Hasan TANRIVERDİ
İlâhi aşk ve sevgi
Sevgi, çoğu zaman insanın elinde olmayan, yaradılıştan gelen bir duygu yoğunluğudur. Fıtri olarak sevginin merkezi olan kalptir. Ancak sevgiye ulaşmak insanoğlunun emeğine bağlıdır. Çünkü sevgi emek ister, paylaşmak ve kabullenmek ister.
“İnsan sevme hissini israf etmemeli. Kim ne kadar sevilmeye layıksa, onu o kadar sevmeli” diyor, Necip Fazıl. Bir anlık hevese aşkını satma ki, bir ömür boyu pişmanlık duymayasın.
Buna karşılık aşk, bedel ister. Katlanabildiğin ölçüde seviyorsun demektir. Sevdiğinden eminsen katlanacaksın. Kalbini, sana ait olmaktan çıkarmaya yürek ister. Dünya nimetlerini hiçe sayarak, arkana bakmadan kalbindeki yangına koşabilir misin?. Yandıkça sen, sen olursun.
Sonunda;
“Yandı bu gönlüm, Yandı bu gönlüm.
Yanmada derman buldu bu gönlüm” diyen, Yunus gibi huzur bulursun.
Aşk, kendi nefsini koruyamayacak kadar fedakârlık ister. Aşk, kimsede suç aramaksızın bağışlamaktır. Çünkü aşkta kin ve nefrete yer yoktur. Zira iki zıt bir arada olamaz. Aşk sabır ister, katlanmak gerek. Aşk, doymak bilmez, verdikçe daha çok ister. Hepsinden önemlisi aşk, külfet ister, çünkü külfetsiz nimet olmaz. Aksi takdirde kendini boş yere yorarsın. Deniz kenarına yuva kurarsan, sana her türlü dalgaların vurabileceğini hesaba katarak, direnmeye hazır olmalısın.
Allah (c.c) yolunda ve İlâhi aşk uğruna yürümek, yürek işidir. Şayet nefsini bilirsen, o yüreğin sana hem yoldaş hem de pusula olur, seni sevdiğine kavuşturur. Bu zorlu yolculuğun elbette ki bir bedeli de olacaktır. İslâm tarihine dikkatle bakarsanız, ilâhi aşk yüzünden çile çekmeyen, Zindanın kokusunu almayan rutubetinde yaşlanmayan âlim yok gibidir.
Bediüzzaman’nın ömrünün en güzel dönemlerini geçirdiği hapis hanelere “Medrese-i Yusufiye” demesi, içindeki ilâhi aşk ile mahpus damını güzelleştirmesindendir.
İnsanları ve içinde yaşadığı dünyayı, Allah(c.c) sevgisinin ruhlara verdiği huzurla ancak sevebilirsiniz. Sevgi ve muhabbetle bütün kâinat birbirine bağlanır. Gök gürlemeleri ve çakan şimşekler, zemin yüzü için sevgi habercisidir. Sevgi ve muhabbetle yağmur yağar, çiçekler açar, kuzular meler; atomun çekirdeğindeki elektronlar ve semadaki yıldızlar sevgiyle döner.
Bu anlayıştan mahrum olan insanlarda sevgi ve muhabbetin sebepleri ortadan kalkar. Muhabbet, sevgi ve dostluklar yerine, kin ve düşmanlıklar yüzünden birbirleriyle boğuşurlar. Yaşadıkları güzelim hayatlarını kendilerine ve muhataplarına zindan ederler.
Biliriz ki, sancı çekilmeden doğum olmaz. Bebek ana rahminden çıkmadıkça ona, dünyaya yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir “sen” zuhur edebilmesi için zorluklarla, sıkıntılarla dolu olan sürece hazır olman ve bir bedel ödemen gerekir. Bu yüzden çocuk, o zorlu yolculuk sürecinde çektiği sıkıntılar yüzünden, dünyaya gelmenin bedeli olarak acı çekerek ve ağlayarak doğmaktadır. Sen de gerekirse ağlamaya, yanmaya aşkın için gözyaşı akıtmayı göze alacaksın.
Aşk ve muhabbet dediğin, Allah'tan gelmeli, Allah için olmalı, ya da Allah'a ulaştırmalıdır. Yoksa bu dünya içinde gördüğün, sevgisiz vahşet bataklıklarında sen de boğulmaya mahkûm kalırsın.
Sevgi ve muhabbet öylesine büyük bir kaynaktır ki; denizler bile ondan beslenir. Çünkü kâinatın hamuru sevgi ile yoğrulmuştur. Sevgisiz bir toplum, çorak toprağa benzer. Sevgisini kaybedenler, farkına varmadan özgürlüklerini de kaybederler.
Hak için, özgürlük için, insanlık için aşka ve sevgiye o kadar ihtiyacımız var ki…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.