Ali BAYRAMOĞLU
İktidar dikkat etmeli...
Soğukkanlılığı korumak, tahriklere kapılmamak, demokrasi yolundan sapmamak... Başbakan PKK saldırısı sonrası yaptığı açıklama da bu üç noktanın altını çiziyordu.
Önemli vurgulardı bunlar.
Çukurca gibi olaylar öfkeyi kabartır, intikam seslerini çoğaltır, siyasetin alanını daraltır, savaşçı dil ve mantığı öne çıkarırlar. Bu tür ortamlarda ilk feda edilen, hatta hedef görülen, sorumlu ilan edilen özgür tartışma, ifade ve basın özgürlüğü olur.
Böyle olunca fatura hem ülkeye çıkar hem şiddetin arkasında yatan ana sorunun çözüm ve siyaset mecrasından iyice uzaklaşmasına...
Bugüne gelelim...
Türkiye bir süredir Kürt meselesini alabildiğine tartışıyor. MİT-PKK görüşmelerinin ortaya çıkması, zabıtların yayınlanması, Taraf Gazetesi'ne Karayılan'ın yazdığı mektup, gazetecilerin Kandil'e gidip röportaj ve haber yapmaları bu tartışmanın önemli araçları oldular.
Sorunun çözümü ve silahın devre dışı kalması için bu araçların hayati önemi vardır. Siyaseti tahkim eder, çözüm hamlelerine meşruiyet kaynağı oluşturur, diyalog ve demokrasi atmosferinin oluşmasına yardımcı olurlar.
Nitekim bu yine böyle oldu.
Başbakanın sözlerini bunun için, bu değerli ve hassas siyasi alanın korunmasına ima ettiğini varsaydığımız için önemsedik...
Çünkü endişemiz şiddet sonrası çizgiler hızla kayması, bu tür özgürlük alanlarının daraltılması ihtimalidir. Öfke kabarmasının denetim, dolaylı baskı, sansür ve oto-sansür üzerinden özgürlük ve siyasi alan sınırlanmasına yol açması riskidir.
Başbakanın sözlerini önemsedik, ancak biliyoruz ki, dün başbakan tüm basın kuruluşlarının sahip ve yöneticilerini topladı ve televizyonda açıkladı: "Basın terör örgütünün hoşuna gidecek işler yapmamalı ve basın milli bir duruş sergilemeli..."
Ne bu toplantı ne de bu vurgu başbakanın olay sonrası yaptığı açıklamayla doğru orantılı değildir.
Zira siyasi iktidar belli ki bugüne kadar yapılan kimi yayınlara ve haberlere tepki duyarak basını belli bir çizgi üzerinde durmaya davet etme niyetiyle bu toplantıyı düzenlediği açıktır.
"Basın milli bir duruş sergilemeli..." sözlerinin arkasında her zaman olduğu gibi askercil bir vurgu vardır.
Yaşamdaki her unsuru, "milli-gayri milli", "faydalı-tehlikeli", "gerekli-gereksiz", "dost-düşman" diye ikiye ayıran, bu ayrıma göre değer biçen ve işlev veren bir vurgudur bu.
Demokrasilerde milli duruş ve milli çıkar, toplum çıkarını belirleyen demokratik değerler ve özgür tartışma ortamının yarattığı demokratik algılardır.
Bunun önünü kesmek hiçbir dönemde bu ülkeye fayda getirmemiştir...
Önünü açmak ise ülkenin yol alışta hızlanmasını sağlamıştır.
Örneğin Nokta Dergisi, Taraf Gazetesi ve diğer gazetelerin yayınları olmasaydı, bugün, Ergenekon, Balyoz davaları mümkün olabilir miydi? Askeri vesayet bu denli geriletilebilir miydi?
Eski ve tehlikeli yöntemlere sarılmak yanlıştır.
Hasan Cemal, Kürtler kitabında anlatır:
Nisan 1990, Çankaya Köşkü'nde devlet basın karşı karşıya gelir. Ve devlet şunları söyler: "Manşetlere, başlıklara dikkat edin. Bölücü hava olmasın. PKK'nın işine yarayacak, devlet güçlerinin aleyhine olan haberler çıkıyor... Bölücü örgüt yayınlarından alıntı yapmak ya da onunla röportajlara yer vermek, örgütün fikrini daha geniş kitleye yayıyor..."
Aradan 21 yıl geçmiş...
Dili değiştirmek gerek...
Ama, dedik, o dil ve bakış hala yaşıyor.
Neşe Düzel örneğin, bu bakışın bir sonucu olarak yaptığı, siyasi alanı tahkime imkân veren, diyalog ve farklı bilmek, duymak, görmek işlevini yerine getiren bir röportajdan ötürü "bölücülükle suçlanıyor ve yargılanıyor.
Dikkat edelim...
En çok dikkat hükümete düşüyor...
Demokrasiden taviz vermemek tarzı sözler iyi, ama atılan ilk adımlar riskli...
Yeni Şafak
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.