Niyazi BEKİ
İman penceresinden musibet ve hastalıklar-1
Bu yazımızda, musibet ve hastalıkların farklı hikmetleri ve nedenleri üzerinde durmaya çalışacağız. Bu hususları şöyle sıralamak mümkündür:
1) Başa gelen sıkıntıların önemli bir sebebi insanın kendisidir
مَا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللَّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولًا وَكَفَى بِاللَّهِ شَهِيدًا
"Sana gelen iyilik Allah'tandır. Başına gelen kötülük ise kendi nefsindendir. Seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şahit olarak da Allah yeter"(Nisa, 4/79) mealindeki ayette hitap Hz. Peygambere olmakla beraber, irade edilen muhatap ise onun ümmetidir. Aşağıda mealini verdiğimiz ayetlerin ifadeleri de bu manayı desteklemektedir;
وَمَا أَصَابَكُمْ مِنْ مُصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَنْ كَثِير
" Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar"(Şura, 42/30).
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
" İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor"(Rum,30/41) mealindeki ayette, sosyal hayatı felç eden felaketlerin olmasının sebebi de insanların kendileri olduğu bildirilmiştir.
Ayrıca insanların kendi elleriyle yaptıkları kötülüklerin bir sonucu olarak karada ve denizde düzenin bozulmasının hikmeti ise, insanlar –dönüş yapsınlar diye-onlara yaptıklarının bir kısmının karşılığı, bir nevi ceza olarak tattırıldığına vurgu yapılmıştır.
2) Musibetlerin önemli bir kısmı imtihan içindir
Aşağıda bu hususa işaret eden bazı ayetleri takdim ediyoruz.
اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْۜ مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَٓاءُ وَالضَّرَّٓاءُ وَزُلْزِلُوا حَتّٰى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ مَتٰى نَصْرُ اللّٰهِۜ اَلَٓا اِنَّ نَصْرَ اللّٰهِ قَر۪يبٌ
"Yoksa sizden öncekilerin çektikleri sıkıntılar ile karşılaşmadan cennete girebileceğinizi mi sandınız? Onlar öylesine yoksulluk ve sıkıntı çekmişler, öyle sarsılmışlardı ki peygamber ve yanındakiler, "Allah'ın yardımı ne zaman gelecek?" diye niyaz etmişlerdi. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır"(Bakara, 2/214).
الم اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُٓوا اَنْ يَقُولُٓوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ
وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِب۪ينَ
" Elif Lam Mim, İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar? Andolsun ki biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları ortaya çıkaracaktır; keza O, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır"(Ankebut, 29/1-3).
Bu ayetlerde insanların "iman ettik" demekle imtihan dışı bırakılmayacakları, daha önceki mümin insanların da imanlarına rağmen, yine de kendileri için sözkonusu olan imtihanların devam ettiğine dikkat çekilmiştir. İmandan sonraki imtihan imanı test etmeye yöneliktir. Çünkü "iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dareyni iktiza eder"(Sözler, s. 314 ).
Binaenaleyh, Allah'a teslimiyeti ve tevekkülü temin etmeyen bir imanın tahkiki ve hakikî bir iman olduğunu söylemek zordur. İşte musibet ve belalar karşısında ilahî takdire teslimiyeti gösterip göstermemek, ilahî hikmet, adalet, şefkat ve merhamete güvenip güvenmemek, Allah'a tevekkül edip etmemek, bu teste tabi tutulan imanın kuvvetli ve sağlam olup olmadığını gösteren şaşmaz ve şaşırtmaz bir ölçü olacaktır. Yukarıda zikredilen ayette yer alan "Allah, elbette doğru olanları ortaya çıkaracaktır; keza O, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır" ifadesinde bu gerçeğin altı çizilmiştir.
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْأَمْوَالِ وَالْأَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ (155) الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُوا إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ(البقرة:155-156)
"Biz mutlaka sizi biraz korku, biraz açlık yahut mala, cana veya mahsullere gelecek noksanlıkla imtihan ederiz. Sen sabredenleri müjdele!" (Bakara:155-156) mealindeki ayetin ifadesinden de anlaşıldığı gibi, bu imtihanla ilgili musibetlerin varlığı, hayat boyu insanların yakasını bırakmayacak, imtihan süresi bitmeden musibetler de bitmeyecektir. İmtihan süresi ise, dünyadan göç edip ahirete intikal edinceye kadar devam edecektir.
Bu açıdan bakıldığı zaman, hastalık ve musibetler söz konusu olduğunda, insanlar bunun da ibadetlerden bir ibadet olduğu düşünmeli ve menfi ama halis bir ibadet olması hasebiyle ondan şikayet değil ona teşekkür etmeyi bilmelidir. Böylece insanın –müspet ibadetlerden- örneğin namaz, oruç ibadetini devam ettirmekte sabrın ötesinde bir huzur bulduğu gibi, -menfi ve hâlis bir ibadet olan- musibet ve hastalıklar vasıtasıyla kazandığı manevi mertebeleri düşündüğü zaman, yine sabrın ötesinde huzur bulacak ve teşekkür edecektir.
-Devam edecek-
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.