İstiklâl Marşı'nın duyulduğu her yerde Âkif var
Dün İstiklâl Marşı'nın kabulünün 89. yılı münasebetiyle Taceddin Dergahı ve ilk Meclis binası başta olmak üzere pek çok yerde törenler düzenlendi.
İstiklâl Marşı şairi Mehmet Âkif Ersoy'un baba yurdu Kosova'da "Medeniyetimizin şairi: Mehmet Akif Ersoy" başlıklı sempozyum gerçekleştirildi.
Bu arada Âkif'i anlatan kitaplar da yayımlanmaya devam ediyor. Son olarak Zaman Kitap'tan çıkan "Aile Albümünden Fotoğraflarla Mehmet Âkif Ersoy" kitabı, Âkif hakkında yazılmış yazıları Mehmet Rüyan Soydan ve Yusuf Çağlar'ın koleksiyonlarındaki çok fazla bilinmeyen fotoğraf ve belgeler eşliğinde bir araya getiriyor.
Kitapta şairin 7 Mayıs 1936'da Mısır'dan Eşref Edip'e yazdığı mektup da yer alıyor. Yurda dönüşünden ve vefatından az bir zaman önce kaleme aldığı bu mektupta Âkif, hanımını İstanbul'da rıhtımda karşılamalarını istiyor. Mektupta isim zikredilmeden sarf edilmiş bazı ifadeler var. Burada muhtemelen oğlu Emin'den bahsediyor. Gerçekten oğlunu kastediyorsa bu sözler, Milli Mücadele'de cephe cephe dolaşan Mehmet Âkif'in, ülkesine hizmet için ihmal etmek zorunda kaldığı evlatlarına milletinin ne kadar sahip çıkabildiğini ve İstiklâl Marşı şairimize olan vefamızı bir kez daha sorgulatacak cinsten.
Âkif mektupta "Bizim namussuzun yeni rezaletini işitmemiştim. Allah canını alsın! Bari müddet-i mahkûmiyeti kısa olmasaydı da mahbesden cenazesi çıksaydı! Kuzum bana bunu yani kaç ay yahut kaç seneye mahkûm olduğunu bildir. Bir de Rıza'ya söyle, tahfif-i ceza için çare aramaya katiyen tevessül etmesin. Hınzır mahbesden çıkar çıkmaz daha ağır bir cinayete kalkışır." diyor. Ankara ve Mısır günlerinde yanında olan Emin Ersoy'a, Âkif'in büyük güveni olduğu, ancak son zamanlarda bazı aksiliklerin yaşandığı biliniyor. Hatta Mahir İz'den naklen hasta yatağında iken "büyük adamların ailesinden sefahet girdabında kaybolup gitmiş olan gençleri sorarak oğlu Emin için teselli aradığı" rivayet ediliyor. Eşref Edip'e gönderilen mektup da bu tarihten az bir müddet öncesine ait.
Emin Ersoy'la ilgili bilgilerden bazıları şöyle: Askerde iken -kendi ifadesine göre kışlada Kur'an'ı tefsir ettiği için- hapse atılır. Hapisten kaçıp Antakya'ya gider. Kırıkhan'da yakalanır. İleriki yıllarda yine hapse düşer. Akıl hastanesinde tedavi görür. Bir ara Karacabey Harası'na kahya olarak yerleştirilir. Yine işsiz kalır. Tophane'de bir kamyon karoseri içinde yatmaya başlar. 24 Ocak 1967'de o karoserin içinde ölü olarak bulunur.
Zaman