Halil İbrahim DEDE
İlim yuvası camiler
Birkaç hafta evvel İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin hemen karşısındaki Sekbanbaşı Yakup Ağa Camiine gittim. Tuğladan örülü tek şerefeli bir minaresi olan bu şirin caminin avlusunda abdest alıp, caminin içerisine girdim. İçeri girer girmez caminin manevî havası ve gül kokusunu hissettim; bu manevî havadan ve güzel kokudan etkilendim, içimi tarifsiz bir huzur kapladı…
İçeri girdiğimde beni ahşaptan yapılmış altın sarısı yaldız süslemeli vaiz kürsüsü, mihrap ve minber karşıladı. Cami gayet temiz ve bakımlı duruyordu. Tavanı ahşap kaplı ve kadınlar mahfili de ahşap malzemeden bir kafesle kapatılmıştı.
Cemaate yetişemediğim için içeride cemaatle namaz kılabileceğim biri olması umuduyla camiye girdiğimde bir kişiyi namazı bitirmiş tesbihatını yaparken buldum. Tesbihatını yapmasından namazını kılmış olduğunu anladım ve camiyi seyretmeye ara verip öğle namazını tek başıma kılmaya başladım.
Caminin manevî havası ve doyumsuz gül kokusu içime çeke çeke huşu içerisinde çok feyizli bir namaz kıldım (elhamdülillah). Namazdan sonra ellerimi açıp dua ederken “okumayı, okuduğumuz anlamayı ve okuduklarımızla ihlâsla amel etmeyi; İslam’a hizmet etmeyi, insanların hidayetine vesile olmayı” isterken daha önce gördüğüm Ayasofya’nın içini resmeden bir resim geldi gözümün önüne. İlim halkalarının olduğu, ilmî sohbetlerin yapıldığını resmeden bir resim… Gözümün önüne gelen bu resimle, kokusuna ve manevî havasına doyamadığım bu camiye, diğer tüm camilerimizi de niyet ederek, bu nazar ve fikriyatla dönüp tekrar baktım. Aklıma gelen ecdadımın bu resmi ve caminin boş oluşu camilerimizin kimsesiz bırakıldığını hissettirdi. İçimden, bütün camilerimizde ecdadımızın yaptığı gibi böyle ilim halkaları olsa, hocalarımız bize tefsir okusa, hadis okusa, ilmihâl öğretse, Peygamber Efendimizin (asm) ve sahabe efendilerimizin örnek hayatlarını anlatılsa, Osmanlı’da olduğu gibi camilerimiz sadece namaz vakitlerinde namaz kılmak için uğranan mekanlar olmaktan öte birer ilim yuvası olsa, hep bir faaliyet içerisinde, hep bir ilimle uğraşılan, öğrenilen mekanlar olsa diye düşündüm ve bu minvalde dua ettim…
Bazı camilerimizde Osmanlı’da olduğu gibi ilmî ve dinî sohbetlerin yapıldığını ve bunu devam ettiren eli öpülesi fedakâr hocalarımızın olduğunu biliyorum, ama bu işin sadece birkaç cami ve birkaç hoca ile sınırlı kalmaması, ülke genelindeki tüm camilerimizde nizamî şekilde icra edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bazı görevli imam ve müezzinlerin vakit namazları dışında gelir getirici ek işler yapmak yerine bence aslî görevleri olan bu işi yapmaları gerekir.
Her mahalledeki her camide, en az bir vakit namazından sonra o mahalleyi manevî açıdan ihyâ edecek, nurlandıracak ilmî ve dinî sohbetlerin o camilerde görevli hocalarımız tarafından yapılması gerektiği kanaatindeyim. Namazdan sonra oturup dinlemek, istifade etmek isteyenler için ilmî ve dinî sohbetleri hocalarımız yapmalılar. Namazdan sonra kalan bir kişi bile olsa hocalarımız bu sohbetleri yapmalılar. Belki o bir kişi o mahallede bir çekirdek hükmünde olur ve tüm mahallenin manevî açıdan ihyâsı için bir vesile olur.
Tüm camilerimizin, bizlere tefsir okunduğu, hadis ve ilmihâl öğretildiği, Peygamber Efendimizin ve sahabe efendilerimizin örnek hayatlarının eli öpülesi hocalarımız tarafından anlatıldığı Osmanlı zamanındaki gibi birer ilim yuvası olması duası ile…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.