İnsan neden günah işler?
İnsan, ahiretin elmas gibi nimetlerini, lezzetlerini bildiği halde, dünyevî kırılacak şişe parçalarını neden ona tercih eder?
S. Bahattin Yaşar'ın yazısı:
İnsan neden günah işler?
Günahlarda menhus bir lezzet var
İnsanı günah işlemeye iten sebeplerden birisi, günahlardaki ‘menhus lezzet’tir. Günahların bu derece yaygın olmasının sebebi de, bu pis lezzetlere olan insanların düşkünlüğüdür.
Bu düşkünlük hali, insandaki akibeti görmeyen ‘hissiyat-ı insaniye’, ‘kör hissiyat’tır. Bu da, hazır az lezzeti, ilerideki çok lezzetlere tercih etmesidir.
Öyle ki, ahiretin elmas gibi nimetlerini, lezzetlerini bildiği halde, dünyevî kırılacak şişe parçalarını ona tercih etmektedir. Daha da ilerisi, ehl-i iman iken ehl-i dalâlete o dünya sevgisi için tabi olmaktadır.
Bu haldeki bir insan, gerçekte kayıp veya kazancını görememektedir. Yani böyle bir insan, günahlara girip, menhus lezzetleri tadarak Cehennemi kazanmakta, ahiret meyvelerini dünyada yiyerek de Cenneti kaybetmektedir. Bunlar, lezzet-i faniye için ahiretini terk eden sefihlerdir. Oysa ki bâkî bir mülkü, hevesat-ı faniyesinin terkiyle satın alan sefih değildir. Diğer bir ifadeyle, baki bir mülkü kazanmanın yolu, fani hevesleri terk etmektir.
Peki, “Bu halin tedavisi nasıldır?” denildiğinde ise, çare; insana, bu dünyada, imanın içindeki lezzeti ve günahların içindeki elemleri göstermektir. “Ehl-i sefahati sefahatinden kurtarmanın yegâne çaresi, aynı lezzetinde elemini gösterip, hissiyatını mağlûp etmektir.”İman ve Küfür muvazeneleri, s: 14
Meselâ insan bir dakika intikam lezzeti ile katleder, seksen bin saat hapis elemlerini çeker ve bir saat sefahet keyfiyle—bir namus meselesinde—binler gün hem hapsin, hem düşmanının endişesinden sıkıntılarla ömrünün saadeti mahvolur. Ya ebedî kayıplar?!
İşte, küçücük, fani, elemli lezzetler için; ebedî, büyük ve saadetli lezzetleri terk etmek, hakikî körlük değil de nedir?
Tahrip kolaydır
‘İnsan neden günah işler?’in bir diğer ayağı ise, fenalık ve hevesat yolunun, tahribat olarak kolay olması ve şeytanın da bu yola kolay sevk etmesidir. Nitekim yirmi adamın yirmi günde yaptığı bir binayı, bir adam bir günde yıkar.
Onun için, Kur’ân-ı Hakîmin en halis mü’minlere musırrane ve mükerreren, pek çok tekrar ve ısrar ile, tehdit ve teşvik ile, günahtan zecr ve hayra sevk etmesi, ‘tahribin kolay, tamirin zor’ olmasındandır.
Dolayısıyla bu tahribata karşı en büyük çare, ehl-i sünnet ve cemaat olan ehl-i hak mezhebini karargâh yapmak, Kur’ân-ı Mû’cizü’l- Beyanın muhkemat kalesine girmek ve Sünnet-i Seniyyeyi rehber yapmaktır.
Şeytanlar, tahribat cihetinde sevk ettikleri için, az bir amel ile çok şerleri yaparlar. Onun için de hidayet ehli, pek çok ihtiyata, şiddetli sakınmaya ve mükerrer ihtarata ve kesretli muavenete muhtaçtırlar. Cenâb-ı Hak, o tekrarat cihetinde bin bir ismiyle ehl-i imana muavenetini takdim edi-yor ve binler merhamet ellerini imdadına uzatıyor.
Hal böyle iken, insanın manevî derecesine göre yapacağı küçük ihmaller, bütün kazanımlarını yok edebilecektir.
“Madem öyledir; hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma! Dünyayı yutan bütün letaiflerini onda batırma. Çünki çok küçük şeyler var, çok büyükleri bir cihette yutar.” M.N. s: 149