Himmet UÇ
İki Şehrin Hikayesi
Charles Dickens bir romancı. İhtilal öncesi Paris ve Londra’sının panoramasını verir İki Şehrin Hikayesi romanında. Türkiye’nin bugünkü haline benziyor demek istemiyorum ama ülkemiz bir piyanoda sürekli gerilim senfonisi çalan bir durum arz ediyor mu etmiyor mu? Size soruyorum. Ahlak, hem toplumsal ahlak, hem eğitim ahlakı, hem siyasi ahlak ortaya konan durumlarla pek iç açıcı görünmüyor.
Dickens, Paris’teki zulmü ve adaletsizliği anlatır. Bir aristokrat veya zengin bir adam paytonuyla giderken önüne bir çocuk çıkar onu ezer. Araba durduktan sonra, arabanın merdiveninden “siz ne halka benim faytonumun önüne çıkarsınız” diye bağırıyor. Orada toplanan halk “evet efendim sizin gibi bir seçilmişin faytonunun önüne çıkmak elbette büyük bir cürettir.” Adam cebinden bir para çıkarır sözü söyleyenlerden birine yorumundaki isabetten ötürü, fırlatır ve onu ödüllendirir. Ölü çocuk babası tarafından alınır. Bir gün sonra çocuğu ezen adam malikanesinde ölü bulunur.
Gelirin büyük bir kısmı zenginlerde toplanmıştır. Halkın büyük çoğunluğu sefalet içindedir. Halka zulmedilmekte ve konuşma hakkı da gasbedilmektedir. Açlık o kadar yüksek düzeydedir ki, bir şarapçının dükkanına getirdiği şarap fıçısı taşınırken patlar bütün şarap yerlere dökülür. İnsanlar buldukları kaplarla şarabı içerler, bazıları yere yatarak çamurların içinde şarabı içerler. Çok trajik bir manzaradır. Herkesin yüzü gözü kırmızı şarap olmuştur. Şarapçı zararını düşünürken halk bir nebze açlığını giderdiği için memnundur.
Türkiye’de kimse yumuşak ve mutedil bir üslup kullanmıyor. Siyasi parti liderleri hep küçümseyen ve aşağılayan üslupları tercih ediyorlar. Hz. Musa’ya Firavun’a karşı kavl-i leyyin ile hitap etmesini isteyen Allah, gerilimden insanları koruyan bir örnek vermektedir. Siyasi ahlak o derece alt üst olmuş ki, hakaret ve kavganın hakim olduğu bir hale gelmiş. Halkı bu olayları seyretmiyor gibi gören bir mülahaza var siyasilerde. Hapishaneler sürekli yeni suçlularla doldurulmakta, bir taraftan da af için teklifler sunulmakta, bir kargaşadır gitmektedir.
Suçlunun suçlu veya suçsuz olduğunu söylemiyorum. O bana ait değil fakat haklı veya haksız sayısız insan mağdur durumda. Meclis, hapishaneler, üniversite, eğitim adeta kavga kamplarına dönüşmüş veya dönüşmek üzere. PKK, FETÖ nasıl ülkenin imkanlarını kendilerine tahsisin faturasını ödedilerse şimdi de başka gruplar bu imkanları kendilerine tahsis etme kavgası vermeye başladılar gibi. Ülkede siyasi birlikteliğin devamı gerekiyor, siyasi istikrar için bu şart. Ama şayet bu gerilim alanları paskal fıçısı gibi bir patlarsa toplumun ne hale geleceğini tahmin edemiyorum. İtidali ve dostluğu ve kardeşliği örgütleyen insanlar da yok gibi.
Thomas Mann, Nazi fırtınası öncesi, bir toplantıda “Akıl Tutulması” diye bir konuşma yapar. Arkadaşları hemen ülkeyi terk etmesini isterler, çabucak kaçar. Sonra Amerika’ya meşhur romanı Buddenbrok Ailesi’nin yanmış bir örneği gönderilir, bir tek koltuğu kalır, kendine verilen ödüller de alınır. Hitlerin hışmına uğrar çok sonra ülkesine döner.
Yönetici sınıfın eylemleri ahlak felsefelerinin mi mizaçlarının mı tesiriyle erdem sınıfına girmiyor. İnsan akıl ve gazap kuvveleri taşımaktadır ama sürekli gazabının tezahürleri görülen bir yönetici veya siyasi kadronun sebebiyet verdiği münakaşa ve aşağılama üslubunun ülkeyi nereye götüreceği iyi hesap ediliyor mu?
Bir önemli eksiklik eleştiriye tahammül edememektir. Halbuki ne olursa olsun birileri eleştirmeli, birileri de ona göre kendilerine dikkat etmeliler. Eleştiriye tahammül edilmezse birikir bu eleştiriler ve toplumsal tahammül sınırlarını aştıklarında aniden bir fıçı gibi patlar ve daha önü alınmaz hale gelir. Bir barajın patlaması gibi. Ancak siyasi eleştirinin eleştiri kurallarına göre sırf hak ve hakikat namına yapıldığı söylenemez. Aşağılamak, küçümsemek, hakaret etmek, neredeyse öldürmeye kalkmak eleştiri değildir. Toplumu bu sürekli gerilimden kurtaracak, dur deyip engelleyecek insaf sahibi insanlar yok. Ama görünen manzara çok yönlü hiç iç açısı değil. Her gün hoşunuza gitmeyen bir şeyler duymak iyidir, onları duymamak isterseniz onlar birikir bir anda kulağının sağır olur.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.