terk-i dünyada.
Hüdâbin isen, o kâfidir, bıraksan da bütün eşya lehinde."

Ey sadece kendini düşünen kişi! Bu dünyada saadet dünyayı (kalben) terk etmektedir.
Allah’ı biliyorsan, o sana kâfidir. Sen bütün eşyayı bıraksan da onlar senin lehinde (şahit) olurlar.

"Ger hodbin isen helâkettir, ne yaparsan bütün eşya aleyhinde.
Demek terki gerektir her iki halde bu dünyada."

Eğer kendini beğenir ve kibirlenirsen, ne yaparsan yap bütün eşya senin aleyhinde olurlar.
Demek, her iki halde de (yani hodbin de olsan, Hüdabin de olsan) dünyanın terki gerekir.

"Terki demek: Hüdâ mülkü, onun izni, onun namıyla bakmakta.
Ticaret istiyorsan ger, şu fâni ömrünü bâkiye tebdilde."

Dünyanın terki demek, onu Allah’ın mülkü olarak bilmek, ona Allah’ın izni ve rızası ile bakmaktır.
Eğer bu dünya hayatında (âhiret namına) iyi bir ticaret yapmak istiyorsan, şu fani ömrünü bakiye tebdil et (onu baki meyveler verecek şekilde kullan.)

"Eğer nefsine talipsen, çürüktür, hem temelsiz de.
Eğer âfâkı istersen, fenâ damgası üstünde."

Eğer nefsini tatmine talipsen, senin varlığın çürük ve temelsizdir (demirden değil, taştan değil ancak et ve kemikten ibaret bir şeydir.)
Eğer âfakı (dış âlemdeki servet, makam gibi şeyleri) istersen, onların hepsinin üzerinde fanilik damgası vardır.

"Demek değmez ki alınsa, çürük maldır hep bu çarşıda.
Öyle ise geç, iyi mallar dizilmiş arkasında."

Demek ki bu dünya çarşısındaki mallar hep çürüktür. Öyle ise, o fani malların arkasında dizilmiş olan ebedî mallara teveccüh et. (17. Söz, izahlar Prof. Alaaddin Başar)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum