Her çocuk fıtrat üzerine doğar
Fıtrat hadîsi diye şöhret bulan bu hadis, ana babanın ve çevre şartlarının çocuk terbiyesinde hayli etkili bir faktör olduğunu ifade eder.
Prof. Dr. Zekeriya GÜLER’in HADİS GÜNLÜĞÜNDEN
ÇOCUK VE AİLE TERBİYESİ
Ebû Hüreyre (r.a) diyor ki: Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
“Dünyaya gelen her çocuk fıtrat üzere doğar. Onu ana babası yahudi, hıristiyan veya mecûsî yapar. Nitekim, hayvan yavrusu da organları tam olarak doğar. Hiç o yavrunun burnunda, kulağında eksik-kesik bir yer görür müsünüz?”.
Sonra (Ebû Hüreyre) şu âyeti okudu:
“Allah’ın, insanları üzerinde yarattığı fıtrata (uygun davran). Allah’ın yaratması değiştirilemez. İşte dosdoğru din budur...”[1].
AÇIKLAMA
Fıtrat hadîsi diye şöhret bulan bu hadis, ana babanın ve çevre şartlarının çocuk terbiyesinde hayli etkili bir faktör olduğunu ifade eder. İlk mektep demek olan aile yuvasında çocuk, ana babasının dinî inanç ve gündelik hayat tarzını yakından gözlemleme imkanı bulur. Böylelikle çocuğun berrak zihin dünyası ona göre şekillenir.
Fıtrat, insanın doğuştan gelen temiz tabiatı, bozulmamış ve değişmemiş ilk hâli, onun içindeki nizam, bizâtihi kendisi veya kendine has yaratılışı demektir.
İslâm fıtratı tabiri, sabaha girdiğinde Rasûl-i Ekrem’in yaptığı duâ cümleleri arasında geçer. Muhaddis Nesâî’nin (v. 303/915), Amelü’l-yevm ve’l-leyle[2] adlı eserinin ilk hadisi olarak verilen söz konusu duâ şudur:
“İslâm fıtratı, ihlas sözü, Peygamberimiz Muhammed’in (s.a) dini ve babamız İbrâhim’in milleti (dini) üzere hanîf ve Müslüman olarak sabahladık. Ben putperestlerden değilim” (Esbahnâ alâ fıtrati’l-islâm ve kelimeti’l-ihlâs ve dîn-i nebiyyinâ Muhammedin sallallâhu aleyhi ve sellem ve millet-i ebînâ İbrâhîm hanîfen müslimen ve mâ ene mine’l-müşrikîn).
Terbiye kelimesi ise düzeltmek, gözetmek, idare etmek, nizama koymak gibi mânalara gelir. Bugün artık yerini daha çok eğitim kelimesine bırakmış olan terbiye, “bir şeyi kademeli olarak ideal noktaya ulaştırmak” (iblâğu’ş-şey’i ilâ kemâlihî şey’en fe şey’en) şeklinde tarif edilir. Bu demektir ki terbiyenin mahiyetinde tedrîcilik prensibi vardır.
Yüce Allah, ana babaya çocukların eğitimini emretmiş ve bunu onlara büyük bir sorumluluk olarak yüklemiştir:
“Ey iman edenler! Kendinizi ve aile efrâdınızı yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında iri gövdeli, sert yapılı, Allah’ın kendilerine emrettiklerine isyan etmeyen ve emrolunduklarını yapan melekler vardır”[3].
Hz. Ali, âyet-i kerîmede geçen “kendinizi ve aile efrâdınızı ateşten koruyun” cümlesini, “kendinize ve âile efrâdınıza hayrı; yüksek değerleri, iyilik ve güzellikleri öğretiniz”[4] şeklinde yorumlar.
Örnek bir baba ve aile reisi olarak Peygamber Efendimizin, hareket ve davranışlarıyla bu prensibi uyguladığı, çocukları en yüksek seviyede eğittiği ve eğitilmesini istediği açıktır. Onun, çocuk eğitimiyle ilgili hadislerini ve hayata geçirdiği sünnetlerini konu alan eserlerde, bunun pratik örneklerini görmek mümkündür.
Sağlam inanç, doğruluk ve dürüstlük, ana babaya iyilik etmek ve saygı göstermek, sabır, adâlet, cesaret, vatan sevgisi, şehitlik, şefkat ve merhamet, cömertlik, fedakârlık, temizlik, ifrat ve tefritten yani her türlü aşırılık ve taşkınlıktan sakınmak, kötü alışkanlıklardan uzak durmak, sır tutmak, emanete riâyet, tevazu, edep ve nezâket, Rasûl-i Ekrem’in eğitim yoluyla çocuklara kazandırılmasını istediği esaslardan sadece birkaç örnektir. Aile fertlerinin sorumlu yöneticisi olarak insan, söz konusu esasları ve görgü kurallarını hayata geçirmek ve onların takipçisi olmak durumundadır.
Ana baba, çocuğunu belli bir meslek veya sanat dalına özendirme ve yönlendirme yerine, her şeyden önce ona iyi bir müslüman ve kaliteli bir insan olmasını öğütlemelidir.
Rasûl-i Ekrem’in “Bir baba çocuğuna güzel bir terbiye ve iyi bir eğitimden daha üstün bir şey bağışlamamıştır”[5], “Kişinin yediği şeylerin en temizi kendi kazancıdır. Çocuğu da kendi kazancındandır” ve “Evlâdınız en temiz kazançlarınız-dandır. O halde evlâdınızın kazancından yiyiniz”[6] şeklinde ifadesini bulan hadislerinden, çocuğun yaptığı her güzel iş, hareket ve davranış sebebiyle ana babaya sevap yazıldığı anlaşılmaktadır.
Esasen “Çocuklara ikramda bulununuz ve onları güzel terbiye ediniz”[7] buyuran Peygamberimiz, dinî eğitimin önemini gayet veciz şekilde beyan ederek ümmetini uyarmış olmaktadır. Şu vak’a, müşahhas örneklerden sadece birisidir:
Abdullah b. Âmir anlatıyor: Bir gün annem beni çağırdı. Rasûlullah da (s.a) evimizde oturuyordu. Annem bana:
-Gel yavrum, sana bir şey vereceğim, dedi. Rasûlullah (s.a) anneme:
-Ona ne vermek istedin? diye sordu. Annem,
-Ona bir hurma vermek istiyordum, cevabını verdi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu:
-Haberin olsun, şayet ona bir şey vermeyecek olsaydın, sana bir yalan (günahı) yazılırdı[8].
Mehmed Âkif Ersoy’un, marifet (bilgi, talim) ile faziletin (eğitim, değer, terbiye) milletlerin maddî-mânevî gelişiminde vazgeçilmez bir kudret olduğunu dile getiren şu şiiri önemlidir:
“Çünkü milletlerin ikbali için evladım,
Marifet bir de fazilet... İki kudret lazım.
Şimdi, Âsım, bana müfrit de, ne dersen de,
Marifetten de cüdâ Şark, o faziletten de”
*****
[1] Buhârî, Tefsîr (sûre 30), 1; Ebû Dâvud, Sünnet, 17; Muvatta’, Cenâiz, 53; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 233. Âyet için bkz. Rûm 30/30.
[2] Nesâî, Amelü’l-yevm ve’l-leyle, s. 19.
[3] Tahrîm 66/6
[4] Hâkim, Müstedrek, IV, 494.
[5] Tirmizî, hadisin garîb ve mürsel olduğunu söyler. Hâkim ise hadisin sahih olduğunu söyler (bkz. Müstedrek, IV, 263). Ancak Zehebî bunu kabul etmeyerek hadisin mürsel ve zayıf olduğunu ifade eder.
[6] Tirmizî, Ahkâm, 22; Ebû Dâvud, Büyû, 79; İbn Mâce, Ticârât, 1; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 41; Dârimî, Büyû, 6; Hâkim, Müstedrek, II, 46.
[7] İbn Mâce, Edeb, 3.
[8] Ebû Dâvud, Edeb, 80; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 447.
haber7