Atilla YARGICI
Hoştur bana Senden gelen
Dünya bir sınav yeridir. Türlü şekillerde bizi Yaratan Allah tarafından sınav ediliyoruz. Kimi insanlar bu sınavın farkında. Kimileri ise farkında değil.
Sınavın farkında olmak, insanın Yaratıcısı olan Allah ile irtibatına/ilişkisine bağlı.
Sınavlarımızdan birisi de hastalıktır.
Hastalığın bir çok sebepleri olabilir ya da görünüşte hiçbir sebebi olmayabilir. Ama her şeyin Yaratıcısı Allah olduğu gibi, hastalığı da var eden Yüce Allah’tır.
Bunun farkında olmak çok şeyi değiştirir.
85 yaşlarında çok eskiden tanıdığım bir amcayı ziyaret ettik geçenlerde.
“Nasılsın amca” diye sordum. Bana üzüntülü bir şekilde baktı ve gözlerinden yaşlar akarak, “Çok üzülüyorum” dedi. Niçin üzüldüğünü sordum. “Unutuyorum” dedi. “Biraz önce söylediğim şeyi şimdi unutuyorum, aklıma gelmiyor.” Bunu söylerken hıçkırarak ağlıyordu.
Bu amca, sağlıklı olduğu zamanlarda ara sıra camiye geliyordu. Ancak onu tanıyan bir başka birisinin anlattığına göre, dindar bir ailede büyümediği için inancı taklidi seviyede kalmış. Bence de hastalığın bir imtihan olduğunun farkında değildi. Halbuki insanın yaşı ilerledikçe ölümün keşif kolu olan hastalıkların insana hücum etmesi kaçınılmazdı. “Biz de bu yaşta unutuyoruz” dedim. Onu teselli etmeye çalıştım.
Bir başka gün Yusuf isminde yaşça daha genç bir hastayı ziyarete gittik. Yusuf’u görünce ağlamamak için kendimi zor tuttum. Ünlü Fizikçi Stephen Hawking’in yakalandığı ALS hastalığına yakalanmıştı. (ALS) hastalığı, beyin ve omurilikte istemli kas hareketlerinin kontrolünü sağlayan sinir hücrelerinin hasarlanması ve kaybıyla ortaya çıkıyor. ALS, motor hücrelerin (nöronlar) büyük bölümünü öldürerek sinir sistemini felç ediyor ancak beynin zihinsel faaliyetlerini fazla etkilemiyor. Halk arasında “Kas erimesi” olarak adlandırılan ALS vücuttaki tüm kasları işlevsiz hale getirebiliyor ve zamanla ses yitimine de yol açıyor.)
Bu yüzden konuşamıyordu, beyni iyi çalışıyordu. Kendisi emekli matematik öğretmeniydi. Cihazlara bağlıydı. Yemek yiyemiyordu. Mama ile besleniyordu ama ağzında değil şırınga ile başka bir şekilde hayatını devam ettiriyordu.
Ben bulunduğumuz yerin küçük camisinde zaman zaman gelenlerle dini sohbet yapıyordum. Beni görünce eşine bir şey söylemek istedi. Sadece gözleriyle konuşabiliyordu. Eşi emekle hemşire. Ona harfleri kodlamış, öğretmiş, harfleri söylüyor, kastettiği kelimede o harf geçiyorsa, gözüyle onay veriyor, geçmiyorsa onay vermiyordu. Bir kelimeyi bulmak için 5-10 dakika çaba sarfetti. “Vaiz” kelimesini söylemek istiyordu. Benim camide yaptığım sohbetleri dinlediğini hatırlatmak istemişti.
Yüzü daima gülüyordu. Böyle bir hastalık sahibi ama ümitle yaşıyordu. Ben de çok merak ettim. Acaba nasıl böyle hayata olumlu bakıyordu? Sonunda anladım.
Eşine bir şey daha söylemek istediği, bana bir soru sormak istediğini bildirdi gözüyle. Bu duruma gelmeden önce namazını tam olarak kılıyordu, bu durumda da mümkün olduğu kadar abdest aldırmaya çalışmışlar namazını kılmaya gayret etmiş. Ama artık abdest alamıyor, namaz da kılamıyordu. Ben de teyemmümü ve gözüyle namaz kılabileceğini söyledim. Yine gülümsedi. Zaten hep tebessüm ediyordu.
Allah ile irtibatının sağlam olduğunu anladım. Hala ibadetlerini yapma peşinde. Ve muhtemelen bunun bir imtihan olduğunun farkında idi. Ve şöyle der gibiydi:
Hoştur bana Senden gelen,
Ya gonca gül yahut diken,
Ha hilat ü yahut kefen
Lütfun da hoş, kahrın da hoş.
Rabbim, her şeyin Allah’tan geldiğinin sırrına eren insanlardan eylesin hepimizi. Gerçek mutluluk ve huzur bu olsa gerek.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.