Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU
'İçimdeki Alevi'
بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعًا وَلَا تَفَرَّقُواۖ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ كُنْتُمْ اَعْدَٓاءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِه۪ٓ اِخْوَانًاۚ وَكُنْتُمْ عَلٰى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَاۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Al-i İmran Suresi 103.ayet meali:
"Hep birden Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, bölük bölük olmayın ve anın Allah'ın size verdiği nimeti, anın o zamanı ki düşmandınız birbirinize, kalplerinizi uzlaştırdı, nimetiyle kardeş oldunuz. İçinde ateş dolu bir çukurun tam kenarındaydınız, sizi kurtardı oradan. Allah, doğru yolu bulursunuz diye delillerini böyle açıklar işte." (Abdulbaki Gölpınarlı Meali)
Şura Suresi 23. ayet meali:
"Bu, Allah'ın, inanan ve iyi işlerde bulunan kullarını müjdelemesidir işte. De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir ve kim güzel ve iyi bir iş yaparsa onun güzelim mükafatını arttırırız; şüphe yok ki Allah, suçları örter, iyiliğe mükafatla karşılık verir." (Abdulbaki Gölpınarlı Meali)
***
Resulü Sakaleyn, Eminevahyillah asm:
“Allah'ı size verdiği nimetlerinden dolayı sevin. Beni de Allah için sevin. Al-i Beyt'imi de benim için sevin.”
“Sizlere iki şey bırakıyorum. Onlara yapışsanız kurtulursunuz. Birisi Kur'an-ı Kerim, biri Al-i Beyt'imdir” buyurdu.
Ayasofya Camii içinde; Hz Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin isimleri.
***
“Al-i Beyt'ten vazife-i Risaletçe muradı Sünnet-i Seniyye'sidir. Sünnet-i Seniyye'yi terk eden hakiki Ali Beyt'ten olmadığı gibi Al-i Beyt'e hakiki dost da olamaz.” (Lem'alar)
***
Son günlerde mısır patlağı şeklinde Alevi tartışmaları yapılıyor!
Esenler'de eski bir harabe üzerine, türedi Ana Meryem türbesi icat ediliyor.
Merhum Ali Tatar'ın mezartaşı kırılıyor.
Ana muhalefet liderinin cumhurbaşkanlığı seçilmesine; Alevi kökeni engel mi değil mi tartışması yapılıyor!
Isıtılmaya çalışılan bu ortamda İstanbul, Ankara, Diyarbakır, Erzurum, Samsun ve Konya'da yapılan bir ankette, “Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olması durumunda; mezhebi/Alevi olması sizin için bir sorun mu?” sorusuna "Kemal Kılıçdaroğlu'nun Alevi kimliği benim için bir sorun teşkil etmez diyenler yüzde 86.3. “Evet, sorun" diyenler yüzde 9.6. (Artıbir Araştırma Şirketi).
***
Bu anket bugün için hem doğru, hem gerçek amma hergün yeni birgün.
Her gün uyanık, sorumlu ve geçmişimizden ders almak zorundayız.
An zamanda Adana ve Mersin belediye başkanlarının alevi olduğunu da bi'tarafa yazalım.
***
1960 yılında bostanlar çapalanırken; Haziran'da doğmuşum.
Ölen 4 kardeşten sonra yaşama şansı verilmiş şükür.
Merhum ana-babam çocukları ölünce adet olduğu üzre manevi-töresel çözüm yollarına başvurmuşlar.
O zamanki köy ortamında ulaşabilecekleri uzman doktor var mıydı bilmiyorum.
Varsa bile problem çözer gözüyle bakılıyor muydu, emin değilim.
İlk temyiz ve farkındalık yaşımdan beri bizim yörede, alevi şifa ocakları olduğunu duymuşumdur.
Yani bazı alevi aileler ehlibeyt imtiyazıyla şifa dağıtırlar.
Bu bilgi ve ihtiyaçtan hareketle rahmetli ebeveynim de Keskin'e bağlı Haydar Sultan Köyü'nü ziyaret edip, çocuklarının diri kalması için şifa ve çare istemişler.
Sonunda ben ölmemişim ve adımı Hasan Hüseyin koymuşlar.
Bu ad koyma muhtemel ki şifacı ailenin arzusu ve bizimkilerin de bir mahzur görmeyip, canbaş üstüne kabulüyle olmalı.
Köyde ve çevre köylerde insanlar hekim yerine bu şifacı al-i beyt/alevi ocaklarına başvururdu.
Bu iş çok tabii ve normal görülürdü.
Geçmeyen ağrı ve sızılar, temra denen cilt kaşıntıları, dabaz denen kırmızı et allerjileri gibi pekçok maddi ve fiziki rahatsızlıklar bu şekilde iyileştirilmeye çalışılırdı.
Dua, ayet okumadan tut, papuç sürmeye; (Hz. Fadime ana eli), perhiz ve şamanlık adetlerine kadar geniş bir sağıltma yelpazesi uygulanırdı.
Unutamadığım ise papuç/Fadime ana eli denen; Hz. Fatıma vaildemize dayandırılan yün dokuma bir eldivendi.
Bu eldiven giyilir, okuyup üfürmeler eşliğinde marazlı yer ovulur ve "sebep bizden, şifa Allah'ın izniyle Fadime ana'nın elinden ya Allah, ya Muhammed, ya Ali" diyerek imdat istenirdi.
Bazıları "ulan şu isimlere ya Ebubekir, ya Ömer, ya Osman'ı da katsanız ne olur" der sohranırdı.
Gönülden kopan cüzi ücret bir yere konur, bu konuda hiçbir sorun yaşanmazdı.
***
Hasanoğlan Öğretmen Okulu' nda yatılı okurken, farkettim ki, bizim ordan kazananların çoğu Alevi arkadaşlardı.
Bu okuma ve okutmaya verilen önemi ve erken davranmayı gösteriyordu.
İlk türkü konserine bir gece, 1973 yazında rahmetli akran ve arkadaşım Ramazan'ın isteğiyle kazamızın sinemasında gittim.
Çayanlı hemşerim aşık Gülabi'nin "Heyy Arapça okuyanlar, Tanrı Türkçe bilmiyor mu" biçimli yergili höykürüşü hala kulaklarımda sanki.
Ozan Gülabi'ye afiyetler dilerken, bu hatalarını telafi edici tutum ve sözlerini sevinçle karşılıyorum.
1970'ler yurdumuzda yoğun ideolojik kör döğüşü yıllarıydı.
Tandıra giren ısınır misali, biz de ısınmaya başladık ve şükür, orta 3'ün başında Risale-i Nur'u tanıyıp, ikram ve ihsan edilen muhteşem bir nimetin içine düştük.
Risale-i Nur, Alevi hemşeri ve arkadaşlara bakış ve tavrımızı da belirledi.
Bu tavır hariçtekileri çok rahatsız etse de o ateşli ortamda bir su, parçalanmış gönüllere bir tutkal vazifesi gördü.
Özellikle Risale'nin olağanüstü cazip, çarpıcı, özgün, kültür ve üslubu, doğru ve başarılı temsille tamirci atom bombası işlevi görüyordu.
Böylece fanatik kutuplar arasında irtibat, denge, münazara ve yumuşaklık ortamı oluşturuldu.
Okulda arkadaş ve abilerle 2 temel kuralı geçerli kılmaya çalışıp çırpındık.
1- Karşındakinin kutsalına hakaret etme, sövme ve karşındaki sana vurmadan, sen ona vurma, dövüşme!
2- Tarışmayı hakarete vardırma, insanca tartış! Bilgin konuşsun!
Sonunda hepimiz bu vatanın çocuklarıyız.
Tek yüksek köy enstitüsünün devamı olan okulumuzda ateşi azalttık, döğüşü küçülttük amma sonunda kendi elbisemiz de tutuştu ve zor söndürdük.
Çünkü kuzey ve batının deccalleri, yerli deccal ve maşaları kullanarak Anadolumuzu yakıp yıkmaya karar vermişler ve infazlar başlatılmıştı.
Çağın Maralı etrafındaki yürekli ceylanların, ahirzaman orman yangınını söndürmesine göz yumulamazdı!
Kadere bak ki 1978- 79'da 2.MC hükümetinin açtığı okul mescidinde, alevi arkadaşımla namaz kılmak da nasip oldu.
***
Çorum Olayları çatıldığında, İstanbul Isparta Yurdu televizyonunda gelişmeleri buruk bir acıyla seyretmek durumundaydım.
Memlekete geldiğimde öğrendim ki durum görünenden de vahimmiş.
Kızıl alevler kaza, kasaba ve köyleri de sarmak üzereyken sonu getirilmiş.
İlçemizde dedem, teyzem ve dayım da alevi/sünni karışık mahallede ikamet ediyordu.
Haliyle yayan, gece-gündüz gidip geliyorduk. Hasanoğlan'da okuduğumuz Samigilde, dedemgille karşılıklı evlerde oturuyorlardı.
Samigilin evine bazen gidip çay içip tartışıyorduk.
Sonra gördüm ki nurcular içinde harika alevi kardeş ve abiler de varmış.
Bu durum içimdeki alevi gerçeğini, bambaşka ve yüksek bir konuma taşıdı.
Artık mesele âli kardeşlik ve iman, Kur'an davası yoldaşlığıydı.
Hz. Ali ve ehlibeyte düz alevilerden daha yakın, daha sevdalı olmalıydım.
Öyle de oldu.
***
Nur talebesinin esas fikir düzlemi şöyleydi:
-Hz. Ali ve alibeyti sevmeden mümin, müslüm ve nur talebesi olamazdık.
-Bunun yolu, aleviyle hakiki ve beklentisiz muhabbet, iletişim ve ilişkiden geçerdi.
-İkinci kopmaz bağımız namazdı.
"Hz. Haydar (ra) neden namazı, evinde değil de mescitte kılmak için, yolda şehid oldu? Bilmiyor muydu öldürüleceğini? Öyleyse hakiki alevi, mescide değil küsmek, sünniden daha çok mescide devam etmeli" deyince akan sular duruyordu!
- 3. kopmaz bağ; Hz. Ebubekir, Ömer, Osman ve Ayşe'yi (ra) sevmeseniz de hakaret etmeyin şartıydı.
Bu şart aramızdaki muhabbet zincirinin kopmasını önlüyordu.
-Sevgi ve düşmanlıkta aşırılık; ehli beytiz diyenlere yakışmazdı.
-Tarihteki olaylar tarihte kalmalı ve ibret almalıydık.
- Cemel Savaşı, mahza adalet/izafi adalet savaşıydı ve 2 taraf da haklıydı.
- Sıffin; mahza adalet, İslamın esas olması ile ırkçılık ve devletçiliğin esas olması savaşıydı ve Hz. Ali şiası/tarafı haklıydı.
(Risale-i Nur Külliyatı'ndan Lem'alar- 4. Lema)
- Kerbela; adalet, şeriat ile zulüm ve istibdatın savaşıydı ve sünniler de Hz. Hüseyin (ra) ve 72 peygamber gözdesine taraf ve muztaripti ve olmalıydı.
- Şah İsmail/Yavuz Savaşı; olmuş, bitmiş ve günümüze taşınamazdı.
- Hem Osmanlı hem İran'da, asilik gerekçeli mezhebi katliam ve işkence olduğu gerçekti.
- Acıları yarıştırıp, zulmü köpürtmek zararlıydı.
- Bu meselerde; ifratın menşei İran görünüyor ve bizde de tefrite sebep oluyordu.
- Ayrıca bu sorunları aktifleştiren dış parmakları görmek zorundaydık ve biz Türkiye'de yaşıyorduk.
- Yeni bir bakış, diyalog zorunlu ve bu çare Risale-i Nur'larda vardı.
- Yeter ki, biz gölge etmeyelim diyorduk.
***
2014/15 yaz tatilinde Başpınar Mahallesi Camisi'ndeki öğrenci hizmetlerini unutmak mümkün değil.
Alevi mahalle muhtarının kızlarının İslami ilgi ve gayretlerini, uzun yıllar muhtar olan kayınpederi ve muhtereme eşinin ilgi ve samimiyetini, camiden çıkınca insanların içten ilgi ve alakalarını...
Maalesef bu inşirahlı, bereketli kaynaştırıcı hizmet fedö'nün (fethullahçı darbe örgütü) darbe teşebbüsüyle kanamalı şekilde kesildi.
***
Türkiye'nin en sevilen uzun havalarından biri, "gayrı dayanamam ben bu hasrete" türküsüdür.
Bu eseri havalandıran aşık, merhum Çukurlu aşık Hüseyin/kul Mustafa (mahlası), 19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başında yaşamış.
Bu türkünün çook hatıraları var ve beni çok ağlatmıştır.
Kul Mustafa'nın anlamlı bir başka eseri ise "ne sen beni unut ne de ben seni" adlı eseridir.
Gayrı dayanamam ben bu hasrete
Ya beni de götür ya sen de gitme
Mevla'nın aşkına yakma çıramı
Ya beni de götür ya sen de gitme
....
Çorumlu Alevi Aşık Deyişlerinden, Sungurlu'nun Çukurlu Köyü'nde aşık Hüseyin'den, Değme Gönüle:
Nasihat istersen ustadan öğüt
Ali ol Mehemmedim değme gönüle
İsmin çağrılırken matahın dağıt
Hal ol Mehemmedim değme gönüle
Mehmmmedim ata bin de atlı atlı gez
Edepliden edep öğren utlu gez
Halk içinde acı olma tatlı gez
Bal ol Mehemmedim değme gönüle
....
Günahını terazi ile tartta gör
Dürüst ol halk yanında artta gör
Settar gibi her sırları örtte gör
Şal ol Mehemmedim değme gönüle
Hüseyinim, iyidir adın Mehemmed
Deryadan içmişsin Hüda' ya minnet
Para ile satın alınmaz Cennet
Kul ol Mehemmedim değme gönüle.
Yine Sungurlu Yazır Köyü'nden Sefil Ali'nin Ahlaki şiirinden:
Bir bacı gudretten (Allah'ın emriyle) kuşak kuşansa
Ehlini (eşi ve ailesini) Hak bilmezse boştur emeği
Turap olsa topraklara döşense
Ehlini hak bilmezse boştur emeği
Haccı tavaf etse sırf hacı olsa
Doksanbin er ona duacı olsa
Erin(i) ata bindirmiş bir bacı olsa
Ehlini hak bilmezse boştur emeği
...
Hızır ile şu cihanı arasa
Hizmet etse erenlere yarasa
Fadimeananın saçbağını tarasa
Ehlini hak bilmezse boştur emeği.
Alaca İmat Köyü'nden Kul Mehemmed'in deyişleri:
Dediler Baki Haydar:
Şeriatta tarikatta marifette hakikatta
Dört kitabın dördünde dediler baki Haydar
Arabice Farisice Türkice Lokadice
Cennette kevser dağıtır, cömert saki Haydar
İnandım iman getirdim Muhammed'in yarine
Şirk getiren kafir olur erenler Serdarına
Ta ezelden evrakımdır nuruna didarına
Müminlerin şahı münkirlerin ahı Haydar.
(Kaynak; Çorumlu Halk Ozanları/ Hüseyin Çırakman-Alev Yayınevi 1992).
***
Rahmetli Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal'ın itikadi yanlışlarını bakalım nasıl düzeltiyor.
Pir Sultan:
Gafil kaldır şu gönlünden gümanı
Bu mülkün sahibi Ali değil mi?
Yaratmıştır onsekizbin alemi
Rızıkların veren Ali değil mi?
Binbir adı vardır, bir adı Hızır
Her nerde çağırsan orada hazır
Ali padişahtır, Muhammed vezir
Bu fermanı yazan Ali değl mi?
Aşık Veysel:
Aslım Türk'tür elhamdülillah müslüman
Şükür amentüye etmişiz iman
Kalbimize yaramaz şirk ile güman (şüphe)
Kalbimiz nur ile dolu sayılır
Allah birdir, peygamber hak
Rabbilalemindir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyim geldi sırası
...
Veysel sapma sağa sola
Sen Allah'tan birlik dile
İkilikten gelir bela
Dava insanlık davası
Yezit nedir, ne kızılbaş
Değil miyiz hep bir gardaş
Bizi yakar bizim ataş
Söndürmektir tek çaresi
Şu alemi yaratan bir
O'dur külli şeye kadir
Alevi/sünni(ci)lik nedir
Menfaatır varvarası.
(Kaynak: Aşık Veysel/ Yavuz. B.Bakiler-Tercüman Yayınları 1986).
Merhum Neşet Ertaş'tan:
Dargınlık gitsin aradan
Hoşgörsün bizi Yaradan
Üçerbeşer bir sıradan
Kalkın semaha dönelim
O Yoktan Varedene
Gerçek halim sır edene
Şükredelim Yaradana
Kalkın semaha dönelim
Hak lokmasın yiye yiye
Biz bu deme geldik niye
Allah Allah diye diye
Kalkın semaha dönelim
Aşık olan çalsın sazı
Aysın (ayıksın) cümlemizin özü
Hak affetsin hepimizi
Kalkın semaha dönelim
***
İbrahim Kaypakkaya ve Muharrem Şemsek
İbrahim Kaypakkaya1948 Sungurlu-Karakaya Köyü doğumlu ve Hasanoğlan/Atatürk Öğretmen Okulu'nu bitirdikten sonra İstanbul Fen Fakültesi ve Yüksek Öğretmen Okulu'nu bitirip, Tkp/ml ve Tikko örgütlerini kurdu.
Yazan, düşünen, mücadeleci bir insandı ve aleviydi.
Tunceli'de askerle çatışıp yaralandı ve Diyarbekir Cezaevi'nde 18 Mayıs 1973'te öldü.
Karakaya Köyü'nde tepebaşındaki türbesinde yatmaktadır.
Muharrem Şemsek 1949 Çorum/Kınık Köyü'nde doğdu, halen yaşıyor.
Orta ve liseyi Çorum'da ardından Ankara Fen Fakültesi ve Yüksek Öğretmen Okulu'nu bitirip, Hasanoğlan Öğretmen Okulu'nda öğretmenlik yaptı.
Milliyetçi Hareket'in her kademesinde öncü görevler aldı, hapis yattı, vuruldu, sakat kaldı ve vekil oldu.
Yazan, düşünen, mücadeleci bir insandı ve sünniydi.
Kaypakkaya'nın köyü ile Şemsek'in köyü birbirine yakın ve Sungurlu/Çorum Yolu kenarında bulunur.
İbrahim 25 yaşında gencecik öldü, Şemsek ise 1 yaş küçük ve 73 yaşında.
-Keşke ikisi de bugün yaşasa ve bir arada insanımıza hitap etselerdi.
-Tartışıp sohbet etse, çay içse, geçmişin muhasebesini yapsalardı.
-Diğer birçok önder, yasal ve yasadışı mücadeleci gençlik liderleri, de benzer münazara ve muhasebeler yapsaydı.
Türkiye gençleri yaşanmış tecrübelerle büyüse, olgunlaşsaydı, bugün ne durumda olabilirdik?
Ne kadar tecrübe biriktirdikse, hepsini delik torbaya doldurduk ve irfan kültür züğürdü olduk.
İş bugün cazgır ve fanatiklerin eline ve diline kaldı.
Talihsiz ve birikimsiz Türkiye'm...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.