Ahmet HAKAN
Hizbullah’ın katlettiği bir Nurcu’nun öyküsü
O, Nurcuların en garibanıydı.
Milyarlara hükmetmiyordu, korunaksızdı.
Medyası yoktu, fabrikaları yoktu, faizsiz finans kurumu yoktu, geniş bir müritler çevresi yoktu, bürokraside adamları yoktu.
Rejimin makbul Nurcu’su değildi.
Nurcu Kürtlerdendi.
Biraz da radikaldi.
Sağ partilerle iş tutma, Ecevit’in gönlünü eğleme, Erbakan’a mesafe koyma gibi taktiklere tenezzül etmezdi.
Said Nursi’nin Doğu’da kurmayı planladığı üniversiteyi kurmaya çalışıyordu.
Zehra Vakfı’nın başkanıydı.
Adı İzzettin Yıldırım idi.
Yıl: 1999. Bir ramazan akşamı...
İki karanlık adam, İzzettin Yıldırım’ın İstanbul’daki evinin kapısını çaldı.
Ve İzzettin Yıldırım, o iki karanlık adam tarafından evinden alınıp götürüldü.
Gidiş o gidiş.
Sonra ne bir ses, ne bir nefes...
Aramalar taramalar hiçbir netice vermedi.
İslami camia önce olayı “derin devletin işi” olarak yorumladı.
Çok geçmeden fısıltı halinde de olsa “Hizbullah yaptı” dendi.
Fısıltı halinde!
Çünkü Hizbullah, o günlerde herkesin yüreğini titreten bir kâbus idi...
“İşin içinde Hizbullah var” diye haykırmak, öyle her babayiğidin kârı değildi.
18 günlük aramanın ardından...
İzzettin Yıldırım’ın cesedi, Hizbullah’ın Beykoz’daki hücre evinde gömülü olarak bulundu.
Hani Hizbullah Lideri Hüseyin Velioğlu’nun ölü olarak ele geçirildiği meşhur operasyon var ya...
İşte o operasyondan sonra.
İzzettin Yıldırım, domuz bağıyla öldürülmüştü.
Vücudunda işkence izleri vardı.
Bir de video-kaset çıktı ortaya...
Hizbullah militanları, İzzettin Yıldırım’a zorla “Ben 30 yıldır MİT’e çalışıyordum” dedirtiyorlardı.
İzzettin Yıldırım gibi inanmış bir Müslüman’ı...
Günlerce işkence altında inletmek ile...
Domuz bağı yöntemini kullanarak katletmek ile...
Zorla “Ben MİT ajanıyım” dedirtmek ile...
Cesedini hücre evinin beton zeminine gömmek ile...
Suçlanan kişiler şimdi serbest.
Bense bir türlü karar veremiyorum:
Bu kişilerin tutukluluk hallerinin sona ermesine mi yanayım, yoksa cezaevi çıkışında tekbir getirilerek, “lailaheillallah” denilerek karşılanmalarına mı?
Said Nursi gerçekleri
İKİ tartışma programı yönettim, uzmanlarla konuştum, küçük çapta bir arşiv taraması yaptım, bazı kitapları karıştırdım, “Tarihçe-i Hayat” okuması yaptım.
Elde ettiğim sonuçları aktarıyorum:
BİR: Said Nursi, Kurtuluş Savaşı’nın hemen ardından Ankara’ya davet edilmiş, Millet Meclisi’nde törenle karşılanmıştır. Bunun belgeleri vardır.
İKİ: Said Nursi ile Atatürk’ün baş başa görüşme yaptığına dair sağlam, güvenilir ve itiraza mahal bırakmayacak bir kanıt ortaya konamamıştır.
ÜÇ: Cumhuriyet’in ideolojik yöneliminin ortaya çıkmasının ardından Said Nursi, rejim açısından “tehlikeli” bulunmuştur.
DÖRT: Said Nursi, Cumhuriyet döneminde yazdığı kitaplarda siyasetten uzak dursa da çok sıkı bir takip altında tutulmuş, yargılanmış, hapislerde yatmış, hayatının büyük bölümü sürgünde geçmiştir.
Hürriyet
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.