İstanbul’un Fethi ile ilgili vakalar

Fatih Sultan Mehmet’in çocukluğu ile ilgili bir olay.

Hacı Bayram-ı Veli, Edirne’ye gider, Fatih daha beşikte küçük bir bebekmiş. II. Sultan Murat, Şeyh Hacı Bayram’a “İstanbul’u almak istiyorum, büyük babam Yıldırım Beyazıt, amcam Musa Çelebi, ben de iki defa şehri kuşattım ama muvaffak olamadım. İstanbul bize lazım, gönül etti, bu şehri alalım” diyor.

“Beyim bu şehri sen alamayacaksın, ben göremeyeceğim. Beşikteki şehzade ile bizim köse alacak” cevabını vermiş Hacı Bayram-ı Veli. “Mehmet sen, İstanbul’u Akşeyh ile alacaksın” diyerek daima söylemiştir.

Mahmut Paşa, “Mehmet Han, şehri kayıtsız şartsız teslim etmenizi istiyor, şayet teslim ederseniz, kimsenin burnu kanamayacak, tüm maiyetinizle dilediğiniz yere gitmekte serbest olacaksınız. Dinimiz karşı koymayan düşmana iyi muameleyi emreder” der. 11. Konstantin, “Benim dinim de Hristiyanlığın kalbi olan bu şehri korumamı emreder. Bu kutsal beldeyi sonuna kadar savunacağım. Efendine söyle çekip gitsin, Kendisini ve ordusunu ateşe atmasın” der. Mahmut Paşa, “Biz ateşi seven bir milletiz” cevabını verir.

Yine bir vaka.

Fatih’in Edirne’deki sarayın karşısında bir medrese vardı. Gece yarısı şehirde bütün ışıklar söndüğü halde orada devamlı olarak bir ışık yanardı. Bu ışığın altında çalışkan bir medrese öğrencisi derslerine çalışırdı.

Bir gün Fatih, Vezir Candarlı Paşa’ya, ”Şu medresede geceleri uyumayan bir adam var. O kimdir? Neden uyumuyor?” diye sordu. Paşa “Orada bir molla vardır, geceleri ders çalışır, sultanım” cevabını verdi. Fatih hayretler içinde dedi ki, “Allah Allah, bu Molla benim gibi her an İstanbul’un fethini mi düşünüyor? Ya neye uyumuyor, gündüz çalışsın geceleri uyusun…”

Genç padişahın çok heyecanlı günler yaşadığını kaydetmek gerekir. Bir gece Edirne’de Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’yı sarayına çağırtmıştı. Vezirin imparatorla gizlice muhabere ettiği, İstanbul’un kuşatılmamasına çalıştığı söyleniyordu. Kendisine “kafir ortağı, kafir dostu” deniliyordu. İmparatordan hediye olarak gönderilen balıkların içlerine altın doldurulduğu dedikoduları dolaşıyordu.

Halil Paşa geceleyin vakitsiz davetten ürkmüş, padişahın huzuruna baş korkusuyla titreyerek çıkmış ve Sultan Mehmed’e bir tabak dolusu altın takdim etmişti. Padişah yatağının üzerinde giyimli olarak oturuyordu.

“Lala bu altın nedir? Ne yapıyorsun?” diye sordu. “Vezirler böyle umulmadık saatlerde çağrılırlar ise efendilerinin huzuruna elleri boş gelmek adet değildir, bunlar benim değil, efendimizindir, şimdiye kadar bende emanet olarak duruyordu” cevabını vermişti. Genç hükümdar vezirin altınlarına hor gözlerle bakmış ve:

“Bana onların lüzumu yok. Benim senden istediğim İstanbul’u almak için bütün kuvvetinle bana yardım etmendir. Bu yatağı görüyor musun? Bütün gece bunun içinde çırpındım, uyuyamadım. Bizanslıların paralarına aldanmamaya dikkat et. Avni ilahi ile imdad-ı Peygamberi ile bu beldeyi düşmanların elinden alacağız” demiştir.

“Ya ben Bizans’ı alırım ya da Bizans beni!” demişti. 29 Mayıs sabahı sabah namazını kıldıktan sonra atına binen II. Mehmet maiyetiyle birlikte ön safa geldi, verilen emirle toplar ateşlendi. Osmanlı ordusu hücuma başladı, lağımcılar kaleyi patlatmaya çalışırken Bizans askerleri de kaynar katranları surlar üzerinden Osmanlı askerlerine döküyorlardı. Padişah ise Topkapı önlerinde demir topuz ile savaşıyordu.

Bu sırada Giovanni Guistianani ağır yaralandı. Konstantin’den tedavi için izin istendiği zaman Konstatintin “Yaranız ağır değildir, bununla beraber buradan nasıl çıkacaksınız?“ diye sordu. Giovanni ise “Cenab-ı Hakkın Türklere açmış olduğu yolu takip edeceğim” dedi ardından da Galata’ya sığındı ve orada öldü.

700 kişilik birliği ile gelen Giovanni bölgeyi terk edince Bizans ordusu iyice bozulmaya başladı. Ulubatlı Hasan adlı bir yeniçeri otuz arkadaşı ile kaleye tırmanıyordu. Bizanslılar sekizini ok ve top atışlarıyla vurmuş ise de 22 kişi surlara tırmandı ama kısa sürede ok ve top atışlarında yaralandı. Hasan sancağı kaleye dikti, ancak ok darbeleri ve açılan ateşlerle orada vefat etti. Söylediği son söz ise “Allah’ım bu sancağı buradan indirme“ idi.

Bir yeniçeri müfrezesi Ulubatlı Hasan’ın naaşını II. Mehmet’in huzuruna getirir. Padişah cenazeyi gözlerinden öperek, “Eğer Sultan olmasaydım, Ulubatlı Hasan olmak isterdim” demiştir.

II. Mehmet otağında bir toplantı yapar, vezir Halil Paşa, Zağanos Paşa kuşatmanın kaldırılmasını söylerler. Şeyh, derviş, ulemalar hepsi kuşatmanın kaldırılmasını isterler. Akşemsettin konuşur. “Şevketlü Sultanım rüyasını gördüm. Konostantiniye’nin fatihi olacaksınız. Peygamberimizin (asm) övdüğü emir ünvanını alacaksınız. Ferman sizindir” dedi ve kuşatmanın devamına karar verildi.

Padişah fermanı çıktı. Fermanda şunlar yazılıydı: ”Salı sabahı namazdan sonra umumi yürüyüş olacaktır. Tellal çıkartılsın bütün askere duyurulsun, pazartesi gününü herkes oruç tutacaktır, topluca dua edilecektir, asker sayısında Sure-i Fetih birkaç defa okunacaktır. Cenabı Mevla kararımızı hayırlı kılsın.” Pazartesi dualar edildi, oruçlar tutuldu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum