Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Her Kederi Unutturan Lezzet

Lise ve üniversite yıllarımız, anarşi döneminin huzursuz edici şartlarında geçti. Sosyal ve siyasî tansiyon yüksek, fikrî çatışmalar had safhadaydı. Fikren ve itikaden sarsıcı hücumlarla karşılaşmanın yanında, siyasî tercihlerin de zorlayıcı, bazen de itici hengameleri arasında; Allah'ın yardımıyla, binlerle genç gibi, bizim bu sarsıntılardan az yarayla sıyrılmamıza vesile olan Risale-i Nurlarla tanıştık. Risale-i Nurlar, hem o yıllarda hem de bu zamana kadar, bizim için bir sefine-i Nuh oldu. Bizim gibi, medrese ya da başka bir kurumda din eğitimi de almamış; herhangi bir dinî görevi de olmayan milyonlarca insan, bu din-i İslâm için, feda-i ömür ve can ettiler. Her türlü zahmet ve eziyeti, canlarına minnet bildiler. Hatta mânilerin şiddeti, onların sebat ve ahdlerini yeniledi, artırdı.

Elbette bu samimi gayret ve ihlası zedeleyen, baltalayan ya da buna teşebbüs edenler de oldu, olacak da. Fakat "Müştebih (benzer) ağaçları gösteren (ne olduklarını ortaya çıkaran) meyveleridir." Zaman fevkalâde, imtihan şartları ağır; hücumlar şekil değiştirmiş. Zihinler, iğdiş edilmeye, bu muazzam nurlu kervan, iç ve dış hücumlarla meşgul edilmeye çalışılmıştır. Bütün bu olumsuz şartlara karşı, en önemli sığınak noktamız ise, ihlas oldu. Ama ihlası da "efradını câmi, ağyarını mani" şekilde anlamak, yaşamak büyük bir zaruret. Aslında dünya ve ukba kurtuluşunun anahtarı, en büyük gücü de ihlas değil mi? Nurlarda hiçbir bahsin başında "On beş günde bir defa okunmalıdır" kaydı yok. İhlas bahsi hariç. Hiçbir bahis için "en büyük bir kuvvet" denilmemiş. İnsanı "maksadına götürecek en kısa bir hakikat" tanımı da başka bir şey için kullanılmamış. İhlasta öyle bir sır saklı ki inkâr ehli bile bu ihlasın bir sırrını elde etse, yakalasa bâtıl davasında bile muvaffak olabiliyor. Allah'ın inayet ve yardımının üzerinde olduğu hak dava için, ihlasın daha büyük neticelerini ise varın siz düşünün.

İhlasın âcizane benim aynama düşen ve daim olmasını çok istediğim gayret, şevk ve sebatımıza güç katan birkaç yönü daha var ki bunun sürmesi için dualarınızı bekleriz. Bunu, "gözü kara" hâli olarak görebiliriz biraz. İhlasın belki de akla az gelen bir cihetidir ama önemlidir bizce. Yani hizmetten başka bir hedefi olmamak hâli. Her programını, hedefini, hayalini hep hizmetin süslemesi. Hakaret de dahil, şevk bozucu söz ve tavırlara kulağının sağır, gözünün kapalı olma durumu. Nereye, hangi mekâna uğrarsan uğra, yolun düştüğü her yerde hizmete kilitlenmek keyfiyeti. Şu kısacık ömürde, dakikalarını Bâki-i Hakiki olan Cenab-ı Allah için harcamak şuuru. Ne kutsi ve ulvi bir hâl değil mi? Gözüne, zihnine başka bir şey ilişmiyor; yolunu hiçbir haramî kesemiyor. Sadece bir şeyden, yani hizmet-i imandan lezzet alıyor, yolunu aydınlatıyorsun. İhlas, rızay-ı Hak ise eğer, bunun temininin bundan başka yolu olur mu? Neticeye bakmadan ve durmadan koşmak, yorgunluğunu lezzet ve şevkinin kattığı yapmak...

Bunları yazmaya, Barla Lahikasında geçen bir iki mektup vesile oldu. Altın kalemli Hüsrev Abi, üstada yazdığı bir mektubunda "Kur'an'î hizmet uğruna arzın sekenesi kadar hayatım olsa, her birini feda etmeyi ne büyük bir saadet ve şeref bilirim" cümlesini kullanıyor. Elhak öyledir, öyle de olmuş zaten. Zulüm ve baskının, hapishane ve tezyifin 'bininin bir para' olduğu dönemde, gözü kara şekilde Nurları yazan, etrafa ulaştıran, sonraki hizmetlerin vesilesi olması itibariyle çok değerli olan faaliyetler yapılmış. Hatta bu iman hakikatlerinin sadece naklini yapan Bekir Ağa için kullanılan "Ümmi fakat allamelerin işini gören" iltifatı, ne kadar derin sırlar taşımaktadır kim bilir?

Yine Üstad bir mektubunda "Biz eskileri nakletmiyor; esrar-ı Kur'aniyeyi keşfediyoruz" cümlesini kullanıyor. Bu da çok önemli. Yani risalelerin her biri, Kur'an'ın binler esrarından birini açıyor, anlatıyor; asrın fehmine sunuyor. Bu hakikatleri neşir, allâmelerin yapacağı bir hizmet. Sen ümmi, yani kitapları okumayan birisin. Ama bu hakikatleri etrafa duyurmada, bu bir engel değil. Bu hâlinle allâmeyi bile geçebilirsin.

Nurların esrar-ı Kur'an'ı açtığını, bir önceki yazımızda bahsettiğimiz maddeci felsefenin gerçekten başucu mahiyetindeki kitabını derinlemesine okuyunca, daha iyi gördük ve anladık. 24. Mektubu 30. Söz Zerre Risalesini okumayan bir insan, kendini maddeci kıyımdan kurtaramaz iddiasındayım. Bunu derken, taklidi değil; tahkikiyi kastediyorum elbette.

Aslında insanı bu hizmette sevk eden, çalıştıran bizzat hizmetin içindeki lezzet var ki bu heyecanı yaşamayan bilmez. Başta üstad da başındaki bin bir kederi, sıkıntıyı bu lezzet sayesinde unuttuğunu Hûlusi âbiye yazdığı önemli bir mektupta "Hifz-ı Kur'an'î her müşkilata galip ve lezzet-i hizmet-i imaniye her kederi unutturur" cümlesi ile anlatıyor. Yine Süleyman ismindeki bir talebesine, zorluk ve sıkıntılarına karşı sabır tavsiyesinden sonra "Hizmetin kudsiyeti ve o hizmetteki zevk ve gayretteki şevk, o acı ve hususî müşkilata karşı gelir ve galebe eder" tavsiyesinde bulunuyor. "Müşkilatın çoğalması, ehl-i hizmete fütur (gevşeklik) değil, gayret ve sebatını ziyadeleştirir" diye de ilave ediyor.

Gerek kendisine gerek yakın uzak talebelerine, mülhitler tarafından yapılan bazı sıkıntı ve yaralayıcı tazyikler için, üstad 'geçici' nitelemesini yapıyor. Geçici, yani bunlar bitecek; ehemmiyet vermeyiniz, demek istiyor. Geçici bir şey, kalbe ağırlık vermediği gibi, akılda da yer etmez. Fakat yine kalpte açılan bu geçici yaralara karşı da "Hakikat-i Kur'an'iyeye hizmetimizdeki kutsi lezzet, tiryak ve merhem olmaz mı?" diye soruyor. Cevabı yine devamında "Elbette olur ve olmuş ve oluyor" şeklinde.

Evet dostlar, hakikati başta kendi nefsimize anlatmaya çalışıyoruz. Yani kendi nefsimize dediklerimizi sesli ifade etmeye çalışıyoruz. Kendimi huzur-u İlahide, Resulullah (asm) ve üstadın yanında utandıracak hâllerden başta miskinlik, tembellik, gevşeklik ve sebatsızlıktan kurtarmaya; gayrete, şevke, hizmete sevke getirmeye, hizmetteki zevki hissettirmeye çalışıyoruz, başarabildiğimiz kadarıyla.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum