Dursun SİVRİ
İtikat mı? Bilinçaltı mı?
İnsan davranışlarının yüzde 80’inin bilinçaltının etkisi ile ihtiyari olmayan gayr-i ihtiyari hareketler olduğu biliniyor.
Günlük rutin tekrar eden hayatın akışını kolaylaştıran bir yönü de vardır gayr-i ihtiyari davranışların.
Bir nevi otomatik pilota havale etmek de denilebilir.
Şayet öyle olmasa, her davranışı düşünerek, ölçüp biçerek karar verip uygulayacak olsan çocuğun ilk dönem kaşığı ağzına götürebilmesinin zorluğunu hep yaşayacaktık.
Bilinçaltının etkisinde çalışan otomatik pilot uygulaması insan için bir yönüyle nimettir denilebilir.
Bilinç, şuur, akıl, irade, muhakeme, mukayese ne kadar kıymetli ise bilinçaltının yönettiği otomatik pilotla hayat o kadar çok kolaylaşıyor ki farkında değiliz.
Keza reflekslerimiz de bilinçaltının yönettiği gayr-i ihtiyari davranışlardır. Tehlikeyi görünce gayri ihtiyari irkilme, yılanı görünce korkup kaçma daha nice davranışlar bu cümledendir.
Bilinçaltının yapılanması irade ile başlar.
Duyguların kaynağı da bilinçaltıdır.
İnsanların kararlarında duygular akıldan daha fazla etkilidir. İster kabul edelim ister kabul etmeyelim gerçek bu. Bazı aklını beğenenler kabul etmez de… Onlar kendini bilmeyenler, tanımayanlardır.
Akılcılık, rasyonellik dedikleri iddiadan öteye geçmez. Akıl o akıl olsa başka.
İnsan fıtratı, donanımı, yazılımı çok girift, kompleks bir yapı.
Unsurları sadece biyolojik ve fizyolojik değil. Temsil olarak yazılım diyebileceğimiz, akıl, ruh, vicdan, sır gibi lâtifeler hangi biyoloji ile izah edilebilir?
Ayrıca vicdanın bileşenleri, unsurları da misal olarak ilahi yazılımdır. İlm-i ezeli, ilm-i ilahi, levh-i mahfuz, kader gibi kavramları akla yaklaştırmak için yazılım olarak ifade ediyoruz. Şimdilik...
Zihin, irade, his, lâtife-i Rabbaniye gibi unsurlar vicdanın bileşenleri. Yazılım beden ve beyin donanımı içinde işletiliyor.
Çok az bir kısmını klavye kullanarak işletebiliyoruz. Klavye, cüz’i irademiz, elimiz, niyetimiz, kararımızla yapılanlar. Kalbimiz, iç organlarımız ihtiyarımız, irademiz dışında işliyor, işletiliyor.
Her bir latifenin gayesi var. Fabrika ayarlarına, fıtrata muvafık işletilmesinde irademiz bağlanmış.
Zihnin gayesi marifetullah,
İradenin gayesi ibadetullah,
Hissin gayesi muhabbetullah,
Lâtife-i Rabbaniyenin gayesi müşehedetullahtır. Allah’a ulaşmak.
Ancak her insan fıtrata uygun kullanmaz. İmtihan meselesi.
Bilinçaltının yapılanması bilinçli başlar bilinçaltı olarak yapılanır.
Öğrenmekle ve öğrendiklerini tekrar ederek yaşama tarzı yaparak.
“İnsanın vazife-i fıtrıyesi; taallümle tekemmüldür, dua ile ubudiyettir.” (Sözler 23. Söz)
Yani hayatın idame ettirmenin gereği hayata lazım olan her şeyi öğrenmektir.
Öğrenme sürecinde duyu organları (göz, kulak, burun, ağız, sinir sistemi) ile aldığı uyarılarla her daim öğrenme sürecini yaşar. Hatta uyurken bile.
Öğrendiği ve tekrar ettiği davranışlar meleke haline gelir. Bir süre sonra otomatik pilota dönüşür.
İşte bilinçaltı yapılanması budur.
Gayri ihtiyari davranışlar tekrar edilince, kanaat bilinç altına yerleşir ve insanın itikadı olur.
Tartışmasız, tereddütsüz, amasız, fakatsız, sorgulamasız, yargılamasız kabul edilen inanç itikattır.
İtikat bilinçle, akılla, tercihle başlayan belirli bir aşamadan sonra algı organlarıyla aldıkları ile önceden aldıkları hafızada yer alan kayıtlardır. Yüklediği anlam ile yeni aldıklarını kıyaslayarak onlara da bir anlam yükler, değer takdir eder ve saklar. İşte inanç ve itikat yapılanma süreci budur.
Öğrenilenlerin insana fayda-zarar dereceleri, iyi-kötü, güzel-çirkin vs. çok boyutlu değerlendirme etiketleriyle hafızada yer alan kayıtlar o kişinin bilinç altının yapılanmasıdır.
Biz itikadı İslamî ölçülere göre şeriata uygun olan düşünce için kullanıyoruz. Istılahta böyle olabilir.
Ancak kişinin itikadı kesin inandığı şeydir. Kat’i kanaatidir. Bilinçaltı da inancına göre temellenir.
Bilinçaltı yapılanma sürecini algoritmik yaklaşım ve akış şemasıyla açıklamaya çalışalım.
İnsan dış dünya ile etrafıyla beş duyu organıyla iletişim kurar.
Gördüğü, duyduğu her şey beş duyu ile kamera gibi alınır kaydedilir.
Hafızaya alır inanç ve değerleriyle ölçer, tartar, değerlendirir ve bir hüküm verip etiketleyip arşive koyar.
Mesajın alımından itikat aşamasına varıncaya kadar kademelerden geçer. Son durak itikattır.
Her uyarı ve mesaj itikat aşamasına kadar varmaz. Malumat aşamasında kalır. Çoğu da unutulur.
“Her sözün kalbe girmesine izin verme” tavsiyesi de seçici olmak gerektiğini hatırlatmaktır.
“Batılı fazla tasvir safi zihinleri idlaldir.” (Hakikat çekirdekleri)
Şimdi o aşamalara şema ile karşılaştırarak bakalım;
“Dimağda meratib var; birbiriyle mültebis, ahkâmları muhtelif.
- Evvel Tahayyül Olur,
- Sonra Tasavvur Gelir,
- Sonra Gelir Taakkul,
- Sonra Tasdik Ediyor,
- Sonra İz'an Oluyor,
- Sonra Gelir İltizam,
- Sonra İtikad Gelir
İtikadın Başkadır, İltizamın Başkadır.
Herbirinden Çıkar Bir Halet:
- Salabet →İtikaddan,
- Taassub →İltizamdan,
- İmtisal →İz'andan,
- Tasdikten →İltizam,
- Taakkulde →Bîtaraf,
- Bîbehre →Tasavvurda.
- Tahayyülde →Safsata Hasıl Olur,
- Mezcine Eğer Olmaz Muktedir.” (Said Nursi, Sözler, Lemaat)
“İltizamın başka itikadın başka” ifadesine dikkat. İtikadın neticesi selabettir. İnancında sebat ve metanet demektir. İltizamın neticesi taassuptur.
Şartlara ve konjonktüre göre maslahat icabı içine sinmeyen ve süzgeçten geçmeden ön kabul iltizamdır.
Taassup körü körüne, sorgulamadan, yargılamadan, mantık süzgecinden geçirmeden kabul etmektir.
Ölçüp biçip iz’an ile kabullenmek itikattır. İçine sinmiş olmak, kalben kabul demektir.
Şüphe ve tereddütlerden arınmış olarak inanmak. Tahkiki iman süreci de böyle bir şeydir.
Zihinde, kalpte en ufak tereddüt olmadan inanmaktır tahkiki imanın neticesi olan itikat.
Yeni deyimle bilinçten bilinçaltına yani şuurdan şuuraltına geçiş demektir.
Bilinçaltı aynı zamanda biyolojik yönü de ifade eder. Fıtrattan gelen hayatı devam ettirme donanımların da bilinç altı yapılanması yaratılıştandır, donanımdandır. “Sevk-i tabi, sevk-i ilahi” hayvanların davranışlarına benzer refleksler insanın hayvani yönüdür. Zira insanda nebatî, hayvanî ve insanî üç hayat hükmeder.
Bilinçaltının doğru yapılanması insanın elindedir
“Cenâb-ı Hakkın emirlerine ve nehiylerine itaat ve inkıyadı tesis ve temin etmek için, Sâniin azametini zihinlerde tesbit etmeye ihtiyaç vardır.
Bu tesbit de, ancak akaid ile, yani ahkâm-ı imaniyenin tecellîsiyle olur.
İmanî hükümlerin takviye ve inkişaf ettirilmesi, ancak tekrar ile teceddüd eden ibadetle olur.” (İşarat’ül İ’caz, 195)
“Teceddüt ve tekrar edilen ibadetle” ifadesine dikkat. İşte dinî, imanî itikad budur.
Şuuraltının, bilinçaltının yapılandırılması böyle olmalı. Kırk günlük tekrar karakter demektir.
Demek ki insanın tekrar ettiği her davranış belirli bir tekrardan sonra bilinçaltına/şuuraltına yerleşir. Refleks hale gelir. Reflekslerimizin doğru davranışlara dönüşmek mümkündür.
Yanlış davranışların da tekrarı aynen dönüşü zor olan yanlış alışkanlığa yol açabilir.
Allah muhafaza eylesin.
O bakımdan çocukların terbiyesinde temel alışkanlıkların kazandırılması çok ama çok ehemmiyetlidir.
Hangi yaşta olursa olsun bilinçaltı, şuuraltı yani itikat değiştirilebilir.
Bilinçaltının değişimi tekrar sayısına ve tahşidata göre süresi kısalır veya uzar. Ama değişim olur.
İstenmeyen davranış da olsa belirli bir tekrardan o davranış alışkanlık haline gelebilir.
Onun için yanlış davranışlar küçük de olsa tekrarından kaçınmak lazım. “Günah kalbe işleyip siyahlandıra siyahlandıra ta nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırır.” (Said Nursi, Lemalar, 2. Lema) Allah muhafaza.
Doğru davranışlar, güzel ahlâkı da tekrar ederek olumlu karakter ve alışkanlık haline getirmek hayat anlayışımız bilinçaltı ve itikadımız olmalı.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.