Hilafetin kaldırılması yanlıştı

IŞİD meselesi yeniden hilafet meselesini tartışmaya açtı. Odaklaşmayı sağladı. Dünya basını ve özellikle de Batı basını sürekli olarak konuyu gündeme taşıyor ve kurcalıyor. Bu vesile ile bizde de yansımaları hissediliyor. Ebubekir Bağdadi’nin kendisini halife ilan etmesi de ilgiyi canlı tutan gelişmelerden biri oldu. İşte bu durumda Mustafa Kemal’in tek taraflı olarak halifeliği ilga etmesi ve kaldırması tartışma konusu oluyor. Elbette İslami kesimlerin görüşü istisnalar olsa da belli. Buna mukabil, laik kesimler de kendilerini bigane hissedemiyor ve ister istemez tartışmaya katılıyorlar. Zira hilafetin kaldırılması akisleri itibarıyla herkesi ilgilendirdiği gibi ilgası da sonuçları itibarıyla herkesi ilgilendirmiştir.  'Yeniden ilanı' da ilgiyi tekrar canlandırdı. Meseleyi daha da somutlaştırmak için söylemeliyiz ki, Mustafa Kemal hilafeti kaldırmasaydı bir boşluk olmayacaktı. Dolayısıyla hilafet günümüzde olduğu gibi heveskarların elinde oyuncak haline gelmeyecekti.  
 
Bu boşluk birçok heveskara sermaye olmuş ve onları harekete geçirmiştir. Anadolu Federe Devleti ve IŞİD’in kurduğu Hilafet Devleti bunlardan bazıları. Bu boşlukta IŞİD gibi türediler tünedi. Tolga Tanış isimli Hürriyet yazarı meseleyi ülkemizde bir dönem CIA İstasyon Şefliği yapan Graham Fuller’a açmış. O da hilafetin tek taraflı olarak kaldırılmasının yanlış olduğuna zira hilafetin Türklerin değil, Müslümanların ortak meselesi ve davası olduğuna parmak basmış. (Halifelik meselesi, Tolga Tanış, Hürriyet 13 Temmuz 2014)
 
*
 
İslam dünyasının dağınıklığında hilafetin kaldırılmasının çok önemli bir payı vardır. Boşluğu dolduracak başka bir mekanizma da yoktur. Mısırlı düşünür Muhammed el Behiy hilafet bağının koparılmasının üç önemli öldürücü etkisine temas eder. El İlmaniye kitabında hilafetin kaldırılmasının felaket derecesindeki yansımalarına ve tahribatına işaret eder ve ışık utar. Bunun sonuçlarından birisi siyasi zeminde Müslümanların birlik ve beraberliklerini ortadan kaldırmasıdır. Halbuki, ortak çatı olunca onun altında birlik ve beraberlik devam ediyordu. Ortak çatının kalkmasıyla birlikte ümmetin iki kanadı Araplar ve Türkler veya Araplar ve Acemler birbirinden ayrılmıştır. 
 
İkinci öldürücü etkisi ise otak şemsiye olan hilafetin çatısı altında olan Araplar da parça parça olmuşlardır. İngilizler vaat ettikleri ortak büyük Arap devleti formülüne sırt dönmüşler aksine Osmanlı terekesi Arap dünyasını Fransızlarla aralarında ‘büyük talan’ formülüyle paylaşmışlardır. Ortak çatı dağılınca Araplarla Türkler birbirinden ayrıldığı gibi Araplar da tali ülkeler olarak bölünmüşlerdir. Bu durumda Filistin ve Kudüs gibi ortak davalar yüzüstü kalmıştır. Arap milletinin felaketi Osmanlı hilafetinin yıkılmasıyla başlamıştır. Nitekim Muhammed Hayr Abdülkadir isimli Arap yazar bir kitabını bu konuya tahsis etmiş ve şu başlığı kullanmıştır: Nekbetü’l Ümmeti’l Arabiyye Bisukuti’d Devleti’l Osmaniyye: Arapların Nekbe ve Felaketi, Osmanlı’nın Yıkılmasıyladır.
 
*
 
Osmanlı’nın yıkılmasıyla birlikte pandoranın kutusu açılmış ve şer yayılmış ve ortalığı kaplamıştır. Osmanlı’nın yıkılmasının dolaylı ve uzun vadeli sonuçlarından birisi IŞİD gibi türedi örgütlerin ortaya çıkmasıdır. Hilafetle ilgili meselelerden birisi de hilafetin TBMM’de mündemiç olmasıdır. Bunun ne İslami ne de vakıada hiçbir karşılığı yoktur. TBMM’de mündemiç diye IŞİD geri mi durdu? Halifenin sıhhat şartlarından birisi sözünün geçerli olmasıdır. Herhalde hilafet bir ruh değildir ki TBMM çatısı altında asılı dursun. Bu avuntudan başka bir şey değildir. İkinci mesele de, Mustafa Kemal’in 1927 yılında ve bazı dönemlerde vakti geldiğinde ve bağımsızlıklarını kazandıklarında Müslümanların hilafeti yeniden ihya edeceklerini öngörmesidir. 
 
Graham Fuller çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun buna dair araştırmalarında Mustafa Kemal’in bu görüşünü belgelendirdiğini ifade etmektedir. Mustafa Kemal’in bu sözleri doğruysa bu bizi hilafetin cebir altında kaldırıldığı veya yabancıların telkini sonucu lağvedildiği sonucuna götürür. O zaman da birilerinin kurtarıcılığı ve kahramanlığı suya düşer. Türkiye baskı altında hilafete veda ettiği gibi Kral Fuad ve Faruk ve Suud Kralı Abdulaziz gibilerinin de bu makama göz dikmeleri yine aynı güçler tarafından engellenmiştir. Osmanlı-Türk hilafetini yıktıktan sonra Arap hilafetine de, imparatorluğuna da izin vermemişlerdir.
 
Hilafetin yerine ikame edilen yeni yapı ise dini parça parça etmiş; bir kısmını ve özellikle ferdi olana izin verirken siyasi ve içtimai olanı yasaklamıştır. Bununla da kalmamış aynı zamanda Batı normlarını da gelişi güzel adapte etmiş, Batı’nın ferde tanıdığı hürriyetleri müsadere etmiştir. Sözkonsu anlayış hem İslam anlayışını hem de Batı anlayışını bölüp parçalamış ve işine gelenini eklektik bir biçimde bünyesine katmış ve almıştır. Tam bir eklektik yapı kurmuştur. Ne Şark ne de Garbı temsil etmiştir. CHP’nin şahsında tek parti modelini  Rusya’dan devşirmiştir. Osmanlı sonrasındaki dönemde, Muhammed el Behiy’in ifadesiyle ‘Ellezîne cealûl kur’âne ıdîn (Hicr/91)’ ayetinin anlamı tecelli etmiştir. Kur’an’ı bütünlüğünden kopardılar ve parça parça ettiler. Yaşadığımız felaketlerin zemininde ve gerisinde bu yaklaşım yatmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum