Hulusi Yahyagil'in kızına tavsiyesi
Hekimoğlu İsmail, Hulusi Yahyagil ve Zübeyir Gündüzalp örneği ile şuurlu Müslümanlığı anlattı
Hekimoğlu İsmail'in yazısı:
İslamiyet'le hayatını güzelleştiremeyen insanın durumu nasıl olur?
Muhterem ağabeyim Hulusi Yahyagil, kızını evlendirecek; nikâh kıyılıyor... Nikâh kıyılınca, konuşmalar başlıyor; düğün nasıl olacak, neler alınacak, neler verilecek?
Taraflardan biri bir şey söylüyor, biri bir şey söylüyor... Hulusi ağabey başını kaldırıyor, "Kızım, sen benim kızımsın değil mi?" diyor. Kızı da, "Elbette babacığım, kızınım tabii." Ağabey diyor ki, "O halde giyin mantonu, git kocanın evine." Ağabeyin dünya malıyla işi yok ki...
İnsanın seveceği çok şeyler vardır. Bu sevgilerin peşine düşerse Allah'ı sevmeyi unutur.
Memuriyete başlayan arkadaşların bazıları, ev ihtiyaçlarımızı temin ediyoruz diye borçlanarak bir sürü eşya aldılar. Borçları ödeyemeyip eve haciz gelince şaşırıp kaldılar. Borçlar yüzünden ikinci bir iş tuttular. Gündüz başka iş, gece başka iş... Okumayı, ibadeti, dersleri bıraktılar. Yani dünya malı onları yuttu! Bazı arkadaşlar mobilya aldılar, evde namaz kılacak yer kalmadı. Bazıları ev aldılar, para kazanacağız diye evlerinde oturamadılar. Kimi arkadaşlar çok kıymetli elbiseler giydi amma tramvay durağında beklediler. Elbiseler pahalı, tramvay bileti ucuz... Bir arkadaş, manzaralı ev tuttu, evinin kirasını ödeyemedi. Gelir az gider fazla olursa insanlar paranın kölesi olur. "Para gelsin de nereden gelirse gelsin..." Gelir-gider dengesi kurulmazsa ailelerin dengesi bozulur.
İnsanlarda şu var; "Onun var benim niye olmasın?" Onun şartlarıyla kendi şartlarını düşünmüyor. Aile üyeleri evvela şunu tespit edecek: Zaruri ihtiyaç maddeleriyle zaruri olmayan ihtiyaç maddeleri neler?.. Karı koca, yatak odalarını bir müze gibi sergiliyorlar amma evde kütüphane yok! Kütüphane olmayıp, yatak odası olan evde kafa yok. Haliyle keyif hayata hakim demektir. Zevkimize ve menfaatimize göre yaşıyorsak, din nerede?
Hükümdarlardan biri vasiyet etmiş; "Öldüğümde sağ elim tabuttan dışarıda kalsın." Vasiyeti yerine getirilmiş. Cemaat şaşkın ve hayretler içinde, vezir şöyle konuşmuş: "Hükümdarımız sizlere son dersini veriyor. Diyor ki; tahtım, tacım, servetim, hazinem, ilim adamlarım, kumandanlarım, hakimlerim ve milletim beni kurtaramadılar. İşte elim boş gidiyorum. İnsan, günah ve sevaptan başka ne götürebilir? Selahaddin-i Eyyubi, hastalığının arttığını, ecelinin yaklaştığını anlayınca kefenini mızrağının ucuna taktırmış ve dellala vererek sokaklarda dolaştırmış. Dellal hem gezmiş hem de sultanın emriyle bağırmış; "Ey ahali, sultanımız buyuruyor ki, ibret alınız, pek çok yerlere milletlere hükmeden Eyyubi, mal olarak kefenini bir de günahlarla sevaplarını götürüyor. Dünya malı sizi aldatmasın!.."
Şuurlu Müslümanlar İslam gemisinin mürettebatıdır. Yolcular kendilerine göre eğlenirler, gülerler, oynarlar. Fakat mürettebat, işine bakar, çalışır. Üstat buyuruyor ki; "Pencerelerden seyret, içlerine girme."
Zübeyir (Gündüzalp) ağabeyi görmeye gittiğimizde odasında sadece şunlar vardı: Eski bir yatak, teneke soba, kağıt, kalem, kitap ve bir kucak dolusu ilaç kutusu... Bu basit yaşayış içinde harika bir insan, yani şuurlu bir Müslüman...
Bana göre, bir insan İslamiyet'le hayatını güzelleştiremiyorsa eve, eşyaya yani gösterişe merak salar.
Zaman
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.