İptal-i hak için çalışan adam Haktan yardım ve merhamet talep edemez

İptal-i hak için çalışan adam Haktan yardım ve merhamet talep edemez

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Bakara Sûresi 17-20. âyetin tefsiri

1 ﴾فَلَمَّا اَضَآءَتْ مَاحَوْلَهُ ذَهَبَ اللهُ بِنُورِهِمْ﴿: Takibi ifade eden 2 فَلَمَّا’deki ف onların yeisten sonra ümit ve reca zamanlarının geldiğine işarettir. لَمَّا ise, kıyas-ı istisnaî ile anılan, dahil olduğu cümlelerden birinci cümlenin tahakkuk ve vücuda geldiğine delâlet etmekle, ikinci cümlenin de vücuda geldiğini intaç ettiğine ve onların tesellî ve ümitlerinin tamamıyla kesilmiş olduğuna işarettir. 3 اَضَآءَتْ kelimesi, onların ısınmaya değil, aydınlanmaya ihtiyaçları olduğuna işarettir ki, etrafında bulunan zararlı şeyleri görüp onlardan tahaffuz etsinler.

4 مَاحَوْلَهُ dehşetin her dört taraftan ihata eylediğine ve ziya ile cihât-ı sitteden hücum eden zararlardan tahaffuz etmek lüzumuna işarettir.

5 ذَهَبَ Bu kelime ile 6 اَضَآءَتْ kelimesi arasındaki lüzum meselesi geçmiştir; oraya bakılsın. 7 ذَهَبَ اللهُ Zehabın Allah’a isnadı, iki cihetten reca ve ümitlerinin kesik olduğuna işarettir.

Birincisi: Âfet, semâvî olduğundan, def’i mümkün değildir. 

İkincisi: O âfet, kusurlarının cezası olduğundan Cenâb-ı Haktan merhamet de reca edilemez. Çünkü iptal-i hak için çalışan adam Haktan yardım ve merhamet talep edemez.

8 بِنُورِهِمْ’deki harf-i cer olan ب nur ve ziyanın bir daha avdet etmemesine işarettir. Çünkü ذَهَبَ اللهُ بِنُورِهِمْ’in mânâsı, “Allah onların nurlarını götürmüştür.” Malûmdur ki, Allah’ın aldığı birşeyi kimse reddedemez. 9 نُورٌ ünvanı ise, sırat üstündeki hallerini andırır. İhtisası ve hasrı ifade eden نُورٌ’un 10 هُمْ zamirine olan izafesi, onların şiddet-i teessürlerine işarettir. Zira halkın ateşleri yanarken bir insanın ateşi sönse, o insan çok müteessir olur. 11 ﴾وَتَرَكَهُمْ فِى ظُلُمَاتٍ لاَيُبْصِروُنَ﴿ Harf-i atıf olan و onların iki zararı cem etmiş olduklarını ifade ediyor. Birisi, ziyalarının selb edilip söndürülmesidir. İkincisi ise, zulmetin onlara ilbas edilip giydirilmesidir.

12 تَرَكَ ünvanı ise, onlar ruhsuz bir ceset, içsiz bir kabuk hükmünde olduklarından, bu gibilerin hali, onlardan alâkayı kesip bütün bütün terk edilmelerine delâlet eder. فِى edatının ifade ettiği zarfiyetten anlaşılır ki, zulmetin şiddetinden, onların nazarında herşey ademe gitmiş, yalnız zulmet kalmıştır. Onlar da, dehşetlerinden, o zulmeti kendilerine kabir yapmışlar ve içine girip gizlenmişlerdir.

13 ظُلُمَاتٍ Bu kelimenin cem sigasıyla zikri ise, gecenin karanlığıyla beraber bulutların zulmetinden, onların ruhlarında yeis ve havfın yerlerinde vahşet ve dehşet ve zamanlarında sükûn ve sükûnetiyle hasıl olan zulmetler gibi, türlü türlü zulmetler vücuda gelmişlerdir. ظُلُمَاتٍ kelimesindeki tenkir ise, o gibi zulmetlerin emsalini görmediklerinden, kendilerince meçhul ve ülfet edilmemiş birtakım zulmetler olduğuna işarettir.

14 لاَيُبْصِروُنَ cümlesi, musibetlerin en büyüğünü gösterir. Zira gözü görmeyen adam pek çok belâlar çeker. Gözlerini kaybedenler, pek gizli musibetlerin elemlerini daima çekiyorlar. لاَيُبْصِروُنَ’nin siga-i muzari ile zikri, onların vaziyetlerini tasvirle hayalin gözü önüne getirip ihzar eder ki, sâmi hayaliyle dehşetlerini görsün, vicdanıyla ibret alsın.

لاَيُبْصِروُنَ’nin mef’ulsuz bırakılması, tamim içindir. Şöyle ki: Onlar menfaatlerini görmüyorlar ki, celp ve muhafaza etsinler. Tehlikeleri görmüyorlar ki, içtinap etsinler. Arkadaşlarını görmüyorlar ki, bir parça ferahlasınlar. Sanki herbirisi tek başıyla o zulmet içinde kalmışlardır.

1 : “Ateş çevresini aydınlattığı zaman Allah onların gözlerinin nurunu yok etti.” Bakara Sûresi, 2:17. 
2 : Ne zaman ki. 
3 : Işık verdi.
4 : Çevresine. 
5 : Giderdi, aldı. 
6 : Aydınlattı. 
7 : Allah giderdi, aldı. 
8 : Onların nurunu. 
9 : Bir nur. 
10 : Onlar. 
11 : “Allah onları karanlıklar içinde, hiçbir şeyi göremez halde bıraktı.” Bakara Sûresi, 2:17.
12 : Terk etti, bıraktı. 
13 : Karanlıklar. 
14 : Göremezler.

Bediüzzaman Said Nursi
İşaratü'l-İ'caz