İmân-ibâdet ve ahlâk İslâm'da iç içedir

İmân-ibâdet ve ahlâk İslâm'da iç içedir

Kur'ân ve hadisler ışığında, islam ahlâk anlayışının imân esasları ve ibadetlerle yakın ilişki içinde olduğu görülür.

İslâm ahlâkı, Kur'ân-ı Kerim ve hadisler ışığında incelediğinde, bu ahlâk anlayışının imân esasları ve ibadetlerle yakın ilişki içinde olduğu görülür. İmân esaslarından herhangi biri merkeze alındığında, diğer inanç esasları ile birlikte ibâdetler ve ahlâkî ilkeler bu esas etrafında toplanır. Yine herhangi bir ahlâkî ilke merkeze alındığında, diğer ahlâkî ilkeler ile birlikte imân esasları ve ibadetler bu ilke etrafında kümelenir. Dolayısıyla imân-ibâdet ve ahlâk İslâm'da iç içedir. İslâm ahlâkının diğer ahlâk sistemlerinden en önemli farkı budur. Diğer farkları ise şöyle sıralayabiliriz:

1) İslâm ahlâkı vahiy ürünüdür. İslâm ahlâkı , Hz. Muhammed (s.a.)'in Allah'tan vahiy yoluyla aldığı ahlâkî ilke ve kurallar olup bunlar yazılı olarak Kur'ân'da mevcuttur. Kur'ân ahlâkı, vahiy kaynaklı olmasına rağmen, örf ve âdete de yer verir. Kur'ân, ahlâkî ilkelerin kaynağı olarak insanüstü bir kaynak önerirken, insandan kaynaklanan davranışları da göz ardı etmez. Fakat bu örf ve âdetlerin Kur'ân'ın ortaya koyduğu temel ahlâkî ilkelerle çelişmemesi ve onlara uygun olması gerekir.

2) İslâm ahlâkı genel ve evrenseldir. Çünkü o, insanın günlük işleriyle ve hayatının her safhasıyla ilgilenen bir yapıya sahiptir. Bunun yanı sıra İslâm ahlâk ilkeleri birey, aile ve toplumu kapsayacak şekilde geneldir. İslâm ahlâkında kitle ahlâkı veya seçkinler ahlâkı şeklinde bir ayırım yoktur. Öte yandan Allah'ın gönderdiği son din İslâm, son kitap Kur'ân ve son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) bütün insanlığa gönderilmiştir. Dolayısıyla İslâm dîninin, onun kitabının ve peygamberinin sunmuş olduğu ahlâkî sistem de evrenseldir.

3) İslâm ahlâkı bütüncüldür. İslâm ahlâkı, insanın manevî dinamikleri olan imân, ibâdet ve ameli birlikte zikreder; bunların birbirlerini desteklemesini sağlar. Doğal olarak bunlardan birinde yapılacak bir eksiklik, diğerlerinin de eksik kalmasına neden olur. Diğer ahlâk sistemleri, ahlâkta sadece dünyevî unsurları veya muharref bir takım dinlere dayalı itikadî ilkeleri esas aldıkları için İslâm ahlâkı gibi mükemmel değildir.

4) İslâm ahlâkı dinamik olup statik ve sadece teorik değildir. Bu yüzden Kur'ân'da ahlâk felsefesi yapılmaz. Doğrudan ahlâkî erdemlerin yapılması emredilirken, çirkin davranışlardan da kaçınılması istenir. Böylece Kur'ân, temel hedefi olan dünyevî ve uhrevî mutluluğu bu dinamizmle sağlamaya çalışır. İnsan, bunu akıl yoluyla sağlayamaz. Çünkü insanın ahlâken bozulmaya yatkın olması, onun yalnız bırakılmaması ve desteklenmesi gerektiğini gösterir.

5) İslâm ahlâkının uygulamalı başarısı vardır. İslâm tarihinde, özellikle asr-ı saâdette İslâm ahlâkının başarılı bir şekilde uygulandığını ve hayata yansıdığını görüyoruz. Kur'ân-ı Kerim'in nâzil olduğu ve bütün insanlığa rahmet ve örnek olarak gönderilen Hz. Peygamber'in yaşadığı bu dönem, İslâm ahlâkını en mükemmel şekilde uygulandığı dönemdir.

Çağdaş dünyanın cinsellik, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, şiddet, terör, cinâyet, savaş, alkol ve uyuşturucu kullanımı, aile yapısındaki bozulmalar, açlık ve yoksulluk, hırsızlık ve yolsuzluk intihar, çevre sorunları gibi ahlâkî sorunlarını sıraladığımızda, bu sorunların kesin ve etkin çözümünün İslâm ahlâkı olduğu görülür. Bu çağda, bu sorunların yoğun bir şekilde yaşanmasının tek nedeni, insanların fıtratlarına uygun olan bu ahlâk sistemini hayata geçirmemeleridir. Bu devam ettiği sürece, söz konusu ahlâkî sorunlar ve sıkıntılar devam edecektir. İslâm ahlâkı, insanlığı dünyada ve âhirette huzurlu ve mutlu kılabilecek yegâne ahlâk sistemidir. Bu sebeple pek çok ahlâkî buhrân yaşayan müslüman bireyler ve toplumlar, kendilerini Kur'ân'ın sunmuş olduğu mükemmel ahlâk nizâmını uyguladıkları ve hayata geçirdikleri takdirde bu sorunlarını aşabileceklerdir; aksi halde sıkıntılar artacak ve toplumsal bozulma hızla devam edecektir.

Yeni Şafak