
Misafir Kalem
Kadere İman Eden, Gamlardan Kurtulur!
Nur Okur
"Kadere iman olmazsa hayat-ı dünyeviye saadeti mahvolur. Elîm musibetlerde, ne vakit kadere iman cihetine bakardım; musibet gayet hafifleşiyor görüyordum. Ve kadere iman etmeyen nasıl yaşayabilir diye hayret ederdim." (Şualar, s. 261)
İnsan olarak bu hayatta öyle zamanlar yaşıyoruz ki, 'elimizden bir şey gelmiyor' hissiyle, sözlerimizin farkında olmadan isyan içeren cümleler kurabiliyoruz. İmanımızın tam olduğunu düşünsekte o anki zorluklar arasında bu durumu yaşamayanımız yoktur . Sonra o anlar da 'kader'in varlığını hissediyoruz. Bu zamana kadar bize öğretilen iman konularının arasında yer alan 'kadere iman' noktasında kendimizi eksik hissetmesekte zor anlarda görürüz ki bir yerlerde kopukluk var. Eğer Allah'a inanıyorsak başımıza her ne gelirse gelsin imanımızı güçlü tutup, yaşadıklarımıza yukarıda geçtiği üzere 'kader cihetiyle' bakmak gerekiyor diye kendimize telkinlerde bulunmalıyız.
Hayatımızda hiçbir acı hiçbir üzüntü gelişi güzel girmiyor hayatımıza. 'Ben bittim, ben öldüm' deriz ama bir bakarız ki Allah o üzüntünün, kederin arkasına bir mutluluk koymuştur. İşte burada 'kadere iman' devreye giriyor.
Resûlullah (asm) bir gün bazı sahabîlerle Medine’de dolaşıyordu. Kabristanın yanından geçerken, çocuğunun kabri başında feryad ederek ağlayan bir kadına rastladı. Evlat acısına yüreği dayanmayan kadıncağızın bu halini gören Hz. Peygamber (asm) ona, “Allah’tan sakın ve sabret!” dedi. Kederinden onun Peygamber olduğunu fark edemeyen kadın, “Bana ilişme! Benim başıma gelen senin başına gelmedi (de ondan böyle rahat konuşuyorsun)!” deyiverdi. Bir müddet sonra oradakilerden biri kadına onun, Resûlullah (asm) olduğunu söyledi. Kederli anne özür dilemek üzere Hz. Peygamber’in (asm) kapısına geldi. Yaptığına pişman olan kadın, “(Kusurumu bağışla) Allah’ın elçisi olduğunu bilemedim.” diyerek mazeret beyan etti. Bunun üzerine Resûlullah (asm) ona şu karşılığı verdi: “Esas sabır musibetin ilk başa geldiği anda gösterilmelidir.” (Buhârî, Cenâiz, 31) Bu hadîs bizler için hayat düstûru olmalıdır.
'İnsan kadere iman etmezse, küçük bir dairede cüz'î bir serbestiyet, muvakkat bir hürriyet içinde, dünya kadar ağır bir yükü, bîçare ruhun omuzunda taşımaya mecburdur." (Sözler, s. 471)
Buradaki ifadede de geçtiği üzere kadere imanımız olmazsa geçici olan bu dünya hayatında ne yaşarsak yaşayalım omuzlarımızda bir yük haline gelmeye başlayacak. İmtihan dünyasındayız ve her şeyi yaşayabiliriz, ne diyordu âyet-i kerîme de Allahu Teâlâ meâlen; "Ey mü'minler! İtaat edeni isyan edenden ayırt etmek için andolsun ki, sizi hem biraz korku ve açlıkla hem de mallardan, canlardan ve ürünlerden eskiltmekle imtihan edeceğiz.." (Bakara, 2/155-156)
Âyette de geçtiği üzere yaşadığımız her şeye imtihan olarak bakıp, 'kadere iman'la imanımızı güçlendirmeliyiz ki bu imtihan dünyasında başımıza gelen üzüntü, keder, korku, açlık, ölüm gibi anlarda imanımız azalmasın.
Netice olarak baktığımızda kadere olan inancımızın temelini sabır ve şükür oluşturuyor. Bu noktadan bakınca yaşadıklarımızın kâinatta İlâhî bir düzenin parçası olduğunu bize hatırlatıyor.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.