Hz. Muhammed (SAV)'in Hayatı Ve İslâm Daveti

Hz. Muhammed (SAV)'in Hayatı Ve İslâm Daveti

Kur’an ışığında Hz. Peygamber’i anlatmay çalışan Celaleddin Vatandaş'ın Pinar Yayınlarından çıkan kitabı bu yıl sekizinci baskısını yaptı.

Esra Çiftçi Dindar'ın kitap kritiği:

Hayatın Kur’an’la inşası için Hz. Peygamber’in hayatını öğrenmek ve bilmek her Müslüman için vazgeçilmez bir ihtiyaç ve zorunluluktur. Allah’ın Rasulü Muhammed (a.s.)’in içinde doğduğu cahili toplumla ilişkileri, Kur’an’ın iniş sürecinde ilk muhatapları, nüzul ortamının toplumsal şartları ve bu ortam içinde Rasul’ün ilk Kur’an neslini eğitim metodu hiç şüphesiz Müslümanlar için önemli bir hayat mücadelesi ve örnekliği ifade eder.

Bu örnekliğin önemine rağmen geleneksel siret anlatımları ve siyere dair klasik eserler yukarıdaki hususlarla işaret edilen ve daha da artırılabilecek pek çok konuda muhatabının sorularını cevaplamaktan uzaktır.

Özellikle Hz. Peygamber’e atfedilen mucizevi vasıfların yer aldığı anlatımlara ve rivayetlere mevcut siyerlerde çok büyük bir yer verilmesi, siret rivayetlerinin Kur’an’ın nüzul süreci ile karşılaştırılmadan ve eleştiriye tabi tutulmadan zikredilmesi geleneksel siret kitaplarının Kur’an ile çelişkili bilgiler içermesine ve Peygamber’in örnekliğinin anlaşılmasının imkansızlaşmasına neden olmaktadır.

Mevcut siret edebiyatındaki bu olumsuzluklar Kur’ani yönelişin güç kazanması ile birlikte yazılan yeni telif eserlerle ve yapılan tercümelerle giderilmeye çalışılmaktadır.

Kur’an ışığında Hz. Peygamber’i anlama çabasının bir ürünü olarak göze çarpan bu eserlere 2005 yılının Ekim ayında Pınar Yayınları arasından çıkan ve içinde bulunduğumuz şu ayda 8. baskısını yapan bir siyer çalışması dahil oldu.

Kendisini özellikle “Vahiyden Kültüre”, “Kur’an ve Hayat”, Tevhid ve Değişim” gibi eserleriyle tanıdığımız Celaleddin Vatandaş’ın kaleminden “Hz. Muhammed’in Hayatı ve İslam Daveti” adıyla okuyucuya sunulan eser iki cilt ve yaklaşık 1200 sayfadan oluşuyor.

Oldukça hacimli olmasına rağmen akıcı üslubu ve duyulan ihtiyaca binaen olsa gerek eser gördüğü yoğun talep sonucu ikinci baskısı baskısını da gerçekleştirdi.

Siretin ilk cildi Mekke dönemini, ikinci cildi ise Medine dönemini ele alıyor. Bu ayrımdan da anlaşılacağı gibi yazar geleneksel siyerlerde genellikle yüzeysel aktarımlarla ihmal edilen Peygamber (a.s.)’in hayatının Mekke dönemine eserinde büyük bir önem vermiş. Hz. Peygamber’in vahiy öncesi yaşamı, insani ilişkileri, hanif tavrı, vahiyle başlayan peygamberlik ve tebliğ süreci, ilk itirazlar ve Müslümanların cahili Mekke toplumu ile ilişkileri ve yaşadıkları sıkıntılı dönemler Kur’an ayetleri referans alınarak eserde oldukça geniş bir biçimde anlatılmış. Yazarın siyere dair rivayet kültüründen ziyade Kur’an’a dayanan bu anlatımı adeta nüzul sırasına göre bir Kur’an çalışması ile siyerin bir birleşimini okuyucuya sunmakta. Bu da esere ayrı bir değer kazandırmış.

Bu bağlamda Celaleddin Vatandaş, Hz. Peygamber’in getirdiği dinin Mekke toplumu için tümüyle yeni ve türedi bir bildiri olmadığı; namaz, hacc ve İbrahimi geleneğin kalıntıları olan diğer ibadetlerde olduğu gibi önceki peygamberlerin çağrısının bir devamı olduğu vurgusunu ön planda tutmuş ve ilk ayetlerden örnek anlatımlar ışığında bu hususa dikkat çekmiş. Yazar özellikle namazın hanifler tarafından bilinen ve uygulanagelen İbrahimi bir gelenek olduğunu vurgulamış. Dolayısıyla namazın İsra olayı ile farz kılındığı yönündeki geleneksel yanılgıya düşmemiştir. Fakat buna rağmen Mirac rivayetlerinin kaynaklık ettiği bir anlayışı yani namazın beş vakit olarak farz kılınmasının İsra ve Mirac ile olduğu şeklindeki kabulü reddetmemiş, benimsemiştir. Oysa nüzul sırası ile ayetler okunduğunda beş vakit namazın vakitlerine dair işaretleri İsra Suresi’nden çok çok önce Kur’an’da bulmak mümkündür.

Bununla beraber Mekke döneminin sonlarına dair gerçekleşmiş olan İsra hadisesini Kur’an dışındaki bilgilere değinmeden veren yazar, bu konuda rivayetlerin verdikleri ayrıntılı ve çelişkili anlatımlara detayda boğulmamak ve sonuçlar üstünde durmak için yer vermediğini ifade etmiştir.

Fakat yazar Kur’an’da belirtilmemiş olmasına dair İsra’dan sonra Hz. Peygamberin miraca yükselmesini ve buna dair rivayetlerdeki kirliliği de herhangi bir eleştiriye tabi tutmamıştır. Bu durum okuyucuya değinilmemiş ve zikredilmemiş olmasına rağmen rivayetlerdeki anlatımların benimsenebilir olabileceği izlenimini vermiştir.

Bize göre bu husus eserde önemli bir muğlaklık ve eksiklik olarak göze çarpmaktadır.

Eserin Kur’an’ın nüzul süreci ile uygunluk kaygısı içinde yazılmış olması, özellikle davetin ilk yıllarına dair rivayetlerin Kur’an süzgecinden geçirilmesini sağlamış. Klasik anlayışta davetin ilk üç yıl gizli yapıldığına ve daha sonra açıktan davetin başladığına dair Kur’an ayetleri ile çelişen yaklaşım Vatandaş’ın siyerinde terkedilmiş. Yazar söz konusu konuyu gizli davet – açık davet terimleri yerine bireysel davet ve kitlesel davet terimlerini kullanarak ele almış ve Rasul’ün davetinin gizliliğinden ziyade bir tedbirlilik halinin varlığından söz etmiştir. Bu bağlamda ilk inananların kimliklerini gizlemek ya da saklanmak biçiminde takiyyeci bir tavrı benimsemediklerini, fakat gerek davetin yeniliği, gerekse inananların sayısının az olmasının verdiği bir ayrışma ve hazırlık sürecinin söz konusu olduğunu ifade etmiştir. Ki bu tespitleri ilk inen sureler (Alak, Müzemmil, Müddessir sureleri) ışığında ortaya koymuş.

Vatandaş’ın eserindeki bu önemli vurguya rağmen bu bölümde sırf rivayetlere dayanarak vahyin kesiliş sürecini üç yıla kadar uzatan rivayetleri tercih etmesi ve vahyin uzun bir süre kesintiye uğramış olabileceğine ihtimal vermesi kanaatimizce tekrar gözden geçirilmesi gereken bir tespit olarak karşımıza çıkmaktadır.

Eserin Mekke dönemine dair yaptığı kayda değer tespitlerden bir diğeri Mekke döneminde Kur’an ayetlerinin temel mesele olarak iman ve itikad konularını ele alan felsefik bir üsluptan ziyade eylemi ve yaşam tarzındaki yanlışlıkları mesele edinen bir anlatıma sahip olduğu yönündeki değerlendirmedir. Yani Kur’an, dikkatleri ameli yanlışlara çekerek işe başlamıştır. Daha sonra bu toplumsal yanlışlara ve ifsada kaynaklık eden düşünce tarzını konu edinmiştir. Yazar Fatiha, Asr ve Kalem sureleri ışığında bu hususa dair geniş açıklamalarda bulunmuştur.

Mekki surelerdeki kıssa anlatımlarının toplum üzerinde yarattığı etkiye de yoğun bir şekilde vurgu yapan Vatandaş, Kur’an’ın ilk muhataplarının özelliklerine ve Kur’an’ın bir değişim rehberi olarak onları nasıl etkilediğine bu kıssaların verdiği mesajlar ve toplumun karşı tepkileri ile yer vermiş.

Eserde iyi işlenmiş konulardan birisi de siyer kitaplarında genellikle aynı ifadeler ve bilgilerle aktarılarak üzerinde fazla durulmadan yer verilen Habeşistan’a hicret konusu olmuş. Yazar Habeşistan’a hicret olayını sosyolojik bir vakıa olarak masaya yatırmış ve hicret için niçin Habeşistan’ın seçildiği, Habeşistan’a hicret eden sahabelerin niteliği, Rasul’ün kendisinin ve tüm Müslümanların hicret etmemesi, Kur’an ayetlerinin bu hicrete işareti ve Habeşistan’daki muhacirlerin durumlarına dair pek çok hususu irdelemiş, değerlendirmeler yapmıştır.

Medine’ye hicret konusunda da kapsamlı bir bölüm içeren eserde hicretin manevi ve fiziksel boyutuna değinilerek esasen hicret vakıasının Yusuf, İbrahim ve Ashab-ı Kehf tarafından da pratize edilmiş bir tecrübe olduğuna Mekki ayetlerin anlatımları ile yer verilmiş. Yani Peygamber’in Medine’ye hicreti geniş çerçeveden bakıldığında önceki peygamberlerin ve Müslümanların hicret geleneğinin bir devamı niteliğindedir ve eserde de bu açıdan ele alınmaktadır.

Yazar Medine döneminde mü’minlerin toplumsal yaşamına dair pek çok hususa değinmiş. Kitapta, Medine’ye hicretten sonra Hz. Peygamber’in eğitim faaliyetine verdiği önem ve yaptığı uygulamalar, kadınların eğitimleri, bunun için Hz. Ömer’i tayin etmesi, idari bölgenin belirlenmesi, imar işleri ve ticari hayatla ilgili düzenlemeler yapılması gibi konulara değinilerek muhacir ve ensarın hayatlarına dair ayrıntıya girmeyen bilgilendirici konulara yer verilmiş.

Eserde siyerdeki pek çok hadise, olayların fıkhını kavrayıp onlardan sosyal çözümlemelere ve ilkelere ulaşmayı gaye edinen bir yaklaşımla Mekke’den Medine’ye hicret, Medine’de savaşla ilgili izlenen sürecin gelişimi, emir ve yasakların belli bir sürece yayılması gibi konular vahyin tedriciliğine vurgu yapılarak anlatılmış ve bu açıdan Kur’an’ın toplumu dönüştürme yöntemi ilk neslin pratikleri üzerinden tespite çalışılmış.

Yazar siyere dair metinlerde oldukça geniş bir yer tutan insanüstü özelliklerle ve mucizelerle donatılmış peygamber algısının aksine Hz. Peygamber’in insan bir elçi olma vasfına dikkat çekmiş, hatta buna dair eserinde özel bir bölüme yer vermiştir. Buna mukabil bir biçimde rivayetlerde geçen risalet öncesi Rasul’ü gölgelendiren beyaz bir bulutun varlığı, hicret esnasında mağaranın kapısında beliren örümcek ve güvercin gibi rivayetlerde geçen efsanevi ve garip anlatımlar eserde hiç zikredilmemiş ki bu takdir edilmesi gerekli bir yön olarak dikkat çekmektedir. Yazar eserde sadece, Kur’an’ın kaynaklık ettiği bilgiler ışığında Rasul’e yapılan ilahi yardım ve desteklemelere yer vermiştir. Fakat buna rağmen yazarın özellikle Medine dönemine dair bazı olayların anlatımında (Nadir Yahudilerinin Rasul’e dair suikast girişimi, Kisra’nın ölümü vs.) gibi hususlarda Rasul’ün Allah tarafından ilahi uyarıyla haberdar olduğunu belirtmesi gaybi konularda Rasul’ün Kur’an dışında vahiy almış olduğu gibi bir anlayışa kapı aralamaktadır. Bununla birlikte Rasul’un insani vasıflarına devamlı vurgu yapan yazarın, Hz. Peygamber’in Hz. Ali’nin gözündeki hastalığı okuyup üfleyerek iyi etmesi şeklindeki tartışmalı bir rivayete eserinde (c.2, s.371) yer vermesi ilginç ve sorunludur.

Eserin zikredilmesi gereken güzel yönlerinden birisi de Mekke, Medine ve diğer bölgelerin yerleşimi, Medine döneminde yapılan askeri seferlerin ve savaşların düzeni vs. gibi konularda okuyucuya sunulan kroki ve coğrafi şemaların kitaba dahil edilmiş olmasıdır.

muhammed1.jpg

“Hz. Muhammed’in Hayatı ve İslam Daveti” kitabı değindiğimiz birkaç hususun dışında eleştiriye mahal bırakmayacak özelliklere sahip, takdiri hak eden yoğun bir gayret ve uzun bir mesainin sonucunda ortaya çıkmış bir eser olarak göze çarpmaktadır. Son söz olarak Kur’an ışığında Rasul’ü tanıma çabası içinde olan tüm okuyucuların kütüphaneleri için vazgeçilmez olan bu çalışmasından dolayı yazar Celaleddin Vatandaş’a teşekkürü bir borç biliriz.

(Haksöz Dergisi)