İnsanı nihai başarıya, hidayete götüren yollar

İnsanı nihai başarıya, hidayete götüren yollar

İnsan, niçin yaratılmıştır? Yaratıldığı bu dünyada insanın yükümlülükleri ve sorumlulukları nelerdir?

İnsan, niçin yaratılmıştır? Yaratıldığı bu dünyada insanın yükümlülükleri ve sorumlulukları nelerdir? Niçin eşit şartlarda dünyaya gelmiyoruz? Neden ölüyoruz? Bu gibi soruların cevabını sadece akılla bulamıyor. İşte tam bu noktada ilahi bir güç devreye giriyor ve bu soruların cevabını içeren vahiy gönderiyor. Zira bunları ancak insan denilen varlığı yaratan bilir. Allah Teâlâ, haber vermeseydi, insanın çeşitli tahminlerden öte söyleyecek bir şeyi olmazdı. Belki aklı ile bazen hakka yaklaşabilecekti, ama bu hiçbir zaman yaratıcının verdiği bilgi kadar sağlam ve hakikate dayalı olmayacaktı. Bütün yaratıklar bir gaye için yaratıldığına göre, onların en mükemmeli olan ve kâinatı idare etmek için yeteneklerle donatılmış bulunan insanın gayesiz olarak yaratılmışı olması imkânsızdır. Kur'ân, insanın niçin yaratıldığını açık bir şekilde ifade eder: "Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım" (Zâriyât, 56)

İnsanın yaratılmasının asıl gayesi, bu dünyada yükümlülüklerini ve sorumluluklarını yerine getirerek, Rabbinin rızâsına ulaşıp öteki dünyada kendisine vad edilen cennete kavuşmaktır. Gerçek hayat, işte bu hayattır. İnsan bu dünyada yaratılışının gayesi, öteki dünyaya yatırım yapmaktır; orayı burada kazanmaktır.

Bu dünya hayatının esas gayesi âhiret hayatına hazırlanmaktır. Kur'ân, âhiret hayatının temelinin, yeryüzündeki bu hayatımıza dayandığını açıklar. hiret, aslında bir sır değildir; gerçekte o, bu hayatta başlar. Her ne kadar bu hayat, birçok insanın öteki hayatı idrâk etmesini engellese de, "iyilik" cennet hayatı, "kötülük" de cehennem hayatı olduğu için âhiret hayatı bu dünyada başlar: "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır." (Rahmân, 46); "Ey huzura eren nefis! Razı edici ve razı edilmiş olarak Rabbine dön de kullarımın arasına gir ve cennetime gir." (Fecr, 27-30); "Hayır, kesin ilim ile bilseydiniz, alevli ateşi görürdünüz." (Tekâsür, 5-6); "Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir ki gönüller üzerinde yükselir." (Hümeze, 6-7); "Kim bunda [bu hayatta] kör ise, o âhirette de kördür." (İsrâ, 72); "İşte azap böyledir. hiret azabı ise daha büyüktür, keşke bilselerdi.." (68:33)

Bu konuda başarılı olması için insana her türlü donanım verilmiştir. Kendisine akıl, kudret, irâde gibi diğer yaratıklarda olmayan üstün nitelikler verilmiştir. Kâinattaki bütün varlıklar onun hizmetine sunulmuştur. Bütün bu verilenler karşısında imtihana tabi tutulmuştur: "İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanır?" (Kıyâme, 36) Başka bir âyette bu husus daha açık vurgulanır: "Ne! Bizim sizi boş yere, bir oyun ve eğlence olarak yarattığımızı ve sizin Bize döndürülemeyeceğinizi mi sandınız?" (Mü'minûn, 115)

Dünya hayatının devamı âhiret hayatıdır. Bu ikisi birbirinden ayrı değildir. Burada yapılanların orada karşılığı alınacaktır. İyilik yapan iyiliğinin karşılığını, kötülük yapan da kötülüğünün karşılığını tam olarak alacaktır: "Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik; imân edip sâlih ameller işleyenler hariç. Onlar için kesintisiz bir mükâfaat vardır." (Tîn, 4-6)

Bütün canlılar içinde sadece insan, iyilik ve kötülük arasında ayırım yapabilme kabiliyetine sahiptir. Bundan dolayı ondan daima iyilik yapması istenmektedir. İstenen bütün iyi ameller, sonuçta sadece insanın kendi mutluluğu içindir. Burada iyilikten maksat sâlih amellerdir. Allah'a imân edip bu imânın gereği sâlih amel işleyenler kazanacaktır: "Allah muhsinlerin ecrini zâyi etmez." (Hûd, 115); "Biz sâlih ameller işleyenlerin ecrini zâyi etmeyiz." (Kehf, 30); "Ben, sizden erkek-kadın, hiçbir çalışanın çalışmasını zâyi etmem. Hep birbirinizdensiniz." (lu İmrân, 195)

Bunlar ve nice Kur'ân âyetleri insanın yaratılış gayesini açıklamaktadır. Bu gayeye ulaşmak ve yolu şaşırmak için imtihan sahası olan dünyanın tehlikelerine ve aldatıcılığına dikkat çekilmekte, nihai başarıya götüren hidâyet yolu beyân edilmektedir.

Yeni Şafak