Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU
Neden Neden Niçin!?
بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
"Üstad kimlere selam ve dua ediyor!
"Hukuk-u ammenin hukukullah [Allah hukuku] hükmüne geçtiğini bilenlere", umumen selâm ve dua ediyorum.” (Emirdağ Lahikası- 452)"
"Birinci Sual:
Bu büyük zelzelenin maddî musibetinden daha elîm manevî bir musibeti olarak,
şu zelzelenin devamından gelen korku ve me’yusiyet ekser halkın ekser memlekette gece istirahatını selbederek dehşetli bir azab vermesi nedendir?
Yine manevî cevab:
- Şöyle denildi ki: Ramazan-ı Şerifin teravih vaktinde kemal-i neş’e ve sürur ile sarhoşçasına gayet heveskârane şarkıları ve bazan kızların sesleriyle radyo ağzıyla bu mübarek merkez-i İslâmiyetin her köşesinde cazibedarane işittirilmesi, bu korku azabını netice verdi." (Bediüzzaman Said Nursi, Sözler)
[Bugün sade radyo yerine; tv, internet, tivıtır, youtup, instagram, tiktok, fesbuk...]
"İkinci Sual:
- Niçin gavurların memleketlerinde bu semavî tokat başlarına gelmiyor? Bu bîçare müslümanlara iniyor?
- Elcevab: Büyük hatalar ve cinayetler te’hir ile büyük merkezlerde ve küçücük cinayetler ta’cil ile küçük merkezlerde verildiği gibi;
mühim bir hikmete binaen ehl-i küfrün cinayetlerinin kısm-ı a’zamı, Mahkeme-i Kübra-yı Haşre te’hir edilerek ehl-i imanın hataları (na), kısmen bu dünyada cezası verilir.
Hem Rus gibi olanlar, mensuh ve tahrif edilmiş bir dini terk etmekle,
hak ve ebedî ve kabil-i nesh olmayan bir dine ihanet etmek derecesinde gayretullaha dokunmadığından, zemin şimdilik onları bırakıp, bunlara hiddet ediyor.
"Üçüncü Sual:
Bazı eşhasın hatasından gelen bu musibet bir derece memleketten [ Türkiye' de ] umumî şekle girmesinin sebebi nedir?
-Elcevab:
Umumî musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle ekser nâsın o zalim eşhasın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla manen iştirak eder, musibet-i âmmeye sebebiyet verir." (Sözler)
Dördüncü Sual:
Madem bu zelzele musibeti, hataların neticesi ve keffaret-üz zünubdur.
Masumların ve hatasızların o musibet içinde yanması nedendir?
Adaletullah, nasıl müsaade eder?
-Yine manevî canibden elcevab:
Bu mes’ele sırr-ı kadere taalluk ettiği için, Risale-i Kader’e havale edip yalnız burada bu kadar denildi:
وَاتَّقُوا فِتْنَةً لاَ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً
"Yani: “Bir bela, bir musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp masumları da yakar.” (Enfal, 25)
Şu âyetin sırrı şudur ki:
- Bu dünya bir meydan-ı tecrübe ve imtihandır ve dâr-ı teklif ve mücahededir.
-İmtihan ve teklif iktiza ederler ki, hakikatlar perdeli kalıp, tâ müsabaka ve mücahede ile Ebubekirler a’lâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebucehiller esfel-i safilîne girsinler.
- Eğer masumlar böyle musibetlerde sağlam kalsaydılar, Ebucehiller aynen Ebubekirler gibi teslim olup, mücahede ile manevî terakki kapısı kapanacaktı ve sırr-ı teklif bozulacaktı."
"Madem mazlum, zalim ile beraber musibete düşmek, hikmet-i İlahîce lâzım geliyor.
Acaba o bîçare mazlumların rahmet ve adaletten hisseleri nedir?
Bu suale karşı cevaben denildi ki:
O musibetteki gazab ve hiddet içinde onlara bir rahmet cilvesi var.
Çünki o masumların fâni malları, onların hakkında sadaka olup, bâki bir mal hükmüne geçtiği gibi, fâni hayatları dahi bir bâki hayatı kazandıracak derecede bir nevi şehadet hükmünde olarak, nisbeten az ve muvakkat bir meşakkat ve azabdan büyük ve daimî bir kazancı kazandıran bu zelzele, onlar hakkında ayn-ı gazab içinde bir rahmettir."
***
"…bu Anadolu halkı Risale-i Nur’a girmeseler de ilişmesinler!
Eğer ilişseler; yakında bekleyen yangınlar, tufanlar, zelzeleler ve taunların istilâsına uğrayacaklarını düşünsünler, akıllarını başlarına alsınlar.
Madem biz onların dünyalarına karışmıyoruz, onların da lüzumsuz bir halde bu derece âhiretimize karışmalarında onlara felâket getirmek ihtimali kavîdir." (Kastamonu Lahikası)
"Neden dostların kusuratına tokat gelir. Hücum eden düşmanlara bu tarzda gelmiyor?”
Elcevab:
-Memur olmayan [yönetici olmayan] veya hususî şahsı itibariyle hıyanet eden, hususî tokat yer. Bu nevi vukuat pek çoktur; ve tam sadakat edenlerde, maişetindeki bereket ve kalbindeki rahat cihetinde ikramlara mazhar olanlar dahi pek çoktur.
*Eğer memur: [her kademede idareci] ise, kanun namına kanunsuz hıyanet eden, ilişen; o memlekete, o bîçare ahaliye bir umumî tokada vesile olur.
Ya zelzele, ya yağmursuzluk, ya hastalık, ya fırtına gibi umumî belalara bir vesile olur.
Kendisi, zahiren hususî tokat yememiş gibi görünüyor." (Emirdağ Lahikası)
İ’lem eyyühe’l-aziz!
-İmana ait bilgilerden sonra en lâzım ve en mühim a’mâl-i salihadır.
Salih amel ise, maddi-manevi kul hakkına tecavüz etmemekle, hukukullahı hakkıyla ifa etmekten ibarettir.
Hukukullah hukuku ibadı/ kul hakkını tazammun eder" (içerir). (Mesnevi-i Nuriye)
Hukukta ‘hukukullah’ı düstur-u amel yapınız. Nasıl ki; 'Hukuk-u Şahsiye' ve bir nevi hukukullah sayılan hukuku umumiye namıyla iki nevi (çeşit) hukuk var.
Öyle de: şer’i meselelerde bir kısım meseleler eşhasa taalluk eder.
Bir kısmı ise umuma, umumiyet itibariyle taalluk eder (alakalı) ki; onlara "şeairi islamiye" tabir edilir.
Bu şearin umuma taalluku cihetiyle, umum onda hidsedardır.
Umumun rızası olmazsa; onlara ilişmek, umumun hukukuna tecavüzdür." (29. Mektup)
Demek ki; sadece ezan, kurban, mezarlık, cami, sakal, cübbe değil; genel hukuka giren her şey; cadde, sokak, kamu alanları; hastane, postane, vergi dairesi tüm devlet daireleri, komşu, mahalle, yeşil, çevre, orman, trafik, sıraya girme vb. sayısız alanlar da; "Şeair-i İslamiye" dairesine girer!.."
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.