Mehmet Ali ERDEM
İnsan düşünen hayvan mıdır?
En son söyleyeceğim sözü en başta söyleyeyim; “İnsan değil ama beşer düşünen bir hayvan hükmündedir.”
Nasıl bedenin büluğu varsa ruhun da büluğu vardır. Nasıl büluğa ermeyen kız ya da erkek çocuğunun kadın ya da adam olma ihtimali yoksa ruhi olgunluğa ulaşamayan, manevi büluğa eremeyen bir beşerin de insan olma ihtimali yoktur. İnsan olamayan beşer de aklını kötü kullanır ise hayvanlardan daha da aşağıya düşmektedir.
Bu yazıyı kaleme almamın ana sebebi özellikle muhafazakâr kesimde var olduğunu düşündüğüm “kendilerini hiçbir çaba göstermeden yaratılmışların en şereflisi olarak hayvanlardan üstün görme hali ve başta hayat hakkı olmak üzere hayvan haklarına gerekli saygıyı göstermedikleri” kanaatine varmış olmam; bir diğeri de ilkinden bağımsız olmak üzere, sokağımızın-mahallemizin sevgili köpeği Köpük’ün (bir üst sokağımızda ise Pamuk adıyla bilindiğini öğrendik) bir başka köpek ve onun yavruları ile birlikte fare zehiriyle zehirlenerek katledilmesidir.
Bu konuyu iki ana başlık altında ele almak isterim: Öncelikle Peygamberimizden ve din büyüklerinden birer misalle olma(ma)sı gereken yaklaşımı ortaya koymak; sonra da hayvanlar âleminden inattan bir örnek ve bu örneği insanlara kıyasla değerlendirmekte bulunmak.
Peygamberimiz (asm) “Bir kadının, eve hapsettiği ve yiyecek vermediği, yeryüzünün haşaratından yemek için de serbest bırakmadığı bir kedi yüzünden cehenneme gittiğini” söylemektedir.
Bediüzzaman ise zaten az olan yiyeceğinin, kendisinden önce doyurduğu kedilerinin hürmetine binaen kendisine Cenabı Hakkın ikramı olduğunu düşünür.
Şahı Nakşibendî Hazretleri mürid olarak eğitimde iken 7 sene hayvanları temizlemiş, tedavi etmiştir. Hatta “yolda giderken bir köpek görecek olsaydım, olduğum yerde durur, önce onun geçmesini isterdim, ondan evvel adım atmazdım” der.
Peygamberimizin (asm) ve onun âlim/arif/velilerinin hayvanlar konusundaki bu tutumları belli iken hayvanlara ve hayvanseverlere karşı tutumda dikkat edilmesi gerekliliği aşikârdır. İman edenler hayvanları sevmeli ve yardım etmelidirler. Bunu yapamıyorlarsa sevenleri ve yardım edenleri desteklemelidirler. Bu ikisini de yapamıyorlarsa yoldan çekilmeli, hayvanseverlere engel olmamalıdırlar.
Yunus Emre gibi “Yaratılanı severiz Yaratandan ötürü” demek ve bu sözü duymak, özünde barındırdığı ilahi tını nedeniyle hepimizin hoşuna gidiyor. Ancak, bu sözü ne kadar gani gönüllü ve/veya dindar olduğumuzu belirtmek üzere bir referans olarak kullanmak yerine; bu ifadenin kapsama alanının sadece Müslümanları değil bütün insanları, bütün canlıları ve dahi cansız olarak gördüğümüz ama her an zikir halinde olan tüm yaratılmışları içine alacak kadar geniş olduğunun idraki içinde dinler ve söyler isek bize ve etrafımıza etkisi o denli yüce ve ulvi olacaktır.
Bir kelamı kibarda ne güzel söylenmiş: “Söz ile bir kalbe doğmaz ledünni (Hakk vergisi ilim), bütün azaları dil olmayınca.” Yaratılanı severiz Yaratandan ötürü diyorsak ve sözümüzün eriysek, ses tonumuz ve mimiklerimiz ve dahi bütün azalarımızın temsilcisi olarak yüreğimiz bu sözü tasdik ediyorsa; işte ve amelde, uygulamada fiilen de böyle davranıyorsak işte o zaman gerçek manada iman etmiş oluruz ve medeni olarak kabul edilebiliriz.
İNAT denince akla ilk önce keçi ve iki keçinin dere de kütüğün üzerinde karşılaşmaları gelir.
Yaşadıkları ormanın ortasından geçen derenin üzerinde bulunan kütükten köprüde karşılaşan iki keçi birbirlerine saygılı, hoşgörülü davranmayı bir kenara bırakıp inatlaşmaya başlarlar. Bütün mesele her iki keçinin de karşıya geçmek istemesidir. Ama keçiler birbirine yol vermek istemeyince kavgaya girişirler. Ama sonunda ikisi de derenin sularına düşerek inatçılıklarının kurbanı olurlar.
İnsanlar da genelde kazanacaklarını düşündükleri bazen de kaybedeceklerini bile bile inatlaşırlar.
Sokrates bir gün dar bir patikada ilerlerken karşısına dönemin soylularından biri çıkar. Yol ise ancak birinin geçebileceği kadar geniştir. Birinin diğerine yol vermesi lazım iken soylu: “Ben senin gibi bir zavallıya yol vermem" der.
Sokrates’in cevabı ise manidardır:
"Ben veririm."
Dar geçitte yolda karşılaşan sadece keçiler değil, beşer ve insan da karşılaşıyor. Beşeriyetten insaniyete geçemediğimizde keçilerden ve diğer hayvanlardan bir farkımız kalmıyor.
Aristoteles’in “İnsan düşünen hayvandır. İnsanları tanıdıkça hayvanlara saygı duyuyorum” sözünü ilk başta itikâdî açıdan reddediyoruz ama sonrasında düşününce sanki bu sözü “İnsan değil ama beşer düşünen hayvandır” şeklinde söylersek doğru duruyor gibi…
Bir hayvan her zaman en fazla bir hayvandır; bir koyun, keçi, çakal, kaplan, yılan, ayı ancak kendisi kadar hayvandır. Ama insanlaşamamış beşer hem çakal, hem ayı, yılan, öküz, keçi, hülasa hepsi olabilmektedir. Bu nedenle insanlıktan henüz nasibini alamamış beşer hayvanlardan daha aşağıda ve bazen de canavar olmaktadır.
Herkese faydası olan hayvanları ve herkese zararı olan beşeri düşününce, böyle bir durumda bir eşitliğin dahi olmadığı çok açık değil mi?
Bu beşer- insan bedeni neleri örtmez ki; Melek tabiatlı - Şeytan tıynetli olanlarımızı, Hayvan karakterli - Canavarları, İnsanları…
Hatta hangi nurlara mazhar olmaz ki; esma nuru, sıfat nuru, zat nuru…
İnsan bu dünyada bir arayüz gibidir: Bir yönüyle Allah’ın yeryüzündeki halifesi (Allah’ın kullarına bahşettiği halifelik, kulların birbirine verdiği halifelikten, veren makam itibariyle mukayese götürmez şekilde üstündür), bir yönüyle de tüm yaratılmışların Allah’a karşı temsilcisi – dünyanın sınıf başkanı gibi olabilmektedir. Hayvanlara eziyet etmek ve onları katletmek ne Halifeliğe ne de temsilciliğe uygun düşer. Ayrıca bu görevler beşeriyetten insaniyete geçmeden, doğuştan elde edilebilecek görevler olmadığı gibi görevlendiren de her zaman azledebilir.
Kâinatın arayüzü olan insan, sorumluluk bilincinin dışına çıkarak sorumsuz, samimiyetsiz, ikiyüzlü ve yüzsüz davranırsa eğer, temsil ettiği iki yüz tarafından da reddedilecek, halifelik ve temsilcilikten firavunluk bataklığına sürüklenecektir. Allah hiçbir firavunun tanrılaşmasına müsaade etmemiştir, âdetullah da göstermektedir ki, müsaade etmeyecektir de! Yaradan bu duruma düşmekten hepimizi muhafaza buyursun.
Not: Salih CAN’ın Risale Haber’de yer alan “Bediüzzaman Hakkında Çok Bilinmeyenler” başlıklı yazısını henüz okumadıysanız eğer özellikle “hayvan hakları” başlıklı birinci bölümünü okumanızı hararetle tavsiye ederim.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.