Alaettin TAŞKIN
İnsan ve namaz!
İnsan câmiyeti haiz(bütün kâinatı temsil eden) bir varlıktır. Namaz da câmiyeti haiz(diğer bütün ibadetleri ve diğer varlıkların ibadetlerini temsil eden) bir ibadettir.
İnsan, bütün mahlûkatın ibadetlerini, tesbihatını gözlemleyip, müşahede edip toplayarak namazında bunları her şeyin yaratıcısı ve bütün âlemlerin rabbi olan Allaha takdim eder, sunar. Evet, insan şuur ve aklıyla varlık âleminde ibadet ve tesbihat manalarını toplayan bir konumdadır. İşte bu insan varlık âleminden topladığı ibadet ve tesbihat manalarını namazında âlemlerin rabbine takdim eder.
İnsan aklı ve şuuruyla kendisinin farkında olduğu gibi bütün mahlûkatın ve mevcudatın da farkına varır. “Ben” diyerek kendisini sahiplenir. Ancak kendisini bile kendisinin var edemediğini görerek başta kendisi olmak üzere bütün mahlûkatı var eden, her şeyin sahibi ve rabbi olan yüce yaratıcıya, âlemlerin Rabbine ulaşır. Aklıyla ve imanî bir bakışla her şeyin Allaha ibadet ve tesbihat yapmakta olduğunu görür ve okur.
İşte insan, kendisini ve bütün kâinatı yaratana karşı teşekkür, övgü ve Onu yüceltme olarak namaz kılar. Namazıyla kendisinin ve bütün kâinatın şükür ve hamdini, tesbihatını Allaha takdim eder. Varlık ağacının meyvesi ve sonucu olan insan, işte bu sonucu vermek için yaratılmıştır.
Kâinat insan için, insan ise namaz için yaratılmıştır. Kâinat ağacının meyvesi insandır, insanın meyvesi ise namazdır. İnsanın donanımı varlık âleminin manasını toplayıp Allah’a takdim etmek demek olan namaz kılmak üzere programlanmıştır. İnsan bütün kâinatın küçük bir örneği olarak “küçük âlem/âlem-i asgar” olduğu gibi namazıyla da bütün kâinatın ibadet ve tesbihatını temsil ederek sanki bütün kâinat çapında Allah’a ibadet ve tesbihat yapmış olur. Böylece insan namazında bütün kâinatı temsil ederek külli/umumi bir ubudiyete/ Allaha itaat şuuruna mazhar olarak âlemlerin Rabbine muhatap olur. Zaten sonsuz küçük, sonsuz aciz ve sonsuz muhtaçlık içinde olan insan, kendisini ve her şeyi yaratıp yöneten yüce rabbe hakkıyla olamasa da ancak böyle külli/umumi bir ubudiyetle bir nebze olsun şükür ve hamd edebilir. Böylece insan, namazıyla bütün kâinatın şükür ve hamdini, ibadet ve tesbihatını temsil ederek yeryüzüne “halife” olmasının bir manasını ortaya koymuş olur.
Yukarıda belirttiğimiz gibi ibadet/namaz meyvesini vermek için yaratılmıştır. Çünkü insana verilen donanım bunu gerektirir. İnsan şuur ve aklıyla bütün mahlûkatın şükür ve hamdini, ibadet ve tesbihatını görüp, farkına varıp bunları âlemlerin rabbine takdim edecek donanımda yaratılmıştır. Demek ki namaz kılmak, insan olmanın gereğidir. Namaz kılınmadığında ise insan olmanın önemli bir gereği, bir sonucu yerine getirilmemiş olur. Böylece insanın insaniyetinde stok maliyeti ortaya çıkar. Yani insanın insaniyetinin önemli bir boyutu işlevsiz kalır.
Namaz kılmayan insanın durumu, yazmak için üretilen ancak yazmayan kalem gibidir. Hükmen kalemdir. Ancak yazmıyor ve yazmadığı için de hakiki kalem işlevini yerine getiremiyordur. Sureten kalemdir, ancak hakikaten kalem işlevini yerine getirememektedir.
Namaz kul ile Allah arasında en yüce bir bağdır. Kulun Allaha en güzel hizmetidir. Bundan dolayı Allah’ın emrinden gelen insan ruhunun temel gıdası namazdır. Namaz kılmayan -Allah korusun- ruhunu gıdasız bırakır.
Hem manasını derinliğiyle yaşarak kılınan bir namaz insanın vicdanını harekete geçirir. Böyle bir namaz vicdana hayat veren en önemli unsurdur. Hakkıyla kılınan bir namaz vicdanı harekete geçirdiği, hayatlandırdığı için Ankebut Suresinin beyanınca insanı kötülüklerden alıkoyar. Rabbimiz bizi namazı hakkıyla kılmaya muvaffak kilsin.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.