Ahmet AY
Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez
Yaşananlara dair konuşurken, yazarken, yorumlarken şeytanın hep iki sureti ile karşılaşıyorum. İki başka suretiyle... Birisi diyor ki; “Aman canım, ne acıyorsun? Onlar da kaçakçı değiller miydi? Onlar da günahkâr değiller miydi? Layıklarını buldular. Bu ceza da onlara müstehaktır. Hiç acıma! Hem madem gece vakti o dağlarda geziyorlardı, elbette hakettiler bombalanmayı... Uçaklar nasıl ayırsın dostu, düşmanı o karanlıkta? Hem ne biliyorsun, belki onlar da teröristtiler. Kılık, suret, beden(!) değiştirmiştiler. Zaten o topraklarda yaşayan herkes teröristtir. Silahsızken köylüdür. Silahı alınca terörist olur. Bu hep böyledir.”
Sonra diğer suret alıyor sazı eline, öteki kadar çirkin; o başlıyor fikrime saldırmaya: “Ah, bu devlet... İşte yine çıkardı içindeki kini ortaya. Zaten bu devlet hep Kürtleri ezmek istemiştir. Dersim’de bunu yaptılar, Şeyh Said isyanında bunu yaptılar, Van’da Mustafa Muğlalı eliyle bunu yaptılar, PKK bahanesiyle Güneydoğu’ya yıllardır bunu yapıyorlar... İşte bu Faşistler, bu canavarlar çıkardılar yine içlerindeki kini ortaya! Zehirlerini ortalığa yeniden saçtılar. Bizim daha bunlarla ne işimiz var? Gösterelim kendimizi... Bunu, bunlar, bilerek yapmışlardır. Bilerek yapmışlardır ki, böylesine özürde tereddüt gösteriyorlar, bir yas bile ilan etmiyorlar. Bak şimdi bir de yılbaşı kutladılar. Eğlendiler, coştular...”
Sonra bu iki şeytanı da karşıma alıyor, ikisine birden tek bir ayetle cevap veriyorum: “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez... Duydunuz mu beni, ey sağdan ve soldan gelen, farklı suretleriyle beni şaşırtan, yanıltmaya çalışan şeytanlarım? Allah’ın sarsılmaz, kırılmaz, cerh edilmez vahyi var: Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.”
Bediüzzaman’ın; “Kur’an’ın kanun-i esasisi” diye tarif ettiği bu ayet; içimde Yezitlik namına, faşistlik namına, “genellemeci düşmanlık” namına ne varsa söküp atıyor, temizliyor. O ayeti okuyunca, hiçbir kimsenin günahını bir başkasına; yahut komşusuna, yahut aşiretine, yahut akrabasına, devletine, hükümetine, memurlarına ve dahi en başta halkına yükle(ye)mez hale geliyorum. “Ne yapıyorum ben? Sahi ne yapıyorum ben? Kendime gelmeliyim. Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez” diyorum.
“Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez” ayeti elimi kolumu, öfkemi, tutkumu; kirli ve kinli, haddi aşmaya meyyal arzularımı bir güzel bağlıyor. Beni insanlık namına, adalet namına, şefkat namına esir alıyor. Bir kez daha müslüman oluyorum, bir kez daha vahye teslim oluyorum. Ellerimi bağlıyorum. Tıpkı namazdaki gibi ellerimi bağlıyorum. Öfkemi, hırsımı, şeytanî yanlarımı iradem ile bağlıyorum. Seviniyorum... Zira bu bir ayet, beni tüm bu saldırıların karşısında yine de “insan” kılıyor. İnsaniyet-i kübra olan İslamiyet’le şereflendiriyor.
Şimdi bana düşen elbette susmak değil. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” hadisini biliyorum. Yazıyorum, yazıyorum, daha da yazacağım, biliyorum. Bu yanlışların hesabı görülene kadar unutmayacağım, unutturmayacağım, durmayacağım, görüyorum. Aksini düşünemiyorum!
Ama aynı zamanda insan kalacağım, acıyacağım... Geçen gün yoktan yere, sanki o yaşananlardan o da mesulmüş gibi tartaklanan kaymakama da acıyacağım; teröristmiş gibi bombalanan o gençlere de acıyacağım. Herşeyin üstüne, hepsinin üstüne bu ayeti okuyacağım; “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” Zira insanlık namına ne sorunumuz varsa, Kur’an’ın bir ayeti, bir yıldızı ona ışık tutuyor... Her bir yıldız, bir göktaşı olup içimdeki, karşımdaki, fikrimdeki, toplumdaki şeytanları taşlıyor. “Kahrolsun tüm şeytanlar ve şeytanî diller!” diyorum. "Kahrolsun, çünkü biz insanı, yalnız insan olduğu için seveceğiz... Ve inşallah seveceğiz.”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.