Hüsrev ve Tahiri’den sonra üçüncü

Hüsrev ve Tahiri’den sonra üçüncü

Merhum Atıf ağabeyimizi vefatının 24. yılında rahmet, minnet, şükran dualarıyla anıyoruz

Ömer Özcan’ın haberi:

RİSALEHABER-Bediüzzaman Hazretlerinin “Hüsrev ve Tâhiri’den sonra üçüncü” dediği Hasan Atıf Ağabey’in ismi Risale-i Nur’da çok geçmektedir. Sadece Kastamonu Lâhikası’nda 36 yerde geçmektedir. Emirdağ Lâhikası’nda da Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin “Başta Hüsrev ve Tâhirî olarak 12 kahraman” dediği varisleri arasında da “Âtıf” olarak ismi sayılmaktadır.

Atıf Ağabeyi yakından tanıyanlar onun velayet, keramet ve takva sahibi bir zat olduğunu; az konuşup huzurlu, sessiz, sakin, sükûnet içerisinde bir hayat geçirdiğini çok iyi bilirler. Hizmeti ise dağlar, okyanuslar büyüklüğündedir.

Nur’un çilekeş kâtiplerinden bu altın kalemli “Kahraman” ağabeyimize bizler, hakikaten, manen çok borçluyuz…

27 Nisan 1988 tarihinde, 88 yaşında, İzmir’de vefat eden merhum Atıf ağabeyimizi vefatının 24. yılında rahmet, minnet, şükran dualarıyla anıyoruz…

Atıf ağabeyin 24. vefat yıldönümü vesilesiyle yakın talebelerinden Sabri Karagöz ile yaşadıkları hüzün verici bir hapishane hatırasını, Sabri ağabeyin dilinden Risale Haber okuyucuları ile paylaşmak istiyorum. Hatıralarda, yine kahraman bir ağabeylerimiz olan, Konyalı Sabri Halıcı’nın da ismi geçmektedir.

Sabri Karagöz: 1933 senesinde, Afyon’un Dazkırı ilçesinin Akyarma köyünde dünyaya gözleri açmıştır. 16 yaşından itibaren vefatına kadar merhum Hasan Atıf’ın hizmetinde bulunmuş, O’nun en yakın talebesi, sırdaşı, yoldaşı olmuştur. Bediüzzaman Hazretleri’ni de üç kere ziyaret etmiştir. Sabri Ağabey, 1956 senesinden beri Nazilli’de ikamet etmektedir, hayattadır.

16 yaşından itibaren vefatına kadar Hasan Atıf’ın en yakınında bulunan Sabri Karagöz

AĞLATAN HAPİSHANE HATIRALARI

Anlatılan hatıralar, 1952 yılında Hüseyin Üzmez’in Malatya’da bir gazeteciyi tabanca ile vurması sonucunda Nazilli Hapishanesinde cereyan etmiştir.

Koğuşun altı beton, üstü beton, oturacak yer yok

1952’de Malatya hadisesi oldu. Hüseyin Üzmez, Gazeteci Ahmet Emin Yalman’ı kurşunlayınca tutuklamalar başladı. “İzmir Demokrat Gazetesi”nde, “Tutuklandılar” diye Atıf Ağabey’in ve kendi ismimi okudum. Oysa biz o sırada, dışarıda, Aydın-Sultanhisar’daydık. Gidip haberi Atıf Ağabey’e gösterdim. Derin derin düşünmeye başladı. İki gün sonra taharri memurları geldi. Bir cuma günüydü. Bizi Sultanhisar Karakolu’na götürdüler. Artık o gece için bizi evimize gönderdiler. Ertesi gün biz gittik teslim olduk.

Bizi Sultanhisar’dan, Nazilli’ye götürdüler. Karakolda ifadelerimizi alıp mahkemeye sevk ettiler. Karakolda Atıf Ağabey’e “Sen Mustafa Kemal hakkında konuşmuşsun?” dediklerinde “Hiçbir zaman, hiçbir yerde konuşmadım, hatta men ederim” dedi. Sonra bana “Ne öğretiyor sana?” diye sordular. “Bazı bilmediğim şeyleri, namaz gibi mevzuları sorarım. Burada misafireten kalıyorum” dedim. Hakikaten ben Atıf Ağabey’e ziyarete gitmiştim, eski evim duruyordu hâlâ.

O gece bizi Nazilli Hapishanesi’nin tecrithanesine attılar. Alt beton, üst beton, oturacak yer yok... O gece betonun üstünde sabahladık Atıf Ağabey’le.

Ertesi gün Ertuğrul Öztürk’ün dedesi Yazırlı Mustafa (Öztürk) Efendi yastık, yorgan, minder getirmiş.

Sonra bizi ihtilattan (insanlarla görüşmekten) men ettiler. Hapishanede tam tecrit içindeydik. Değil dışarıdan gelenlerle, mahkûmlarla bile bizi görüştürmüyorlardı. Hatta gardiyanlar da bizimle konuşmuyorlardı. O ana kadar Atıf Ağabey’le ikimiz yalnızdık. İki gün sonra Ahmet Hamdi Kundakçıoğlu adında, emekli asker olan birini daha getirdiler yanımıza. Aydın-Atça’dan getirmişlerdi. Atıf Ağabey’le tanıdık çıktılar. Samsun’da, askerde beraberlermiş. Cemaatle bir ilgisi yoktu; ama 163’e bağlıydı. Halk Parti’liler şikâyet etmişler.

Üstad sessizce: “Çok zahmet çektiniz” dedi”

Böylece dört metrelik bir odanın içinde üç kişi kalmaya başladık. Burada haftalarımız geçti. Biz çoğunlukla Ahmet Hamdi Amca’yla sohbet ederdik; Atıf Ağabey pek konuşmazdı. Özellikle tuvalet işi çok zor oluyordu. Zili çalıp gardiyanı çağırıyor ve “Ben tuvalete gideceğim” diyorduk. O da “Ne bu ya!” diyor, açmıyordu.

Bir gün -affedersiniz- öyle bir sıkışmıştım ki kıvranıyordum. Atıf Ağabey’le Ahmet Hamdi Amca orada oturuyorlardı. Onun için çekiniyordum. Bir kutu buldular ve “Bunun içine yap” dediler. Ben zaten çekingen bir adamım... Yapmam mümkün değil! İyice kıvranmaya başladım. Eğilip bükülüyor, kendimi iyice kasıyordum. Sonra canım geçmiş, dalmışım. Gece saat üç sıraları pencere açıldı. “Pencereyi niye açtınız?” diye kızacaklar diye ben korkuyordum. Allah’ım! O anda çok güzel bir şey oldu. Üstad Hazretleri oradan içeri girdi. Önce sağ yanağımdan, sonra soldan; Üstad yanaklarımdan öptü! Eliyle başımı sıvazladı ve sessizce “Çok zahmet çektiniz” dedi. Birden uyanıverdim. Atıf Ağabey “Ne oldu?” der gibi yüzüme baktı. Ben heyecanla “Üstad geldi! Bak yanağıma, ıslak!” dedim. (Sabri Ağabey bunları anlatırken ağlıyor, o günkü gibi yanakları ıslanıyordu.) Ondan sonra üç gün, hiç tuvalete gitmedim, üç gün tuvaletim gelmedi.

Sabri Halıcı gelince koğuşta ezan okunmaya başladı

Bu arada Sabri Halıcı geldi. Tutuklamalar ilk defa buralarda başladığı için onu da Nazilli’ye getirmişler. Konya’dan getirdiler. Bizim tecrit odası müdüriyete yakındı ve anahtar deliğinden görülürdü. Şöyle bir baktım: “Ağabey, birisi geldi” dedim. O da baktı, “Bu Sabri Halıcı” dedi. Onu Denizli ve Afyon hapislerinden tanıyormuş. Sabri Ağabey’i bizim odaya vermediler. Onu, diğer mahkûmların içerisinde ayrı bir yere yerleştirdiler.

Sabri Halıcı’nın çok güzel hitabeti vardır. Bu arada bir kavga çıktı hapishanede. Mesele, hapishanenin dayılığını ele alma meselesiymiş. Bu sebeple savcı, Sabri Halıcı’yı mahkûmları ıslah için o tarafa vermiş.

Biz tecritteyiz; ama anahtar deliğinden orta salonu görebiliyorduk. Sabri Amca diz çöktü ve konuşmaya başladı: “Ey Kardeşlerim! Sizler hepiniz iyi insanlarsınız. Bir noksan tarafınız varsa, o da size bir şey öğretilmemiş olması...” Yüksek sesle konuştuğundan, sesler duyuluyordu.

Netice çok güzel oldu. Koğuşta ezan okumaya başladılar. Cuma günü, mahkûmlar yere bir şeyler serdiler ve içerde cuma namazı kıldılar. Sabri Ağabey vaaz etti. Tabii bizi bırakmadıkları için biz namaza gidemedik. Bir hafta sonra bizi de o tarafa, Sabri Halıcı’nın odasına aldılar. Ben orada, Sabri Ağabey’den Kur’an dersi de almaya başladım. Sonradan bizi de bahçeye çıkarmaya başladılar.

Sabri Ağabey’in oğlu Ömer’in uçağı, Manyas Gölü yakınlarına düştü ve şehit oldu

Bir ara Sabri Ağabey’in oğulları geldi. Sonra pilot olan oğlu Ömer de geldi. Atıf Ağabey, “Maşaallah! Sen çok gençmişsin; ama böyle olacak işte!” diye ona iltifat etti.

O senenin temmuz ayında, hatta temmuzun son gününde, Sabri Ağabey’in oğlu Ömer’in uçağı, Manyas Gölü yakınlarına düştü ve şehit oldu. Bu mahkememizse senelerce uzadı, hep talik etti. En sonunda 1956’da beraat ettik.

Yalnız Müslüman siz misin?

Bir gün Nazilli Hapishanesi’nden mahkemeye götürülürken Hasan Atıf Ağabey’i Ahmet Hamdi Amca’yla, beni de Halıcı Sabri Ağabey’le birlikte bağladılar. İstasyon Meydanı’ndan, çarşı içinden yayan olarak mahkemeye doğru gidiyorduk. Etrafımızda jandarmalar, onların da etrafında halk, bizi seyrediyorlardı. “Nurcular mahkemeye gidiyor” diye merakla toplanmışlardı. O sırada menfi birisi, “Yalnız Müslüman siz misin?” diye bağırdı. Halıcı Sabri Ağabey “Siz de Müslümansınız yavrum! Siz de Müslümansınız yavrucuğum!” diye mukabele etti.

Ağabeylerimizin mizaçları çok farklıydı

Yine bir gün mahkeme sıramızı beklerken, Hasan Atıf Ağabey tefekküre dalmış, kendi kendine gülümsüyordu. Ben yüzüne bakınca, “Kelepçe sizi bırakacağım diyor” dedi. Bunu duyan Sabri Ağabey bana dönerek, “Yok yavrucuğum!” diye itiraz etti. Atıf Ağabey, biraz celallenerek onu ikaz etti.

Sabri Halıcı bana müdafaa yazdırıyordu, kâtipliğini ben yapıyordum. Sabri Halıcı, “Savunma hazırlayalım” dedikçe Atıf Ağabey, “Hayır, lüzum yok” derdi. O gün bize “Ne kadar hapiste kalacağız?” diye sordu. Ben, “50-60 gün” dedim. Ahmet Hamdi Amca, “Biz buradan çıkamayız” dedi. Konyalı Sabri Halıcı da “Çıkamayız” dedi. Atıf Ağabey ise, “Bana kalırsa 110 günde çıkarız” dedi. Sabri Ağabey, itiraz edince Atıf Ağabey yine celallendi ve “Bir daha konuşursan biz çıkarız, sen içeride kalırsın” dedi.

Atıf Ağabey’in bu sözü üzerine ben gün saymaya başladım. 110. günün akşamı merakla beklerken gece 03.00’te gardiyanlar isimlerimizi sayarak, “Sabah mahkemeniz var” diye tebligatta bulundular. Hakikaten aynı gün mahkeme bizi doğrudan, Halıcı Sabri Ağabey’i ise kefaletle tahliye etti. O zaman için 2 bin lira kefalet parası ödedi. Atıf Ağabey ona, “Bir daha itiraz etseydin hapiste tutuklu kalacaktın. Bununla kurtuldun” demişti.

Sabri Ağabey o zaman 66 yaşındaydı, Atıf Ağabey’den yaşça büyüktü. Bu ağabeylerimizin mizaçları çok farklıydı. Mesela Atıf Ağabey pek konuşmazdı; Sabri Ağabey’se tam tersi, çok konuşkandı. Atıf Ağabey hiddetlendiği zaman, zaten gür olan kaşları şöyle dikleşirdi.

Biz Nazilli Hapishanesi’nden çıkınca, Ertuğrul Öztürk’ün dedesi Mustafa Öztürk, bizi Nazilli’den Sultanhisar’a kadar kendi aracıyla götürdü. Yol bir buçuk saat sürdü. Nazilli’de o zaman çok az insanda araba vardı. Allah ondan razı olsun.

Bak yavrum sen bu Atıf’ı bilmezsin!

Mahkeme bizi tahliye etti ama duruşmalar için Nazilli’ye gidip geliyorduk. Ben memleketimden, Atıf Ağabey Sultanhisar’dan, Sabri Halıcı Ağabey Konya’dan geliyor ve Nazilli Palas Oteline yerleşiyordu.

Bir seferinde Uzunçarşı Caddesinin köşesindeki bir dondurmacıda oturuyorduk. Sabri Halıcı orada ilginç bir hatıra anlattı. Şöyle ki:

“Bak yavrum sen bu Atıf’ı bilmezsin. Biz Afyon Hapishanesi’nden çıktıktan sonra, 28-30 kişi iki gündür aç bir vaziyetteydik. Bir buçuk ekmeğimiz vardı. Ne yapacağımızı bilmez bir vaziyetteyken, bu Atıf bize dönerek, ‘Kimse ekmeğe dokunmasın. Ben size çorba yapacağım, hep beraber yeriz’ dedi. Çorbayı yaptı ve biz çorbanın başına oturduk. Ekmeği hepimize pay etti. O kadar adam o ekmekten ve çorbadan yedik, doyduk. Hatta o bir buçuk ekmek ve o az çorba arttı. Kendisi yemiyor, bizi tebessümle seyrediyordu.”

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.