Herkes yol haritasını ortaya koysun

Herkes yol haritasını ortaya koysun

Son şehit haberlerinden sonra sorunun "artık çözülmesi gerektiği" çağrıları da arttı. Can Dündar, tüm kesimlere çağrıda bulundu.

Son şehit haberlerinden sonra sorunun "artık çözülmesi gerektiği" çağrıları da arttı. Gazeteci Can Dündar, "Yeni bir dil lazım" başlıklı yazısıyla bu çağrıya uydu. Dündar tüm kesimlere çağrıda bulunarak "herkesin kapsamlı yol haritasını ortaya koyması zamanının geldiğine" dikkat çekti.

Can Dündar'ın yazısı:

Yeni bir dil lazım

Açık bir yara gibi, 30 yıldır ha babam kanıyor Güneydoğu...  Arada kanaması artınca hatırlıyoruz yaramızı; yüksek sesle haykırarak acımızı bastırmaya çalışıyoruz. Biraz pansuman yapıyoruz. Tedavi etmiyor, üstünü kapatıyoruz.
Sonra unutuyoruz.
İç kanama devam ediyor.
Ta ki acı kan, yeniden burnumuzdan gelene kadar...

* * *

Bu kayıtsızlık sadece Güneydoğu’yla da sınırlı değil.
Mesela bayram trafiğinde 100’ü aşkın insanın ölmesi ne demektir? Böyle bir istatistik karşısında nasıl bu kadar duyarsız kalınabilir?
Ama kalıyoruz işte... Yanmadan, yangını söndürmüyoruz.

Her arifede uyarılar, her bayramda artan kazalar, her bayram sonrası büyüyen rakamlar...
Ardından, bir sonraki bayrama kadar rafa kalkan trafik dosyası...
Siyaset, çözüm yolu olarak bir türlü devreye girmiyor.

Bu kitlesel seri cinayetlere son verecek, ulaşım tercihlerinden eğitime, cezalardan personele kadar her faktörü yeniden değerlendirecek bir önlemler paketini tartışmak ve bulunan çareyi devreye sokmak bir türlü mümkün olmuyor.
Depremde durum farklı mı?
“Belliydi böyle olacağı” manşetini atmak için hiçbir şey yapmadan, kaçınılmaz olanı beklemiyor muyuz endişeyle?..

* * *

Türkiye’ye bayramı zehreden PKK saldırısı, bir süredir unutulan yarayı kanattı yeniden...
Oysa yara eski ve aslında kan, 30 yıldır hiç kurumadı.
Kurutmak için kapsamlı bir gayret de olmadı.
Buna rağmen her seferinde “Yine mi?” hayreti ve “Bitsin artık!” hasretiyle karşılıyoruz şehit haberlerini...

Siyaseti devreye sokup kapsamlı bir çözüm paketini tartışacak cesareti toplayamıyoruz.
“Çok özgürlük verildiği için böyle oldu” diyenlerle “Özgürlük vermediğimizden böyle oldu” diyenler arasında nafile bir kavga sürüp gidiyor, kan gölünün ortasında...
Acılar, yeni ortak paydalar kazandırmıyor bize...
Tersine, asgari müştereklerimizi kemiriyor.

* * *

Belki de adı konmamış savaşın 30. yıldönümünde, gecikmiş tedaviye yeni bir dille başlamalıyız.
Her saldırının ardından arşivden çıkarılan beylik demeçlerden vazgeçmeliyiz ilkin...
Kimse “Bu son çırpınışları” lafına sığınmamalı mesela...

“Kararlı mücadelenin süreceği”, “hainlere cevabın verileceği” şablonuna, kayıpların kıyaslanmasına kamuoyunun doyduğu anlaşılmalı...
Buna mukabil, DTP sözcüleri de her saldırıdan sonraki  “Çatışarak çözülmez” kalıbını aşmalı, taleplerini açıklığa kavuşturmalı...

* * *

30 kanlı yılın, yiten onca canın ve korkunç ekonomik faturanın sonunda nihayet sorunun sadece askeri yöntemle çözülemeyeceğini -asker dahil- herkes gördüğüne göre, şimdi “O halde nasıl çözülür?” konusunda herkesin kapsamlı yol haritasını ortaya koymasının zamanıdır.

Yeni dil, kan davasına değil, kan kardeşliğine, bir arada yaşama azmine, barış özlemine, acil çözüm ihtiyacına vurgu yapmalıdır.
Yapıcı olmalı, hedef şaşırtmamalı, herkesin hassasiyetine saygı duymalı, yaraları sarmalı, sadece kan aktığında değil, sükûn zamanlarında da hatta özellikle o zamanlarda- konuşmalıdır.

Ve artık elini çabuk tutmalıdır.
Toplumun bunca yıldır övüp durduğumuz efsanevi sağduyusuna daha ne kadar güvenebiliriz ki?

Milliyet