Mustafa ULUSOY
İnanalım inanmayalım, hepimiz O'na borçluyuz
Yürüyordum. Caddede. Yalnız sayılmazdım. Yanımda hatıralarım vardı. Bir perdenin ardına saklı geçmişim ve henüz gelmese de hayalhanemdeki geleceğim. Belleğimin raflarına diziliydi yaşananlar. Nedense önce o çıkageldi hayalhaneme. Uzun yıllar öncesinin kendini ateist olarak addeden bir çalışma arkadaşım.
Zihnim haylaz bir çocuk gibi yerinde durmuyordu. Bu sefer de birkaç sene öncesine atlayıverdi. Yine aynı caddede yürüyordum. Senenin bu zamanında gülümseyen bir yüz bir gül uzatmıştı. Tanımadığım biri. Ama tanıdığım biri gibiydi o an. "Kutlu Doğum Haftası için küçük bir armağan" demişti. Gül gülümsüyordu. Her şey gülümsüyor gibi gelmişti o an.
Yürüyordum. Caddede. Derken onu gördüm yeniden. Baharı. Ağaçlar meyvelere durmuştu. Baştan sona berrak bir akşamüzeriydi. Derken, pazar yeri hayalhaneme zıpladı. Tezgâhların da rengi değişmişti. Sarı kabuklu portakalların yerine kırmızı çilekler konmuştu. Nasıl, niçin, nereden? Baharın içinden o ses döndü yeniden. "Ben ateistim, ne dine, ne peygambere inanırım." derdi. Gizliden gizliye bir gururla. Susardım. Güzel bir insandı. Nazikti, kibardı, iyilikseverdi. Kimseyi bilerek incitmek istemezdi. Psikiyatri hastanesinde hastalarına bu kadar nazik davranan nadir gördüğüm hekimlerdendi. Nezaketini örnek almaya çalışırdım. Hayalhanemden sıyrılıp bahara daldım yeniden. Bu sene bahardaki rahmeti seyirden uzak kalmak istemiyordum.
Birkaç ay önce gözümün önündeki bahar yoktu. Karanlığın içinden çıkagelmişti. "Ol!" denmiş ve olmuştu her şey. Neden, niçin, nasıl? "Kâinatın En Değerli Varlığı" düştü aklıma. Aslında başından beri zihnimdeydi. O'nsuz bir hayatı düşündüm. Bahar, bahar olmaktan çıkıp karanlığın ayazı olurdu. O'nun nuru olmaksızın bir kafeste tutsak olurduk. Anlamsızlık kafesinde mutlak yalnızlığın ayazında donardık. Bizi sonsuz bahara götürmek için yollanmış gibiydi. Acılarımıza anlam katmak için. Hayatı kolay kılmak için. O'nsuzluk cehenneminde bırakmamıştı bizi Mutlak Varlık. O'nun nuru olmaksızın tüm varlık karanlık sözcüklere dönüşürdü. Sırlar açığa çıkmazdı. Her şey azap verici bir soru olarak donup kalırdı. O'nun nuru olmadan hepimiz noksan olurduk. Mutlak noksan. Bizi O'na götüren en anlamlı yol O'nun getirdiği nurdu.
Ateist çalışma arkadaşım bir gün "Tüm iyi davranışlarımı babamdan aldım" demişti. Babası muttaki bir insandı. "Haram yemekten çekinir, ibadetlerini eksiksiz yerine getirir, insan ilişkilerinde hakka hukuka çok riayet ederdi." diye tarif etmişti babasını. Babası onu ve diğer çocuklarını da hakka hukuka riayet eden biri olarak yetiştirmeye çalışmıştı. "İnsanların hukukuna riayet et, yalan söyleme, dürüstlükten hep kazanırsın!" "Ateist çalışma arkadaşım iyi bir insan olmayı kime borçlu?" diye sormuştum. Kendi kendime. Babası iyi ahlakını kime borçluysa o da ona borçlu olmalıydı. "Babanız peygamberini sever miydi?" soruma "Hayatını ona göre yaşamaya çalıştığına göre, evet" diye cevap vermişti. Başkaca bir şey söylememiştim. Her şey öylesine açıktı ki. Başkaca sözler gereksiz kaçacaktı. Ateist arkadaşım iyi bir insan olmayı, insanların hakkına hukukuna riayet etmeyi babasına, babası da oğlunun inkâr ettiği "Kâinatın En Değerli Varlığı"na borçluydu.
O günden sonra, biliyordum ki, inanalım inanmayalım, hepimiz tüm iyi şeyleri O'nun nuruyla, O'nun rehberliğiyle yapıyorduk. Güneşin ışığını inananların da inanmayanların da üzerine salması gibiydi bu. Ya da yağmurun inanan inanmayan fark etmeden herkese rahmet olması gibi. O'nun nuru olmadan inanmayanların karanlığı daha karanlık olurdu. İnanmayanlar buna da inanmasa da, böyleydi. Belki de bu yüzden, O âlemlere rahmet olarak gönderilmişti.
Yürüyordum. Caddede. Derken onu gördüm. Caddedeki bir köpeğe yiyecek getiren kadını. Köpek iştahla önüne konulanları yemeye koyuldu. Kadın merhametli olmanın erdemini nereden ve kimden öğrenmişti?
Zaman
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.