İsraf, Osmanlı'nın çöküşünü hızlandırdı
Üsküdar Üniversitesi tarafından düzenlenen “I. Tasarruf ve İsraf Sempozyumu,” Merkez Yerleşke Nermin Tarhan Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. Sempozyumda, israfın önlenmesi ve tasarruf bilincinin artırılmasına yönelik farklı boyutlar ele alındı.
“İSRAF VE TASARRUF TÜRKİYE'DE ÇOK İHMAL EDİLEN KONULAR”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü ve Yönetim Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, israf ve tasarrufun Türkiye'de çok ihmal edilen ama ihtiyaç olan bu konu olduğunu belirterek, “Birleşmiş Milletler, insanlığın geleceğini tehdit eden üç büyük tehlike olarak gelir eşitsizliği, iklim değişikliği ve yalnızlığı işaret ediyor. Bu üç tehlike, kaynak kullanımına yönelik ciddi bir sorumluluk gerektiriyor. İnsanın sağlıklı bir şekilde yaşayabilmesinden eşitsizliklerin azaltılmasına, karada ve suda yaşayan canlıların korunmasından barış ve adalet hedeflerine kadar pek çok konuda ortak bir kültür geliştirilmesi amaçlanıyor.” dedi.
“BÜTÇE YÖNETİMİNİ ÖĞRENEN BİR ÇOCUK, DAVRANIŞ REGÜLASYONUNU DA ÖĞRENİR”
Dünya nüfusu 8 milyar olsa da kaynakların tükenmediğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şöyle devam etti:
“Ancak insanlar, bu kaynakları adil bir şekilde kullanmayı başaramıyor. Kaynaklar azalmıyor, hatta çoğalıyor, fakat adaletli bir paylaşım sağlanamıyor. Bu noktada, kaynak yönetimini çocuklara küçük yaşlardan itibaren öğretmek büyük önem taşıyor. İlkokulda bir çocuğa bütçe yönetimi öğretilmeli ve bu beceri 10 yaşına geldiğinde kazandırılmalı. Ailelerin ve ebeveynlerin de çocuklarına 10 yaşına kadar bütçe yönetimi alışkanlığı kazandırması gerekiyor. Aksi halde çocuk, hayatını yönetmekte zorlanabilir. Bütçe yönetimini öğrenen bir çocuk, finansal kaynakları yönetirken aynı zamanda davranış regülasyonunu da öğrenir. Kaynak yönetiminin temelinde, girdilerin ve çıktılarının düzenlenmesi (input ve output modülasyon) ve mevcut havuzun büyütülmesi yatıyor. Yani girdileri artırmak, çıktıları ise akıllıca yönetmek gerekiyor. Bu prensip, yalnızca finansal kaynaklar için geçerli değil. Zaman da önemli bir sermaye. Psikolojik sermaye, sosyal sermaye ve ömrümüz de birer kaynaktır. Ömrümüz gibi kıymetli bir sermayeyi doğru şekilde nasıl kullanacağımızı öğrenmek, hayatımızın her alanında temel bir ihtiyaçtır.”
“DEVLET VE KURUMLAR DA TOPLUMSAL KAYNAKLARI YÖNETMELİ”
Davranış gelişiminin çocuklukta başladığını ve kaynak yönetiminin de bu yaşlarda öğrenildiğini söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Birey kendi iç dünyasında veya ilişkilerinde nasıl bir düzenleme yapıyorsa, aynı şekilde devlet, kurumlar ve kamu sistemleri de bu düzenlemeleri yapmalıdır. Bu prensip, bireysel ve toplumsal düzeyde aynı regülasyon mantığıyla işler. Bir birey kaynaklarını nasıl yönetiyorsa, devlet ve kurumlar da toplumsal kaynakları o şekilde yönetmelidir. Osmanlı, 1850'lerde ilk kez borç almaya başladığında, Batı karşısında bir özgüven kaybı yaşamaya başlamıştı. Tanzimat, bu psikolojik durumun ilk işaretlerinden biridir. ‘Yıkılmadık, ayaktayız’ duygusuyla hareket eden Osmanlı, aldığı borç parayla Dolmabahçe Sarayı’nı inşa etti. Ancak bu, oldukça büyük bir masraf getirdi.” diye konuştu.
Osmanlı’nın çöküş sürecinde israfın büyük bir rol oynadığını dile getiren Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Geçmişteki bu tür hatalardan ders almak, bireylerin ve toplumların geleceğini doğru şekilde inşa etmeleri için kritik bir adımdır. Bu noktada hem bireylerin hem de toplumların israf ve kaynak yönetimi konusundaki farkındalıklarını artırmaları gereklidir. Osmanlı’nın son dönemlerinde, azamet göstermek adına büyük işler yapılmış ancak bu gösterişin temeli zayıftı. Bu durum kaynak israfıyla birleşerek devletin çöküşünü hızlandırdı.” ifadesinde bulundu.
“LÜKSE DÜŞKÜNLÜK ŞU ANDA İSRAFIN EN ÖNEMLİ SEBEPLERİNDEN BİRİ”
Paranın, ticarette dengeyi sağlayan bir unsur olduğunu da ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Ancak günümüzde ekonomik düzeni en çok bozan ve davranışlarımızı olumsuz etkileyen temel faktörlerden biri egoizmdir. Bu küresel bir hastalığa dönüşmüştür ve ‘küresel narsizm’ dediğimiz bu anlayış, ekonomiyi olumsuz etkileyen önemli bir faktör haline gelmiştir. Bir diğer sorun ise, ‘Sen çalış, ben yiyeyim’ anlayışıdır. Bu da israfın en büyük nedenlerinden biridir. Lükse özenti var. Lükse düşkünlük var. Lükse düşkünlük şu anda israfın en önemli sebeplerinden biri. Tüketim ekonomisi ilişkilerimizi de tüketti, ruh halimizi de tüketti. Ruh halimizin tükenmesinin karşılığı insanın depresyona girmesidir. Ekonomik çöküntü olduğu gibi, insanda da var. Tüketim kültürünün yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Lüks yaşamayı, marka algısını ön yargı olarak işlemişler. Gençlerimizi çok olumsuz etkiliyorlar. Aileden başlamak lazım, kamu kendiliğinden olur.” dedi.
PROF. DR. NAZİFE GÜNGÖR: “İSRAFIN İDEOLOJİK BOYUTU DA VAR”
Rektör Prof. Dr. Nazife Güngör, israfın ekonomik, toplumsal, ahlaki ve bir de ideolojik boyutunun olduğunu kaydederek, “Çünkü günümüz kapitalist dünyasında eğer tüketmezseniz kapitalizm büyümez. Kapitalizmin o yarışmacı zihniyeti, o sürekli üretilenlerin hızla satılması, hızla tüketilmesi zihniyeti aslında küresel düzlemde baktığımızda bir biçimde tüketime yönlendiriliyor. Yani tüketim son yüzyılın belki de 21. yüzyılın en önemli baş belası, en sorunsal ideolojisi olarak da tanımlanmalı. Kapitalizmin bir motor gücü varsa bu tüketimdir. Bu da dolayısıyla israftır. Eğer tasarruf ederseniz kapitalist sistem sürekli güçlenerek işlemez.” dedi.
PROF. DR. MEHMET ZELKA: “İSRAF, GÜNÜMÜZÜN EN ÖNEMLİ MESELELERİNDEN BİRİ”
Rektör Danışmanı Prof. Dr. Mehmet Zelka, israf konusunun, tasarrufla birlikte ele alındığında günümüzün en önemli meselelerinden bir tanesi olduğunu ifade ederek, “Maalesef günümüz insanı tüketime endeksli bir hayat içerisinde değerlerden uzak ve sırf tüketim amaçlı bir yaşantı içerisinde hayatını sürdürmekte. Tabii, sırf tüketime endeksli olunca hayat, mutlu olacağını zannedenler hiç de öyle beklendiği gibi bir sonuçla karşılaşmıyorlar. Yapılan bazı bilimsel araştırmalar bunun tam tersini gösteriyor.” dedi.
PROF. DR. ARİF AKTUĞ ERTEKİN: “İSRAF DENİLİNCE İŞİN MADDİ YÖNÜNÜN AKLA GELİYOR”
Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Arif Aktuğ Ertekin, toplumda ve günümüzde israf denilince işin maddi yönünün akla geldiğini ifade ederek, “Harcamalar, tüketimler, gösteriş meraklılığı gibi… Oysa işin manevi açısına baktığımızda birçok alanda daha israf son derece önemli bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Çok alanda israf var. Dinler de bu konuda hassas. Bizim dinimizde de özellikle bu konu çok önemli bir şekilde vurgulanmış.” dedi.
PROF. DR. AZİZ AKGÜL: “DÜNYA HERKESİ DOYURACAK KADAR KAYNAĞA SAHİP”
Sempozyumun birinci oturumu, Prof. Dr. Adnan Ömerustaoğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleşti.
Türkiye İsrafı Önleme Vakfı (TİSVA) Kurucusu Prof. Dr. Aziz Akgül, “Türkiye’de Kamu Yönetiminde İsrafın Büyüklüğü ve Çözüm” başlıklı sunumunda, tüm hukukların anası olan doğal hukuka göre insanların yaratılıştan eşit olduğunu ve yaratılıştan yaşama hakkı olduğunu ifade ederek, “Dünya, doğal hukuk ilkelerine aykırı bir şekilde çok kötü idare ediliyor ve kaynaklar ciddi manada israf ediliyor. Dünya herkesi doyuracak kadar kaynağa sahip. Dünya hırsı, bencillik ve açgözlülük israfın ana sebeplerinden biri. Dünyanın en zengin %1'inin, kalanının toplam varlığının iki katından daha fazla servete sahip olduğu bir dünyada eşitsizlik artıyor. Mutsuzluk ve huzursuzluk artıyor.” dedi.
“KAYNAKLAR KIT DEĞİL. GÜNEŞ, DENİZ, HAVA SONSUZ KAYNAKLAR”
Yoksulluk, kıtlık ve toplumdaki her çeşit yozlaşma, çatışma ve savaşların nedeninin kapitalist ekonomik sistemden kaynaklandığını anlatan Prof. Dr. Aziz Akgül, “İnsanların sonsuz ihtiyacı yok. İnsanların sınırlı ihtiyacı var ama sonsuz istekleri var. Diğer taraftan da kaynaklar kıt değil. Güneş, deniz, hava sonsuz kaynaklar. Dünya üzerinde aslında yeterince kaynak var. Ancak bu kaynaklar verimli ve adil dağıtılmadığı için israf ediliyor. Aslında dünyada herkese yetecek kadar gıda, enerji ve su var.” şeklinde konuştu.
“SINIRSIZ İHTİYACIMIZ YOK, SINIRSIZ İSTEKLERİMİZ VAR”
İsrafın en önemli sebeplerinden birisi olarak sanal kıtlık oluşturanın para olduğunu kaydeden Prof. Dr. Aziz Akgül, şöyle devam etti:
“Halbuki parasız bir dünya merhametli bir dünya demektir. Sadece para peşinde koşmak merhametsizliğe sebebiyet verir. İnsanlar paraya tapmaya başladı. Bu sebeple büyük bir toplumsal çöküntü gözlemliyoruz. Para için bebekler öldürülüyor. Sağlıkta, eğitimde, adalette, nihayet toplumun her kesiminde çürüme var. Parayı ortadan kaldırmak, bütün iktisat öğretisini de ortadan kaldırmak anlamına gelir, mevcut anlayış içinde. Yaklaşık 300 yıl önce dünya nüfusunun çok büyük bir bölümü hemen hemen hiç para kullanmadan yaşıyordu. Dünyada kaynaklar herkese yeter. Ancak açgözlülük var. Sınırsız ihtiyacımız yok, sınırsız isteklerimiz var. Bu bakımdan dünyadaki problemlerin en önemli sebeplerinden bir tanesi sanal kıtlık oluşturan paradır.”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.