Selahattin GEZER
İlacın terkibini bozmayalım
Risale-i Nurların dilindeki geniş ve deruni hakikatler sadeleştirme ile daracık kelimelere hapsedilmiştir. Diyorlarki: “Kur’an bile tercüme edildi.” Bir kere, hâşâ Kur'an'la kıyas edilmesi büyük bir yanlış. Allah kelamı bütün güzel kelamların kaynağı, yaşama gayemiz ve baş tacıdır. Gelelim tercüme işine, Risale-i Nurların dili İngilizce, Fransızca ya da başka bir dil değil ki. Halis muhlis bizim kendi dilimiz. Bazı kelimelerine yabancı kaldıysak o da bizim özümüzden uzaklaştırıldığımızdır. Bize de düşen özümüze sahip çıkmak. En başta geçmişine sevdası olanlar ve ilim erbabı bu dilin korunmasına herkesten ziyade gayret göstermelidir. İşin garibi kendi konuşmalarında herkesin kolay kolay anlamayacağı kelimeleri seçip sonra Risale-i Nurların dilini ağır bulmak derin tezat sergiliyor.
İnsan kendi dilini tercüme eder mi? Oysa kendi dilini yaşamaya ve sahip çıkmaya çalışır. Arapça yazılsa idi tercüme edilirdi, Farsça yasılsa idi tercüme edilirdi. Nitekim 50'den fazla dünya diline tercüme edilmiş. Tarihimize nasıl sahip çıkıyorsak sadeleştirmiyorsak; dilimize de o hassasiyette sahip çıkmalıyız. Tarihi, sanatı olduğu gibi kabul et, yaşatmaya çalış, tarihimizi tarih yapan dilimizi sadeleştir. Hiç ebrunun, hat sanatının kilimin sadeleştirmesi olur mu? Hangi cafeden cappuccinonun sadeleştirmesi istenmiş ki, ya da pizzanın sadeleştirmesi? Bunlar birer marka ve sahipleri de değişikliğe karşı çıkarlar. Hiç Beethoven'ın 9. senfonisi sadeleştirilir mi? Beethoven hayatta olsa sadeleştirmek isteyen kendi insanına derki: Kardeşim ben bunu hangi duygular, hangi ruh halinde yazdım biliyor musun, neden eserimi katlediyorsun? Kalk kendine yeni bir senfoni yaz!
Risale-i Nurlardaki zengin cümle yapısı içinde, bazı kelimelerin anlaşılmaması meseleyi anlamaya engel değil ki. Her şeye kafa yor, sonra gel diline emek verip anlamaya çalışma. İtiraz edecekler mutlaka olacaktır. İşte sadeleştirmenin ilk zararı son yaşadığımız hadiselerle ortaya çıktı. Orijinalinden okunsaydı daha çok tefekküre sebep olacaktı. Tefekkür ise imana hizmeti asıl hedef yapacaktı, başka sevdalar peşine, siyasete bulaşmaya engel olacaktı. Kur’an talebesi 17 Aralık operasyonu içinde olmaktan ülkeye zarar vermekten Allah'a sığınır. Kur’an talebesinin iktidar ve güç hırsı olmaz, zaten Allah’ın rızasını kazanmak en büyük iktidardır. İman hakikatleri terkibine su katıldı, sulandırıldı ilacın etkisi azaltıldı ve tesir edemez duruma geldi. Oysa eserlerin orijinali, düşünmeye daha çok kafa yormaya sebep olarak, hakikatlerin ruha daha çok nüfus etmesini sağlıyor...
Düşünürken insanın imanı irileşiyor; iman irileştikçe dünyalıklardan ziyade uhrevi şeylere talip olmayı sağlıyor. Biraz memleket sevdası olan, biraz yeteneği olan siyaset yapar ve becerirde ama imanın birazı, teslimiyetin birazı, insana ebedi huzur sağlamaz ve biraz bilgi ile Allah ve Resulü anlatılmaz. Allah’ı anlatmaktan ortaya çıkan zevk her türlü ihtiraslardan daha huzur vericidir. Kahraman ağabeylerin bilinen son açıklamasına bakınca, kitabın orijinali onları ne kadar asil bir hale soktuğunu anlıyoruz. Orijinal yürek, orijinal millet sevdası ve devlete en ufak zarar vermekten imtina eden edep…
İman hakikatlerinin bu milleti tekrar Kur’an ve sünnete yakınlaştırmada büyük emeği var. Risale-i Nurların orijinal dili mensuplarını muhabbet fedaisi yapmış, millete zarar verecek girişimlerden uzak tutmuş. Terkibi bozulunca etki etmez, muhabbet fedailiğinden uzaklaştırır. Terkipi bozulunca anlayış bozulur başka yollara sürükler, cazip görünen siyasette kolundan yakalar yanlışa iter. Evet, ilacın terkibi bozulunca hastalıklara iyi gelmez. İlacın terkibi bozulunca mikrobun direnci artar. Terkip bozulduğundan beri hastalık arttı, hedef sapması oldu.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.