İttihad mevsimi geldi

Dört bir tarafta çalışıyor erenler... Milleti yeniden diriltmenin aşkı var yüreklerde.

İlmek ilmek dokuyorlar yeni medeniyetimizin yollarını, abidelerini, mekteblerini, ufuklarını...

 

Şu herc ü merc asrının divane olmuş/etmiş hezeyanlarından kurtuluşun şafağına yanaşıyoruz tüm umutlarımızla.

Ufukta görünenin fecr-i sâdık olduğu ise, cümle hakikatbin ehlince tasdik edilen bir hakikat oldu artık.

 

Yeni hali inşa edenler, dilleri dualı, kalpleri ümidli, elleri kalemli, sözleri selamlı, yüzleri aydınlık, gözleri nur okumalı kahramanlar...

Bir zamanların öldü, kayboldu, sır oldu denilen Anadolu arslanları, yeniden ayağa kalkmak üzereler... Kükreyişlerinden bu durum apaçık anlaşılıyor.

 

Rical’ul gayb de denilen bu erenlerin en yüksek velâyet makamı (velâyet-i kübra) olan “Ferdiyet” makamından tebessümleri ise oldukça mütevâziyâne...

 

Onları tanımlamak gerekirse şu sıfatları sıralamak zorunda kalırız öncelikle:

Kur’an sevdalısıdırlar, namazın derdindedirler, sünnetin, hakkın, hukukun, adaletin aşığıdırlar, tesbihatı mırıldanırlar, cevşenle coşarlar, nurlardan kana kana içerler her gün...

 

İsm-i âzam duası ile yeni yeni dileklerine kanatlanırlar, hakikat güneşinin etrafında pervane olmuş ihlas renkli kelebeklerdir onlar.

 

Bâciyan-ı Rum kadar kahramandır bacılarım da. Bir gül gibi narin ama, o kırmızı gülün dikenleri kadar da iffetlidirler, izzetlidirler her türlü yanlışa. Zırhları olan tesettürleriyle tüm dünyayı fethetme yoluna çıkarlar gerekirse...   

 

Bu destan sadece erkeklerin destanı değil dostlarım. Bir şahs-ı mânevi etrafında buluşmuş milyonlarca hamiyetperver insanın destanı bu...

 

risale_ittihad.jpgİşte Ankara’da gerçekleştirilen “Bediüzzaman ve İttihad-ı İslam” konulu sempozyumu videodan da olsa izlerken, bunları hissettim.

Yurt çapında 900 merkezde verilecek Kur’ân-ı Kerim ve Osmanlı Türkçesi kurslarının ilanlarını görünce bu duygulara kapıldım.

 

Ayasofya Camii’nin yeniden ibadete açılması için on binlerin Ayasofya’da toplanışına şahid olduğumda ruh dudağımdan bu satırlar düşmüştü zamana.

 

Isparta’daki Bediüzzaman ve Müsbet Hareket sempozyumunun haberini okuduğumda, yürüyüşe devam, sonsuza kadar devam diye fısıldadım usulca...

 

30 Haziran’da düzenlenecek Lemaat ve İslamofobya Sempozyumunda da benzer duyguları hissedeceğime eminim.

Hep birlikte hakikatleri öğrendik, öğrendikçe coştuk dostlarım, coştuk ve ihlas kanatlarımızla kanatlandık “yepyeni bir medeniyete” doğru...

 

Aman bu muhteşem dirilişin kimyasını vesveselerle, dedikodularla zehirlemeyelim ve yükselişe, birlikte hizmete devam edelim!!!

 

Birleşerek, yürek yüreğe kenetlenerek Kur’an-ı Kerim’in bizlere farz kıldığı “ittihad-ı İslam” hakikatini gerçekleştirme hedefine doğru ilerleyelim.

 

Açıkça söylüyorum ki, Osmanlıca ve Kur’an-ı Kerim kursları gibi bu ittihad-ı İslam sempozyumu da bir başlangıçtır.  Türkiye’de yaşayan insanlar son kararlarını, tarihten, Kur’andan, ittihad-ı islam’dan yana vermişlerdir artık.

 

Osmanlıca artık unutulmuştur ve bu millet onu asla öğrenemez denildiği anda, birden 900 merkezde yüz binlerce insan Osmanlı Türkçesi öğrenmeye başlıyor. Yüz binlerce insan Kur’an-ı Kerim’le tanışıyor...

 

Müslüman milletin, ittihad-ı İslam ülküsünden (futbol taraftarlığı vb. oyunlarla) uzaklaştırılmaya çalışıldığı bir hengamede on binlerce insan, Türkiye’nin kalbinde, yani Ankara’da “ittihad-ı İslam kurtuluşumuzun tek reçetesi” diye haykırıyor...

 

Bütün cemaatlerin de aynı ülkü etrafında birleştiğine ve bu alanda etkili faaliyetler düzenlediklerine eminim. Normali de, olması gereken de bu zaten.

 

Aslında bütün bu faaliyetler kendileriyle övünülmesi gereken değil, yapılması gereken faaliyetlerdi ve yapılıyorlar.

 

Aslında bu gibi faaliyetlerin asıl yapıcısının ve ilhamlarla yönlendiricisinin Rabbimiz olduğunu bilmenin huzuru da kalbime bir sekinet veriyor.

 

“Allah’a ve âhiret gününe îmân eden bir topluluğun, babaları veya oğulları veya kardeşleri veya akrabâları bile olsalar, Allah’a ve Resûlüne karşı gelen kimselerle dostluk ettiklerini (göremez, onları o hâlde) bulamazsın! İşte onlar ki, (Allah) kalblerine îmânı yazmış ve tarafından bir ruh (ilâhî bir yardım) ile onları kuvvetlendirmiştir. Ve onları, içlerinde ebediyen kalıcı oldukları, altlarından ırmaklar akan Cennetlere koyacaktır. Allah onlardan râzı olmuştur ve (onlar da) O’ndan râzı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafdarlarıdır! Dikkat edin! Şübhesiz ki Allah’ın tarafdarları, gerçekten kurtuluşa erenlerdir!” (Mücadele 22)

 

Görüldüğü gibi Kur’an namına, iman namına, hak namına yapılan bütün bu hizmetleri gönderdiği Ruh vb. yardımcılarıyla destekleyen bizzat Rabbimizdir... Biz yeter ki gayrete, ihlaslı çalışmaya devam edelim.

 

Son dönemde gittikçe artan bu gibi hayırlı çalışmalar, aynı dava uğrunda cehd eden bütün cemaatlerce ve tarikatlerce de samimi bir şekilde desteklenmeli diye düşünüyorum.

 

Ancak bu şekilde yapılan çalışmaların başta yurdumuzu ardından da bütün dünyayı kuşatacak bir “ittihad” ruhu oluşturabileceğine inanıyorum.

 

Bilhassa Risale-i Nur’a gönül vermişlerin vazifesi, aşağıdaki “tefâni”düsturu gereğince bu gibi çalışmaları samimi bir yürekle desteklemek olmalıdır:

 

“Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirâne iftihar etmektir. Ehl-i tasavvufun mabeyninde "fenâ fi-ş şeyh, fenâ fi-r resûl" ıstılâhatı var. Ben sôfî değilim. Fakat onların bu düsturu, bizim meslekte "fenâ fi-l ihvân" suretinde güzel bir düsturdur. Kardeşler arasında buna "tefânî" denilir. Yâni: birbirinde fâni olmaktır. Yâni: Kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyyât ve hissiyâtiyle fikren yaşamaktır.”

 

Demek ki “ittihadın” mevsimi çoktan geldi, çünkü defalardır bu mevsimin cemresi düştü yüreklerimize. Bahar mevsiminde, kış mevsiminin kıyafetleri giyilmez elbette.

 

Bu mevsimin de kendine göre hususiyetleri, yapılması ya da yapılmaması gerekenleri var.

 

Gelen mevsimi yok sayanlar, “itithad mevsimine” hiçbir zarar veremezler ama kendileri bu mevsime göre hazırlanmadıkları için zarar görürler, hasta olurlar, gün gelir pişman olurlar.

 

Kur’an-ı Kerim’in ittihad emirlerine uyduğumuzda mesele kendiliğinden çözülmüş olacak. Başka da bir çözüm yolu yok çünkü dostlar...

 

Son bir hamleyle, ufukta görünen nurlu işaretlerden hissemizi alalım ve ittihad yolculuğumuza daha bir hızla, daha bir şevkle devam edelim.

 

El ele, yürek yüreğe verelim ve dostluktan öte kardeş olalım... Aslında bizim bu yazımızın da hakikati işaret etmekten başka Üstad’ımızın eserlerinin yanında hiçbir ehemmiyeti yok.

 

Bu yazıyı okuduktan sonra, bir kere daha şevkle, ihlasla 20. Lema, 21. Lema, 22. Mektub gibi eserleri okuyalım ve şu asrın çocukları olan bizlerden ne istendiğini bir kere daha fark edelim!

 

Bu sefer bu eserleri okumakla yetinmeyelim ve nefsimize, enaniyetimize en zor gelen kardeşlik numunelerini, o her zaman uzaktan seyrettiğimiz Müslüman kardeşimizin yanına giderek uygulama alanaında da gösterelim.

 

Şimdi ittihadın bahar mevsimidir, o halde haydi çıkaralım “tarafkirlik, ene, fakat!” gibi kış gömleklerini üzerimizden.

 

Yoksa kimseye değil, kendimize zarar vereceğiz. Haydi durmayalım kardeşlerim, ittihad mevsimine yakışır bir şekilde safları sıklaştıralım! (OD)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum