Hülya YAKUT
Bir Deli, Bir Veli, İki Çocuk
Amerika'dan bizi ziyarete gelen oğlum ile, gecenin ilerlemiş saatinde koyu bir sohbete dalmıştık.
Yeni müslüman olan eşi için bir takım tavsiyeler alıyor, zorlandığı konuları anlatıyordu.
Bir ara babasına sordu:
"Sahi babacığım, sen nurları nasıl tanıdın?"
Eşim sanki o günleri yeniden yaşıyormuş gibi uzun uzun anlattı.
Hikâye hayli uzun. Kısa tutarak, bizi hayli güldüren bir detayı ama ibretlik bir ayrıntıyı ben de size nakledeceğim.
Avukat Mehmet Karakaya (o yıllarda sağlık memurudur) Iğdır'ın bir köyüne atanmıştır. Yeni mezun gencecik biridir. Eşim de lise öğrencisi.
Üstadı gören, cesur ve gözüpek Molla Hamid isimli zat, Iğdır'a gelmiş kahvehanelerde heyecanlı sohbetler yapmakta, ara ara da elindeki kitaplardan (Risale-i Nurlar) okumaktadır. Halk önceleri hayli ilgi gösterir. Bu ilgi halkasına eşim ve arkadaşı Mehmet de dahil olur.
Bu ilgi birilerini rahatsız edince, Molla Hamid kahvehane sohbetlerinden men edilir.
O dönemin cesurlarından biri, ticaret ehli olan rahmetli Veli Turan'dır.
Diğeri ise, (ismi bende mahfuz) ara ara psikolojik sıkıntılar yaşayan biridir.
Çözüm olarak bir yer tutmayı, sohbet ve dersleri orada yapmayı düşünürler. Bunu da hayata geçirirler.
Lâkin, korkudan mı bilinmez, mollaya ilgi azdır.
Yılmazlar.
Sabırla, imanla, sebatla dersler devam eder.
Bu sessiz ve dirençli duruştan dahi rahatsız olanlar, bu nur hizmetini, kararlılığını, sebat ve azmini, küçümser ifadelerle, güya hafife alırlar.
Ve bizi güldüren şu cümleyi kurarlar.
"Bir deli, bir veli, iki de çocuğun okuduğu kitaplar."
Ben 2004'te gittim Iğdır'a. O kitapları okuyan insanlar artık, gruplara ayrılmış, kimi 8-10, kimi grup 50-60, kimi 200-300 kişi olmuştu.
Bir konferans tertipledik.
Konu asrın idrakine sunulan Risale-i Nurlar ve Bediüzzaman'dı.
Konuşmacılar M. Kutlular, Halil Uslu idi. Bendeniz de takdimci.
Salonda en az bin beşyüz kişi vardı. Öyle ki, insanlar yerlere oturmuş, bazısı salona dahi girememişti.
Eşim o günleri, o zamanın aşkı ve şevkiyle anlatırken, ben de içimden; "bunu, şu sıralar, olmadık iftiralar üzerinden İslâm'a saldırılmasından, kalbi kırılan, üzülen, belki ye'se kapılanlarla paylaşmalıyım" diye geçiriyordum.
Deli dediler, veli dediler. Çoluk çocuk dediler.
Olduramadılar.
Sürgün ettiler, ceza verdiler, idam sehpaları gösterdiler.
Başaramadılar.
İftira, kumpas, darbe, terör, kurgu yollarını denediler. Deneyecekler...
Olmadı...
Olmayacak...
Allah nurunu tamamlayacaktır.
İnanıyorsanız üstünsünüz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.