Alaettin TAŞKIN
İnsan ve mana
İman ve küfür kâinata, bütün varlığa, hayata ve insana bakışta temelden farklı bakış açılarına sahiptirler.
İman bütün varlığı, hayatı ve insanı mana ifade eden, bir manası olan ve bu manasını ifade etmek üzere varlığa çıkarılmış olarak görür. Küfür yani tevhidi bir iman şeklinde Allah'a iman etmemek, inançsızlık ve ateizm ise bütün varlığın, kâinatın, hayatın ve insanın bir manasının olduğunu kabul etmez. Her şeyi kendinde bir varlık ve göründüğü gibi maddi haliyle 'neyse o' şeklinde zannedip, vehmedip öylece algılayarak her biri bir mana ifade etmek için var kılınan bütün varlığı ve hayatı ve insanı derin bir manasızlık çukuruna gömer, hapseder.
Din için maneviyat denir. Çünkü din, varlığın, hayatın ve insanın 'manasını' ortaya koymak için gönderilen bir sistemdir. İnsanlar hakikatten, varlığın manasından uzaklaşıp bütün her şeyi madde ve suretten ibaret olarak vehmedip bütün varlığı manasızlık çukuruna gömdüklerinde Yüce Yaratıcı yeni bir peygamberle ebedi dinin yenilenmiş halini, son versiyonunu gönderir. Böylece insana varlığın manasını bildirir. Yani, Cenab-ı Hak dinin tebliğiyle insanoğlunu hakikatle yüzleştirir, varlığın manasıyla buluşturur. Din insana, insan ise hakikate ve manaya dokunur. Evet, hakikat varlığın ifade ettiği manadır. Din ise insanın hakikate ulaşmasını amaçlar. Yani varlığın manasıyla buluşmasını hedefler. Cenab- Hak, dinin son ve mükemmel halini İslamiyetle göndermiştir. Böylece bütün varlığın manasını en güzel şekliyle bildirmiştir.
Batı'nın dünyaya hâkim olduğu son dört yüz yıldır Batı paradigmasının temelini oluşturan modernite ve onun özünü teşkil eden materyalizm ve ve sekülarizmle bütün dünyada bir 'manasızlık', maddeye ve surete kapılma, her şeyi 'göründüğü' gibi sırf madde ve suretten ibaret zannetme şeklinde ateizm, sekülarizm ve dünyevîleşme bütün çeşitleriyle dünyanın her tarafına yayılmıştır ve yayılmaktadır. İslam dünyası da maalesef bu durumdan nasibini almıştır.
Bir proje, bir propaganda ve bir nevi misyornelik faaliyeti olarak başta Türkiye olmak üzere son yüz yıldır İslam ülkelerinde yeni nesillerin ateist, seküler ve dünyevîleşmiş bir formatta yetiştirilmesine çalışılmıştır ve halen çalışılmaktadır. Tabiki bu durumdan yeni nesiller fazlasıyla etkilenmiştir.
Modern çağın, modernitenin iman, mana ve hakikate karşı saldırı ve yok saymalarına cevap olmak üzere bu asırda bir Kuran ve iman tefsiri olarak Risale-i Nur öne çıkmıştır. Evet, Risale-i Nur Kuran'ın iman, ahlak ve ibadetle ilgili konularını, yani varlığın, hayatın ve insanın manasını ve hakikatini Kuran'dan aldığı dersle güzelce açıklamaya ve ispat etmeye çalışmaktadır.
Risale-i Nur müellifi Bediüzzaman Mesnevi-i Nuriye adlı eserinde iman/mü'min ve küfür/kâfir kavramlarını mana ve madde/suret ekseninde çok orijinal bir şekilde şöylece değerlendirir:
"Ve keza iman, insanı ebediyete, Cennet'e lâyık bir cevhere kalbeder[dönüştürür]. Küfür ise ruhu, kalbi söndürür, zulmetler içinde bırakır. Çünki iman, kabuğunun içerisindeki lübbü[özü] gösterir. Küfür ise, lüb[öz] ile kabuğu tefrik etmez[ayırmaz]. Kabuğu aynen lübb bilir ve insanı cevherlik[elmas] derecesinden kömür derecesine indirir."(sy. 69)
Bu dünyada varlığın, eşyanın ve hadisatın manasına muhatap olarak insanî özümü, ruh ve kalbimizi geliştirip inşa ederiz. Yani bu dünyada manaya muhatap olarak insanî özümüzü inşa ederiz. Böylece bu insanî özümüzle sonsuzluk âleminde cennette yaşamaya layık oluruz. Bu dünyada cismaniyet içinde manaya muhatap oluruz. Ahirette ise mananın içinde cismaniyete muhatap oluruz. Dünya insanın özünü, ruh ve kalbini manaya muhatap olmakla geliştirdiği bir mekândır ki yeterince manaya muhatap olabilme kabiliyetini kazanarak insanî özümüzle, ruh ve kalbimizle cennette yaşamaya layık oluruz.
Bu dünyada cismaniyet içinde insanî özümüzü geliştiririz. Cennette ise maneviyat içinde cismaniyetimizi ebedi telezzüz ve teşekkür vesilesi yaparız. Küfür ise insanın, varlığın ve her şeyin manasını inkâr eder, yok sayar. Zaten küfür kelimesi kök mana olarak "örtmek" anlamındadır. İşte küfür/kâfir insanın manevi boyutunu/insanî özünü bitirir ve 'örter'. Ruh ve kalb zulmetler, karanlıklar içinde kalır hakiki işlevlerini yitirirler. İman insanda 'beşeriyet' kabuğu içinde insanî özü gösterir. Küfür ise özü/manayı inkâr eder. İnsanı kabuk olarak yani beşeri/hayvani boyuttan ibaret zan ve vehmeder. Böylelikle insanı elmas iken kömür derecesine indirir. Demek ki insan, varlığın, eşyanın ve olayların maddi suretinin içindeki manaya muhatap olabilmekle 'hakiki insan' olur.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.