Himmet UÇ
Itlak, ihata
Ayet’ül Kübra’da tevhid konusunda beş muhit hakikat anlatır Bediüzzaman. Muhit bütün varlığı içine alan bir genişliktir. Tevhid kelimesi ile muhit kelimesi arasında mana yakınlığı var, muhit ihata eden demek, yani bütün varlık içinde her yerde görülen ve izlenen manasına geliyor.
Burada beş ihata eden hakikatı anlatır. Birincisi Kibriya ve azamet hakikati idi. Onu anlattıktan sonra onun bir nevi devamı olan, ıtlak, ihata, nihayetsizlik gibi ikinci muhit hakikatı anlatır. Bu ikinci muhit hakikatte teorik olmanın ötesinde gözlemlere dayanan Kur’an’ın seçmiş olduğu ıtlak ihata örneklerini verir.
Görsel bir bahistir. Edebiyat. Eleştirisinde prototip denen bir bakış vardır, bir şeyin bütün özelliklerini taşıyan örneğe prototip denir. Allah kendi azametinin, fiilindeki ihatanın prototiplerini verir. Bediüzzaman bu prototipleri seçmiş ve tevhidin ihatasına örnek vermiştir. Bahsin girişindeki cümle bir kitap olacak kadar büyük bir bahistir.
Kainatta tasarrufları görünen efal-i Rabbaniyenin ıtlak ihata ve nihayetsiz bir surette zuhurlarıdır. O fiilleri takyid ve tahdid eden yalnız hikmet ve iradedir ve mazharların kabiliyetleridir. Kainatta Allah’ın fiileri sınır tanımadan her yerde görülürler, onlar sınırsızdır, onları sınırlayan durması gerektiği yerde maslahat olduğu için durmasıdır. İnsanın parmağı bir yerde büyümesi duran bir azadır, orda durması insanın faydasıdır, hikmet onu orada tutmuştur. Dünya durması gerektiği yerde durmuştur, çünkü ileri geri gidemezdi, ikisi de faydasızdı. Bir de insanlar başarısızlıklarını kabiliyetleri ile orantılı olarak kazanırlar, eğer başaramıyorsa kabiliyetini yerinde kullanamadığındandır, başarısızlık onun kendini düzenleyemediğinden ileri gelir.
Fiilleri sınırlayan kayıt altına alan hikmet ve iradedir ve fiile mahal olan şeyin kabiliyetinin gereğidir. Onları orada tutan serseri tesadüf yani nereye gittiğini bilmeyen tesadüf değil. Tabiat da onların orda durmasını ayarlayamaz. Dünyanın durması gerekli yerde durmasını tabiat planlayamaz çünkü şuursuzdur, akılsızdır. Halbuki durduğu yer akıl ve mantık ve astronomik bir tutumdur. İlim sadece onların güneşten kopmuş orada durmuş gibi masallar anlatır. Halbuki onları orada tutan kainattaki canlıların bütününü içine alan bir hakikattır.
Bediüzzaman varlığın icadında bilimin olayları bağladığı şeyleri sayar. Şuursuz tabiat, kör kuvvet, camid esbab, kayıtsız ve her yere dağılan ve karıştıran unsurlar. Bütün fenni kitaplar varlığın oluşumuna bunları neden gösterirler. Tabiat, kuvvet Allah’ın sınırlaması ile faydalı olur, yoksa kuvvet fayda ve hikmeti göremez kördür.
Büchner isimli bir Alman filozofu madde ve kuvvet diye bir eser yazmış. Küfrün en büyük anıt eserlerindendir. Akıl, mantık ve hikmeti reddeder bütün varlığı madde ve kuvvete bağlar. Ahmakça bir kitap. 19 yüzyılda İstanbul’a girmiştir bu kitap, o fikirde biri tarafından tercüme edilmiştir. Bedbaht bir Türktür, Beşir Fuat bu kitabı söz konusu eder, o da aynı fikirdedir. Sebepler de cansızdır faydayı düşünemezler. Elma tohumu elma ağacı olmayı nasıl düşünebilir? Elementler de her yere dağılırlar, topraktaki demir minerali her bitkiye gerektiği kadar girer. Gerektiği kadarı kendi düşünemez ki. Domatese gireceği ile ıspanağa gireceği aynı değildir. Bütün bu sınırlar Allah tarafından ayarlanmıştır.
Bu fiiler nasıl meydana gelir? Şimdi onları anlatır. “O gayet mizanlı ve hikmetli, ve basirane, hayattarane ve muntazam ve muhkem olan fiillere karışamazlar.” O işler bir terazi gibi ölçü ile yapılır, bir fayda gözetilerek yapılır. Canlıdır, canlılığı düşünülerek dikkat edilerek yapılır. Düzenlidir, bir düzen içindedir kimyası ve matematiği ve geometrisi vardır, sağlamdır. Bunları yukarıdaki sayılan şeyler tesadüf, tabiat, kuvvet, esbab ve elementler yapamazlar. Bunlar Allah’ın fiilerine bir perde olarak bırakılmışlardır.
Bunlara üç misal verir. Üçü de prototiptir. Biri arı dünyada her yerde aynı faaliyeti aynı kanunlara göre yapar. Diğeri süt fabrikaları olan validelerin memelerinden elde edilen süttür, bu da bütün yeryüzünü ihata etmiş bir eylemdir. Üçüncüsü de hurma ve üzüm gibi meyvelerdir, bunlar da bütün dünyada her yerde görülen ilahi fiillerdir. Yukarıda verdiği izahlardan ve birinci muhit hakikatte teorisini kurduğu şeylere burada örnek verir.
Bediüzzaman’ın eserleri Allah’ın sanat eserleri galerisidir. Kur’an’da Allah kendi sanat eserlerini insanlara arzeder, onlar üzerinde düşünmelerini ister, her sanatçı gibi, görmek ve görünmek ister. Münacaat ve Ayet’ül Kübra, Pencereler risaleleri özellikle Allah‘ın sanat eserleri ve sanatlı olaylarını insanların nazarına arzeder ve onlar üzerinde mütalaa ve müzakere eder.
Allah surelerine isim koyarken insanların hayatları üzerinde önemli tesirleri olan canlıları seçmiş. Bakara ve nahl gibi. Arı şifa kaynağı varlıktan toplanan bir şifa aracı. Bakara ise hayatın bütün lazımı olan gıdaları toplayan cami bir hayvan. Bu yüzden Bediüzzaman arının muhit faaliyetini ve varlıklarla münasebetini anlatan çok yönlü bir yansıtıcı ve prototip olduğundan onu seçmiştir, ama ondan önce bu seçim Allah’a aittir.
Bediüzzaman arıyı kudretin bir mucizesi olarak vasfeder. Bir küçük canlıyı bütün çiçeklerle ilişki kuran ve onları denetleyen ve onlardaki faydalı usareleri alan haline getirmek, dünyayı denetleyen bir göz vermek, daha çok yönden arı gerçekten mucizedir, çok küçük ama çok yönlü. Ona Bediüzzaman “bal makinası” der. Kafası bir kimya laboratuarıdır. Çiçeklerin zararlı olmayan kısımlarını bilir ve bir araya getirir o küçücük laboratuvar kafasında bala dönüştürür. Bu fiil nihayet dikkat ve ilim ile, gayet hikmet ve irade ile ve tam bir intizam ve muvazene ile yapılır. Tam altı şey. Bunu o küçücük arı nasıl düşünsün ve yapsın? Arı aynı zamanda mucizeli bir sanatı ilahiyedir, insan onun karşısında acizdir. Bütün arılarda aynı eylemi farklı zaman ve coğrafyalarda yapmak tevhid ve vahdetin görüntüsüdür, ıtlak ve ihatadır. Olmadığı yer yok, dışında kalan da yok.
“Ve evharabbüke ilannahle nitteğizimin elcibali büyüten… Evet balarısı fıtratça ve vazifece öyle bir mucize-i kudrettir ki koca Sure-i Nahl onun ismiyle tesmiye edilmiş. Çünkü o küçücük bal makinesinin zerrecik başında onun ehemmiyetli vazifesinin mükemmel programını yazmak ve küçücük karnında taamların en tatlısını koymak ve pişirmek ve süngücüğünde zihayat azaları tahrip etmek ve öldürmek hasiyetinde bulunan zehiri o uzuvcuğuna ve cismine zarar vermeden yerleştirmek nihayet dikkat ve ilim ile ve gayet hikmet ve irade ile ve tam bir intizam ve muvazene ile olduğundan şuursuz intizamsız, mizansız olan tabiat ve tesadüf gibi şeyler elbette müdahale edemezler ve karışamazlar. İşte bu üç cihetle mucizeli bu sanat-ı ilahiyenin ve fiil-i Rabbaninin bütün zemin yüzünde hadsiz arılarda aynı hikmetle aynı dikkatle aynı mizanda, aynı anda, aynı tarzda zuhuru ve ihatası bedahetle vahdeti isbat eder.”
Bediüzzaman yine prototip iki vakayı örnek verir. Onlar da bütün dünyayı ihata etmiş fillerdir, ihataları Allah’ın tevhid ve vahdetini isbat eder. “Süt fabrikaları olan bütün validelerin kan ve fışkı içinde bulaştırmadan ve bulandırmadan ve onlara bütün bütün muhalif olarak halis, temiz, safi, mugaddi, hoş, beyaz bir sütü koymak ve yavrularına karşı o sütten daha ziyade hoş, şirin, tatlı, kıymetli ve fedakarane bir şefkati kalplerine bırakmak elbette o derece bir rahmet bir hikmet, bir ilim, bir kudret ve ihtiyar ve dikkat ister ki fırtınalı tesadüflerin ve karıştırıcı unsurların ve kör kuvvetlerin hiçbir cihetle işleri olamaz.”
Üçüncü yaygın, ihatalı, örnek yine Kur’an’dan seçilmiştir. Bu üzüm ve hurma gibi yine ihatalı iki nimeti ilahiyedir. Bu iki gıda insanlara verilmiş çok yönlü nimetlerdir, adeta birçok nimetin anasıdırlar. Bediüzzaman bu iki meyve için Kur’an’ın ayetinden iktibasen şöyle der: “Aklı bulunanlarda bu iki meyvede tevhid için büyük bir ayet bir delil ve bir hüccet vardır.” Bunları izah eder bahsin devamında.
Üçüncü âyet; “Ve minsemeratin ahili velenabetehizüne minhüsekeren ve rızken hasenen inne fizalike laayatin likavmin yakilün.”
Bu âyet nazar-ı dikkati hurma ve üzüme celbedip der ki: "Aklı bulunanlara, bu iki meyvede tevhid için büyük bir âyet, bir delil ve bir hüccet vardır."
“Evet, bu iki meyve, hem gıda ve kut, hem fâkihe ve yemiş, hem çok lezzetli taamların menşeleri olmakla beraber, susuz bir kumda ve kuru bir toprakta duran bu ağaçlar, o derece bir mucize-i kudret ve bir harika-i hikmettir ve öyle bir helvalı şeker fabrikası ve ballı bir şurup makinesi ve o kadar hassas bir mizan ve mükemmel bir intizam ve hikmetli ve dikkatli bir san’attırlar ki, zerre kadar aklı bulunan bir adam, "Bunları böyle yapan, elbette bu kâinatı yaratan zât olabilir" demeye mecburdur.
Çünkü, meselâ bu gözümüz önünde bir parmak kadar asmanın üzüm çubuğunda yirmi salkım var. Ve her salkımda, şekerli şurup tulumbacıklarından yüzer tane var.
“Ve her tanenin yüzüne incecik ve güzel ve lâtif ve renkli bir mahfazayı giydirmek; ve nazik ve yumuşak kalbinde, kuvve-i hafızası ve programı ve tarihçe-i hayatı hükmünde olan sert kabuklu, ceviz içli çekirdekleri koymak; ve karnında cennet helvası gibi bir tatlıyı ve âb-ı kevser gibi bir balı yapmak; ve bütün zemin yüzünde, hadsiz emsalinde aynı dikkat, aynı hikmet, aynı harika-i san’atı, aynı zamanda, aynı tarzda yaratmak, elbette bedahetle gösterir ki, bu işi yapan bütün kâinatın Hâlıkıdır. Ve nihayetsiz bir kudreti ve hadsiz bir hikmeti iktiza eden şu fiil, ancak Onun fiilidir.
“Evet, bu çok hassas mizana ve çok maharetli san’ata ve çok hikmetli intizama, kör ve serseri ve intizamsız ve şuursuz ve hedefsiz ve istilâcı ve karıştırıcı olan kuvvetler ve tabiatlar ve sebepler karışamazlar, ellerini uzatamazlar. Yalnız, mef’uliyette ve kabulde ve perdedarlıkta, emr-i Rabbânî ile istihdam olunuyorlar.
İşte, bu üç âyetin işaret ettikleri üç hakikatin tevhide delâlet eden üç nüktesi gibi, hadsiz ef’âl-i Rabbâniyenin hadsiz cilveleri ve tasarrufları, ittifakla, birtekvâhid-i ehad bir Zât-ı Zülcelâlin vahdetine şehadet ederler.”
Bediüzzaman tevhidin etrafındaki beş muhit hakikatın ikincisinde ıtlak ve ihatayı sınırsızlığı anlatır ve bunlara Kur’an’dan üç ayeti örnek verir. Biri arı, diğeri süt ve valideler, üçüncüsü ise hurma ve üzümdür. Hüküm bütün kainatı istila ettiği gibi uygulamada bu gıdalar da ihata ve ıtlakı ve sınırsızlığı gösterir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.